TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Zafer Partisi

haberalmedya - Zafer Partisi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Zafer Partisi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Karamahmutoğlu: Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek? Haber

Karamahmutoğlu: Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek?

Azmi Karamahmutoğlu'nun basın açıklaması şu şekilde: "Bolu Kartalkaya Otel yangınında yaşamını yitiren 36'sı çocuk 78 yurttaşımızın acısı halen yüreğimizi yakarken, turizm ruhsatlı oteli ruhsatlandıran Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın başındaki Bakan Mehmet Ersoy, hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi bakanlık koltuğunda oturmaya devam etmektedir. Mehmet Ersoy'un bu tutumu, makam hırsıyla açıklanabilir belki, ancak kendisini o makamda tutan Cumhur İttifakı hükümetinin başı olan Sayın Tayyip Erdoğan'ın bu konudaki ısrarının sebebi merak konusudur. Bakan Mehmet Ersoy'un bakanlık görevinden alınması artık gecikmiş bir karar olup, bu gecikme AKP hükümetinin bir alışkanlığı haline gelmiştir. Yangının üzerinden geçen sürede ne yazık ki hâlâ kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapılmamış, sorumluların üzerine kararlılıkla gidilmemiştir. Kartalkaya Otel'in yangına karşı alınan önlemlerinin yetersiz olduğu, kaçış yollarının kapalı olduğu, bina güvenliğinin yeterli seviyede olmadığına dair iddialar kamuoyunda güçlü bir şekilde tartışılmaktadır. Yangın güvenliği konusundaki ihmallerin zincirleme bir felakete yol açtığı aşikârken, hükümetin konuyla ilgili sorumluluktan kaçması, adalet mekanizmasını da sorgulanır hale getirmektedir. Ümit Özdağ hakkındaki iddianame ve hukukun siyasi amaçlara alet edilmesi Kartalkaya Otel yangınının bilirkişi raporu bilerek geciktirilirken, aynı zamanda Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutuklanmasına sebep olan savcılık iddianamesi de henüz hazırlanmamış ya da mahkemeye gönderilmemiştir. Sayın Genel Başkanımızın tutuklanmasının üzerinden 50 gün geçmesine rağmen iddianamenin halen hazırlanmamış olması, tutukluluğun cezaya dönüştürüldüğü şeklindeki düşünceyi yaygınlaştırmaktadır. Sayın Adalet Bakanı'nın ve Adliye'nin bu konuya dikkatini çekmek istiyoruz. Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ hakkında hazırlanan iddianame, hukuki bir metinden çok siyasi bir belge niteliği taşımaktadır. Sayın Özdağ, halkın menfaatlerini savunan, milli güvenliği ve toplumsal huzuru önceleyen bir siyasetçi olarak her zaman açık ve net bir duruş sergilemiştir. Ancak hükümetin, kendisini susturmak amacıyla hukuku bir silah olarak kullanmaya çalıştığı görülmektedir. İddianamenin geciktirilmesi, Sayın Özdağ’ın siyasi etkisini kırmaya yönelik sistematik bir girişimin parçasıdır. İddianamede yer alan suçlamalar, tamamen afaki ve mesnetsiz iddialardan ibarettir. Özellikle kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, savcılık makamı henüz somut bir delil sunamamış, yalnızca siyasi gerekçelerle hareket etmiştir. Sayın Özdağ’ın Türkiye’nin sınır güvenliği, yasa