Ne kadar tanıyoruz kendimizi?! Tanıyıp ne kadar anlayabiliyoruz?! İsteklerimiz, heyecanlarımız, umutlarımız ve dahi hüzünlerimiz gerçekten bize mi ait yoksa çerçevesi bir şekilde çizilen bir yaşamı mı dayatıyoruz kendimize? Kastım etik ve kurallarının dışında, bencilce ve bu bencilliğe bulanmış bir dilediğince ile yaşamak değil. En nihayetinde özgürlük her istediğini yapmak değil istemediğini yapmamak değil midir?! İşte tam da bu noktada bu ince ayrıntıyla beraber kendimizi anlayabiliyor muyuz, asıl soru bu...
Bu anlayışa varamıyorsa insan ötekini nasıl anlayabilsin ki?! Anlayıp da nasıl hissedebilsin, sevincini, hüznünü, mutluluğunu ve de acısını. Tüm bunlar yoksa "önce ben" dediğimiz durum "sadece bene" dönüşmez ve kendimizi sevmek zehirli bir hal almaz mı? Her zaman denir ya kendisini sevmeyen başkasını da sevemez diye, katılmıyorum sevginin bu denli dar bir çerçeve içerisine oturtulmaya çalışılmasına. Sevgi yürek isteyen bir eylemdir ve bilakis ötekini sevemeyen kendi dahil hiçbirşeyi sevemez. Sonuç olarak sevebilmeyi bilmek ve dahi tertemiz biçimde istemek gerekir, ister kendini ister ötekini ve neticesinde herşeyi.
Bunun önemli bir yolu da anlamaktan geçer. Anlayıp duyabilmekten geçer. Sadece kulaklarınla işiterek değil ama, kalbinle duyarak ve hissedebilerek. Yani empati ile. Bunu başarabilirse insan aslında konuya dair bütün şifreleri çözer ve kilit açıldığında karşılaştığı o sıradan hiçliğin aslında herşey olduğunu idrak eder. O zaman gerçek sevgi başlar, koşulsuz, rağmenleriyle ve bana değil sana ve bana yani bize dair.
Sevgiyle...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Gürkan VEZİROĞLU
Sevgiyle Anlayabilmek
Ne kadar tanıyoruz kendimizi?! Tanıyıp ne kadar anlayabiliyoruz?! İsteklerimiz, heyecanlarımız, umutlarımız ve dahi hüzünlerimiz gerçekten bize mi ait yoksa çerçevesi bir şekilde çizilen bir yaşamı mı dayatıyoruz kendimize? Kastım etik ve kurallarının dışında, bencilce ve bu bencilliğe bulanmış bir dilediğince ile yaşamak değil. En nihayetinde özgürlük her istediğini yapmak değil istemediğini yapmamak değil midir?! İşte tam da bu noktada bu ince ayrıntıyla beraber kendimizi anlayabiliyor muyuz, asıl soru bu...
Bu anlayışa varamıyorsa insan ötekini nasıl anlayabilsin ki?! Anlayıp da nasıl hissedebilsin, sevincini, hüznünü, mutluluğunu ve de acısını. Tüm bunlar yoksa "önce ben" dediğimiz durum "sadece bene" dönüşmez ve kendimizi sevmek zehirli bir hal almaz mı? Her zaman denir ya kendisini sevmeyen başkasını da sevemez diye, katılmıyorum sevginin bu denli dar bir çerçeve içerisine oturtulmaya çalışılmasına. Sevgi yürek isteyen bir eylemdir ve bilakis ötekini sevemeyen kendi dahil hiçbirşeyi sevemez. Sonuç olarak sevebilmeyi bilmek ve dahi tertemiz biçimde istemek gerekir, ister kendini ister ötekini ve neticesinde herşeyi.
Bunun önemli bir yolu da anlamaktan geçer. Anlayıp duyabilmekten geçer. Sadece kulaklarınla işiterek değil ama, kalbinle duyarak ve hissedebilerek. Yani empati ile. Bunu başarabilirse insan aslında konuya dair bütün şifreleri çözer ve kilit açıldığında karşılaştığı o sıradan hiçliğin aslında herşey olduğunu idrak eder. O zaman gerçek sevgi başlar, koşulsuz, rağmenleriyle ve bana değil sana ve bana yani bize dair.
Sevgiyle...