dışı göç ve milli çıkarlar konusundaki hassasiyetleri herkesin malumudur. Ancak bu konulara dair görüşlerini açıkça ifade etmesi, hukuki değil siyasi bir tehdit olarak algılanmış ve tutuklanması için bahane üretilmiştir. Bu noktada hükümete ve yargı makamlarına sormak istiyoruz: Adalet gerçekten bağımsız mı? Eğer öyleyse, neden Sayın Özdağ hakkında hazırlanan iddianame kamuoyuna açıklanmıyor? Neden bu süreç bilinçli olarak uzatılıyor? Hukuk, siyasi hesaplarla hareket edenlerin aracı olmamalıdır. Adalet Bakanlığı’ndan ve ilgili yargı mercilerinden beklentimiz, derhal bu hukuksuzluğa son verilmesi, iddianamenin açıklanması ve Sayın Özdağ’ın adil yargılanma hakkının sağlanmasıdır. Sayın Ümit Özdağ'ın tutukluluk süresinin uzatılması, siyaseten baskı yaratmak amacı taşıyan bir girişimdir. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise, adaletin herkes için eşit şekilde işlemesi gerekmektedir. Ancak bugün geldiğimiz noktada, yargının tarafsızlığı ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Yargının, hükümetin politik hedeflerine hizmet eden bir araç olmaktan çıkması ve bağımsız bir şekilde hareket etmesi şarttır. Aksi takdirde, Türkiye’de hukuk devleti kavramı büyük yara alacaktır. Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek? Adalet Bakanlığı, yeni bir infaz düzenlemesini 10. Yargı Paketi'ne dahil etmeyi planlamaktadır. Ancak, 22 Ekim'de duyurulan ikinci çözüm süreciyle birlikte, bu paketin terör suçlarını da kapsayacak şekilde bir affa dönüşme ihtimali endişe vericidir. Hükümetin bu konuda açıklama yapmasını bekliyoruz. Ülkemizde adaletin sağlanması için infaz düzenlemelerinin adil olması gerekmektedir. Ancak geçmişte olduğu gibi, terör örgütü mensuplarına yönelik af girişimleri, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir durum yaratacaktır. İktidarın, vatandaşların vicdanını yaralayacak bu tür adımlardan kaçınması, terörle mücadelenin sulandırılmasına izin vermemesi gerekmektedir. Avrupa Birliği için sınır güvenliği var da Türkiye için neden yok? AKP hükümeti, Türkiye-Yunanistan sınırına 8,5 km uzunluğunda bir duvar örme kararı almıştır. Bu duvarın işlevlerinden biri, yasa dışı kaçak göçü Avrupa'ya engellemektir. Ancak, Avrupa Birliği için gösterilen bu özenin, Türkiye'nin kendi sınırlarında da gösterilmesini talep ettiğimizde anti-hümanist olarak yaftalanıyoruz. Türkiye'de 13 milyonu bulan yasa dışı kaçak nüfus, hem ekonomik hem de toplumsal yapıya büyük zarar vermektedir. Ülkemizin sınır güvenliği sadece Avrupa’nın talepleri doğrultusunda değil, milletimizin güvenliği için sağlanmalıdır. Türkiye’nin demografik yapısını tehdit eden yasa dışı göç akışı konusunda hükümetin net ve kararlı adımlar atması zorunluluktur. Aksi takdirde, ülkemiz ilerleyen yıllarda geri dönülmesi imkânsız bir krizle karşı karşıya kalacaktır. Yeni anayasa tartışmaları ve sandıktan kaçma girişimleri AKP hükümeti, "darbe anayasası" diyerek eleştirdiği 1982 Anayasası'nı bugüne kadar 21 kez değiştirmiştir. 2007, 2010 ve 2017 yıllarında referanduma giderek anayasa değişiklikleri yapmıştır. Peki, neden bu kez halk oylamasından kaçılmaktadır? AKP, halk desteğini kaybettiğini bildiği için anayasayı mecliste "kaptı kaçtı" yöntemiyle değiştirmeyi planlamaktadır. Zafer Partisi olarak, memlekette herkes için hak, hukuk ve adalet mücadelesinden geri durmayacağız. Siyasi rakiplerimizi zindanlara hapsetmek yerine, sandıkta yenmeyi denemelisiniz. Türk seçmeni bizlere sahip çıkmaya devam edecektir. Suriye’deki mezhep çatışmaları Son üç gündür bizleri insanlığımızdan utandıran insan vicdanını kanatan görüntülere tanık oluyoruz. Suriye'nin Lazkiye ve Tartus şehirlerinde yaşanan sivil katliamları izledikçe insanlığımızdan utanır hale geliyoruz. Oysa Suriye'deki Arap milliyetçisi Baas rejiminin yıkılıp yerine yine Arap milliyetçisi bir dinci kadronun iş başına gelmesiyle birlikte adeta Suriye bütününün tamamında bir otoritenin tesis edildiği Türk kamuoyuna pompalanmıştı ve yeni yönetimin iş başına gelmesi bir fetih olarak sunulmuştu. Şimdi görüyoruz ki buradaki Esat rejiminden kaçıp gelmiş olan geçici sığınmacı, geçici koruma altındaki Suriyelilerin yanına şimdi belki de Suriye'deki nüfusları toplamda 3 milyonu bulan Nusayiri Araplar eklenebilir. Bu kez de cihatçı, dinci, Siyasal İslamcı kadroların uygulamakta olduğu devlet teröründen kaçan Nusayri Araplara Türkiye belki de bu kez kucak açmak zorunda kalacaktır. Bu işin sonu arkası ardı yok. Dünyanın her tarafında çatışmalar var. Hepsine insanlık vicdanı itiraz ediyor. Fakat hepsine tek bir ülkenin kucak açacak olması doğru bir politika değildir diye itiraz ettiğimizde bunları kastediyorduk. Şimdi Suriye'deki otomobilin direksiyonunda bulunan Ahmet Elşara'nın koltuğunda yan koltuğunda oturan AKP hükümetinin bürokratlarına bakanlarına seslenmek istiyoruz. Üzerinde zerre otoriteniz varsa Suriye'de yaşanan bu mezhep temelli katliama itirazlarınızı dile getirin. Bu vicdana sahip olduğunuzu hatta bazı girişimlerde bulunduğunuzu biliyoruz. Fakat bunu daha kuvvetli daha sonuç alıcı bir baskı haline getirmelisiniz ve Suriye'deki Nusayri Arapların mezhep temelli bir katliama maruz kalmaması için Türk kamuoyunun desteğinin arkalarında olduğunu sergilemeniz gerekir. Suriye'deki mezhep savaşına o ateşe benzin dökerek Türkiye'nin Türk toplumunun huzurunu bozmaya Türk toplumu içerisinde kimlikler üzerinden ikilik çıkarmaya ayrışma yaratmaya Suriye'deki ayrılığı Türkiye'ye taşımaya AKP'nin hiçbir bileşeninin hakkı yoktur. Bu Türkiye'yi bekleyen önemli bir tehlikedir. Çünkü Suriye'de ne yazık ki hem etnik temelli ayrışma ve çatışma potansiyeli vardır ve sürmektedir. İnanç kimlikleri üzerinden mezhep temelli bir ayrışma ve çatışma tehlikesi olasılığı vardır ve sürmektedir. Bize düşen Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları olarak bize düşen ülkemizdeki üniter devletin ulus bütünlüğünü sağlayarak, ulus bütünlüğü içerisinde kalarak dışarıdaki sorunları alt kimlikler üzerinden Türkiye'ye taşımamaktır. Gelen haberlerin kötülüğü teyit edilmediği için konunun detayına daha fazla girmeyeceğiz fakat anlaşılan bu haftayı suredeki bu sivil katliamları konuşarak götüreceğiz."

"Adalet bakanı yalan söylüyor" Haber

"Adalet bakanı yalan söylüyor"

Azmi Karamahmutoğlu£nun açıklaması şu şekilde:  6 Şubat depreminin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen depremzedelerinin büyük çoğunluğunun yalnızlığı ve çaresizliği sürüyor. İki yıldır her yılın dört mevsimini yaşamlarını konteynırların içinde sürdürmeye çalışan depremzedeler, AK Parti hükümetinin seçim kazanmak için vaat ettiği konut sahibi edindirme yalanlarının yıkıntısıyla da karşı karşıya bir yandan. Sadece bir evin salonu büyüklüğündeki ölçekte olan küçücük konteynırlarda iki yıldır yaşamaya çalışan depremzedeler, rüşvet batağındaki müteahhitlerin iş üretmesini, binalar çıkarmasını bekliyorlar. Daha ne kadar bekleyeceklerini bilmeden konteyner şehirlerde hükümetin gelmesini bekliyorlar. Ve bu ailelerin okullara giden öğrenci çocukları var. Burada basın toplantılarında sık sık dile getirmiştik, okullardaki öğrencilere bir öğün olsun yiyecek desteğinin verilmesinden söz etmiştik. AK Parti hükümeti olarak siz okullardaki öğrencilere yemek desteğini Türkiye genelinde hiçbir yerde sağlayamadınız. Bari depremin vurduğu illerdeki Hatay, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş'taki öğrenci çocuklarımız için okul yemeği desteğini esirgemeseniz. Bunun için kaynak yaratsanız. Çok da zor değil. Bir kap ücretsiz yemeği öğrenci çocuklarımızdan esirgememeniz gerekiyor. Onlar büyüme ve gelişim çağındaki çocuklar yeterli ve dengeli beslenmeleri yaşamsal önemde. Bunun yapılabilmesi içinse kaynak sizin bankalardaki kişisel hesaplarınız değil, şahsi banka hesaplarınızı açın demiyoruz bu kaynağı yaratmak için. Devletin çarçur ettiğiniz kaynakları bu ihtiyacı karşılamak için yeterlidir. Yani söylediğimiz şefaatinizden vazgeçtik mezarımızdan taş çalmayın yeter. Bu okul yemeği konusu sadece bir öncelik meselesidir ve ülkemizin çocukları herkesten ve her şeyden daha önceliklidir. 2013 yılındaki birinci çözüm ihanet süreci Türk milletinin reddiyle çöpe atılmıştı. Şimdi ise 3 ayı aşkın süredir 22 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin duyurmasıyla başlatılan ikinci çözüm Kürtçü terörizm ile al-ver pazarlık sürecine tanıklık ediyoruz. Üniter Türk Devleti'ni aşındıracak ve hatta dönüştürecek alçakça pazarlıkların son 3 ayı aşkın süredir ortalığa saçıldığı, ihanetin küstahlaştığı karanlık bir döneme Ekim ayından bu yana girmiş bulunuyoruz. Türk halkından gizlenmeye çalışılan, kaçırılmaya çalışılan bu terörle pazarlık masasını ifşa etmeye devam edeceğiz. Ancak görüyoruz ki Cumhur İttifakı, Türk halkını bu ikinci ihanet sürecine itiraz edeceği anlaşılınca, AK Parti hükümeti, Zafer Partisi'nin Türk halkıyla birlikte geliştirmiş olduğu bu itiraz sürecini baskılayabilmek için halkın gözünü korkutma yoluna gidiyor. Cumhur İttifakı iktidarı, Türk halkını sindirmeye, susturmaya, korkutmaya çalışıyor. Halkı başka türlü razı edemeyeceğini görüyor. Fakat sarışın kurt nasıl söylediyse öyledir. Türk halkı cesurdur. Türk milletinin cesaretiyle biz Mehmetçiklerin, Polislerin, öğretmenlerin katili olan Abdullah Öcalan ile karşılıklı oturduğunuz bu terörle pazarlık masasını dağıtacağız! Bu ikinci ihanet sürecinin fişini çekeceğiz . Türk medyasının değerli mensupları, bu haftaki değerlendirmemizde ele almak istediğim diğer bir konu ise Genel Başkanımızın tutukluluk hali 20 Ocak tarihinde gözaltına alınan Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ, bugün itibariyle 21 gündür siyasetten uzaklaştırılmış halde tutuklu bulunuyor. Evet, bir parti genel başkanı Polis ve adliye marifetiyle siyasetten uzaklaştırılmış bir mahpushanede tutuklu bulunuyor. Bugün 21. Gün, Ümit Özdağ’ı niçin hapiste tutuyorsunuz? Siyasi bir taraf olan siyasi bir taraf olarak Adalet Bakanı Yılmaz Tunç doğruları söylemiyor. Hükümet medyasının kanalında geçen akşam yakmış oldukları içinden çıkamadıkları haksızlığı hukuksuzluğu izah etmeye çalışırken yine doğruları söylemeden kendi seçmenini ikna etmeye kamuoyu oluşturmaya çalışmış. Tekrar ediyorum, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç doğruları söylemiyor ve kendisi siyaseten taraftır. Hükümetin atanmış bir bakanı olarak Adalet Bakanı bu meselede taraftır. Silivri Cezaevinde mahpus ettiğiniz Ümit Özdağ ise bulunduğu yerden televizyon ekranlarına çıkamadan yazılı olarak soruyor. Sosyal medya üzerinden iletti. Ümit Özdağ, “Devlet bir siyasi parti liderinin tutuklanması için göz göre göre sahte belge üretir mi?” diyor. Bu AKP hükümetinin geçmiş hükümet dönemlerinde sicilinde olan bir husus vardır, özel yetkili savcılar, özel yetkiyle donatılmış savcılar vardı. Bugün de belli başlı davaların sadece tek bir savcılıkta, tek bir elde, tek bir adliyede toplandığını görüyoruz. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarının uygulamaları olarak Türk milletinin hafızasında adeta kötülüğün adı olarak yerini almış olan bu özel yetkili savcılar. Zamanında biliyorsunuz bu savcıların ve onların yürüttüğü davaların bir de siyasi savcısı vardı kendi ağzından ifadesiyle. Onlara da seslenmek istiyoruz. Zamanında savcısı olduğunuz o kumpas davalarının kötü izlerini açtığı yaraları hala silebilmiş ve sarabilmiş değiliz. Ne o yaralar hala sarılabildi be de o izler silinebildi. Savcısı olduğunuz kumpas davalarının sebebiyle şimdi eski alışkanlıklarınızla ülkemizde lütfen yeni yaralar açmayın. Bu eski kötü alışkanlıklarınızı bir yana bırakın hukuku yargıyı daha fazla siyasallaştırmayın. En başından itibaren kamuoyu içimdeki tekrar olacak tekrar olacak sıkıcı olmamak adına söylüyorum fakat Antalya'daki bir konuşma suç orada işlendiyse Antalya Savcılığı bakmamış. Ankara'da oturan şikayet edilen ikametgahı burada bakmamış. Şikayet eden Cumhurbaşkanlığı makamıysa Cumhurbaşkanlığının ikameti burada bakmamış. Sivil bir vatandaş olarak değil. Tut ki öyle olsun. Sivil bir vatandaş olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın ikamet adresi Üsküdar ilçesinde. Üsküdar ilçesi İstanbul'un Anadolu yakasında. Adından dolayı belki Adalet Bakanı İstanbul'da tek bir adliye olduğunu zannedebilir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı denildiği için fakat değil İstanbul'un o yakasına yani Anadolu yakasına Üsküdar ilçesinin bulunduğu Anadolu yakasına Anadolu bir adliyesi bakıyor. Anadolu Adliyesindeki Cumhuriyet Başsavcılığı öyleyse bu davayı açabilmeliydi. Bu dosyayı hazırlayabilmeliydi. Yoksa Çağlayan Adliyesindeki değil yani burada da doğruyu söylemiyorsunuz. Sayın Adalet Bakanı, şimdi buna da bir cevap geliştirin, bunun da içinden çıkmaya çalışın. Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Belli ki Sayın Ümit Özcan, hükümetin başını eleştirmiş olduğu, Antalya'daki yapmış olduğu o konuşma, hükümetin başını eleştirdi o konuşma birilerinde öfke patlaması yaratmış o öfke o kızgınlık bir karara dönüşmüş o karar gözaltına, tutuklamaya dönüşmüş oysa Türk yargı sistemi bağımsızdır bağımsız olması gerekir makamı ve unvanıyla birlikte öfkesi ve nefreti ne kadar büyük olursa olsun hiç kimse ona emir verememeli. Hiç kimse bağımsız yargıyı siyasallaştıramamalı. Cumhuriyet Türkiye'sinde her yurttaş eşit vatandaştır. Adaletin uygulanması vatandaşların siyasal tercihlerine göre farklılık gösteremez. Hukuk, kanun maddeleri vatandaştan vatandaşa, onun siyasal kimliğinden siyasal kimliğine göre değişemez. Bugün iktidarda olan siz, muhalifleri ikinci sınıf vatandaş olarak görüyorsunuz. Ancak biz ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeyi ve öyle davranılmayı kabul etmiyoruz. Sizden Anayasa ile çerçevelenmiş, çizilmiş, yasalarla tanımlanmış görevinizi yapmanızı bekliyoruz sadece. Size tanımlamış, verilmiş süre içerisinde o görevinizi yapmanızı bekliyoruz sadece. Ayrıca bir de mevcut anayasal ve yasal haklarımızın gasp edilmemesini talep ediyoruz. Bu haklarımızın gasp edilmemesini talep ediyoruz. AKP'ye ve MHP'ye oy veren, destek olan yurttaşlarımızın kullandığı haklarıyla aynı hakları kullanabilmek herkesin vatandaşlıktan gelen hakkıdır. Her bir Türk yurttaşının vatandaşlıktan gelen hakkıdır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı'nı oluşturan partilerin seçmenlerine ayrı hukuk ayrı haklar diğer muhalif seçmene ayrı hukuk ayrı haklar uygulayamazsınız. Bugün için iktidarı eline geçirmiş olanların da himmetine ihtiyacımız yok. Bunu himmet beklediğimiz için söylemiyor. Haklarımıza Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktan kaynaklanan haklarımıza sahip çıkmak için söylüyoruz. Sahip çıktığımız için söylüyoruz. Yoksa sizden himmet beklemiyoruz. Hukuka uymanızı bekliyoruz. Kanunları çiğnemeyin yeter diyoruz.

Eski Ülkü Ocakları genel başkanları, Ümit Özdağ’a destek mesajı yayımladı Haber

Eski Ülkü Ocakları genel başkanları, Ümit Özdağ’a destek mesajı yayımladı

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanlar, Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a destek paylaşımı yaptı. “Türk milliyetçileri bedel ödemekten çekinmez” Atila Kaya, Servet Avcı, Alişan Satılmış, Ulvi Batu, Suat Başaran, Emir Kuşdemir ve Azmi Karamahmutoğlu’nun imzaladığı açıklamada, Türk milliyetçilerinin tarih boyunca baskılarla karşılaştığı söylendi. Bildiride, “Ümit Özdağ’a bugün ödettirilmek istenen bedel, Türk milliyetçilerinin ödemek zorunda bırakıldığı ne ilk bedeldir ne de son bedel olacaktır. Bin yıldır tutunma kavgası verdiğimiz bu topraklarda, milliyetçiler her zaman bedel ödemiştir ve ödemekten çekinmeyecektir” denildi. “Teröristler saygın muhatap, Türk milliyetçilerine cezaevi” Açıklamada, Özdağ’ın tutukluluğunun, “İkinci Çözüm Süreci” olarak adlandırılan yeni bir sürecin parçası olduğu iddia edilerek, “Türk milliyetçileri, bebek katillerinin saygın muhatap olarak kabul edildiği bir süreci asla kabul etmez, edemez. Teröristlere uzanacak ellere saygı göstermeyiz, hükmüne boyun eğmeyiz” denildi. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları, Özdağ’a yönelik hukuki sürecin, iktidarın olası bir çözüm sürecine muhalefet eden milliyetçi kesimleri sindirme çabası olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bildiride, “Yangın yerine dönmüş bir Ortadoğu’da, teröristlere Meclis yolu açılırken, Türk milliyetçilerine cezaevinin reva görülmesi, tarihin gördüğü en büyük çelişkilerden biridir” denildi. “Hukuk çerçevesinde mücadelemizi sürdüreceğiz” Açıklamada, 1944 ve 1980’de yaşanan baskılara atıfta bulunularak, milliyetçilerin her zaman bedel ödediği ancak inandıkları yoldan sapmadıkları vurgulandı. Bildiri, şu ifadelerle sona erdi: “Ümit Özdağ’a yönelik hukuksuzluğu asla kabul etmiyoruz. Türk milliyetçilerinin sindirilmek istendiğinin farkındayız ve buna karşı mücadelemizi demokrasi ve hukuk çerçevesinde sonuna kadar sürdüreceğiz.”

"Hepimiz birer Ümit Özdağ’ız!" Haber

"Hepimiz birer Ümit Özdağ’ız!"

Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu: Öncelikle, geçtiğimiz günlerde vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesine neden olan otel yangınında vefat edenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve Türk milletine başsağlığı diliyorum. Malumunuz, bir süre önce Antalya’da il başkanları toplantısı gerçekleştirildi. Sayın Genel Başkanım, bir parti genel başkanı olarak başka bir parti genel başkanına eleştirilerde bulundu. Burada bir ayrıntıyı belirtmek gerekiyor: Cumhurbaşkanlığı makamını üstlenmiş bir kişinin hâlen bir partinin genel başkanlığını yürütmesi hukuken tartışmalı bir durumdur. Ancak, bu eleştiriler "Cumhurbaşkanı’na hakaret" iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir soruşturmaya konu oldu. Bu soruşturma, baştan sona hukuksuz ve usule aykırı bir şekilde ilerletildi. Neden mi? Çünkü konuşma Antalya’da yapılmıştı ve doğal olarak Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın devreye girmesi gerekiyordu. Ne oldu? Girmedi. Peki, sonrasında ne oldu? Madem Cumhurbaşkanlığı makamı Ankara’da, Sayın Genel Başkanımın ikameti de Ankara’dayken Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu konuda harekete geçmesi gerekmez miydi? Ama bu da olmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı İstanbul’a yönlendirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise son derece hukuk dışı bir yaklaşımla, Sayın Genel Başkanımızı gözaltına almak üzere harekete geçti. Üstelik korumalarına "Siz burada kalın, bakın!" denerek, başkanımızı yalnız bıraktılar ve bir sokağı 15 dakika öncesinden boşaltarak, 190 km hızla İstanbul’a götürdüler. O kadar hızlı hareket ettiler ki, ilk sağlık kontrolüne bile yetişemedik. Bir partinin genel başkanı, hayatını Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğine adamış bir kişi, "Beni ancak öldürerek susturabilirsiniz!" demişken, hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı ve İstanbul’a götürüldü. İstanbul’da, Zafer Partisi üyesi binlerce kişi toplandı. En önemli slogan ise, gençlerimizin de söylediği gibi, "Ne mutlu Türk’üm diyene!" oldu. Normalde bir siyasi parti genel başkanının ifadesi gece alınabilir. Ama bunu yapmadılar ve ertesi sabaha bıraktılar. Bekledik. Ne oldu? İçi bomboş, hiçbir şekilde hakaret unsuru taşımayan bir dosya ile karşı karşıya kaldık. Savcı ifade almak için dosyaya bir şeyler eklemek istiyordu. Bunun için eskiye dönük arşiv taramaları yapıldı. Sayın Genel Başkanımızın milletvekili olduğu zamanlardaki açıklamalarına, hatta altmış yaşında yaptığı açıklamalara kadar indiler. Hatta olayları Kayseri’deki toplumsal patlamalara bağlamak istediler. Kayseri’deki olayların sebebi olarak Sayın Genel Başkanımız Ümit Özdağ’ı suçladılar. Oysa, Kayseri olayları iki Suriyeli ailenin bir çocuğa cinsel istismarda bulunmasıyla başladı. Bu olay, Kayseri gibi hassas bir şehirde toplumsal bir patlamaya dönüştü. Biz, partimizin üst düzey yöneticilerini hemen Kayseri’ye gönderdik ve her platformda provokasyonlara gelinmemesi gerektiğini vurguladık. Olaylar sonrası Kayseri’de 1065 kişi gözaltına alındı. Ancak bu kişiler arasında bir tane bile Zafer Partili yoktu. Buna rağmen, düzmece bir rapor hazırlandı ve İstanbul’a gönderildi. Bu rapora dayanarak Sayın Genel Başkanımızı tutuklamaya çalıştılar. Biz de bu raporun hazırlanmasında görev alan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu hukuksuzluk, hepimizi derinden etkiledi. Ancak biz Zafer Partisi olarak, tüm kurullarımızla, ruhumuzdaki mücadele azmiyle Genel Başkanımıza layık olmaya çalışıyoruz. Bundan önceki açılım süreçlerinde gördük ki, bu tür hukuksuzluklar ve yanlış politikalar ülkemizi felakete sürüklüyor. Biz Zafer Partisi olarak, Türk milletini bölmeye çalışan her girişime karşı durmaya devam edeceğiz. Sayın Genel Başkanımızın hukuksuz bir şekilde tutuklanması, Zafer Partisi’ni daha da büyüttü. Sokakta herkes Zafer Partisi’ne daha fazla güven duymaya başladı. AKP iktidarının 22 yılda ülkemizi getirdiği ekonomik, siyasi ve güvenlik çöküşü karşısında, Zafer Partisi’nin korku saldığını biliyoruz. Ama biz susmayacağız. Bizleri ırkçı, faşist veya Siyonizm sempatizanı olmakla suçlayanlara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için mücadele etmeye devam edeceğiz. Hepimiz birer Ümit Özdağ’ız! Sözlerimi bitirirken, yarınki mitingimizin dolu, coşkulu ve heyecanlı geçmesini diliyor; bu süreçte yanımızda olan tüm dava arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Sayın Genel Başkanımız yanımıza dönene kadar bu mücadele ateşini canlı tutmaya devam edeceğiz.

Özgür Özel ve CHP heyetinin Zafer Partisi Genel Merkezi ziyareti sonrası, Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu’nun yaptığı açıklama Haber

Özgür Özel ve CHP heyetinin Zafer Partisi Genel Merkezi ziyareti sonrası, Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu’nun yaptığı açıklama

Zafer Partisi Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Mehmet Ali Şehirlioğlu'nun açıklaması şu şekilde: "Karaman’da bir miting düzenledik. Bu mitingde amaç, Abdullah Öcalan gibi bir terörist başının TBMM’ye çağrılmasıydı. Türkiye’nin gerçeklerini görmeden bunun üzerine devam edildi. Bir Antalya mitingi yaptık. Çok daha coşkulu, herkesin çoluğunu çocuğunu alıp Türk Bayrakları ile donatılmış Antalya mitingiydi. Herksin duygularına hitap eden bir miting oldu. O günlerde devam eden il başkanları toplantımızda Genel Başkanımızın bir parti başkanı olarak başka bir parti başkanı olan Cumhurbaşkanının yapmış olduğu konuşmaya ithafen söylediği bir cümle Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirildi ve soruşturma açıldı. Genel Başkanımız yanında üç korumasıyla, Türkiye’den kaçma riski olmayan, eğer Türkiye’de herkes kaçacaksa, o kaçmayacak ve burada olacak bir Genel Başkandır. Apar topar bir restoranda yemek yerken hızlı bir şekilde İstanbul’a götürüldü. Bekliyoruz ki hemen bir şekilde ifadesi alınacak, hayır, sabaha kadar bekletildi. Bekliyoruz ki sabah, savcılık ifadesini alacak ondan sonra hukuk nasıl tecelli edecekse o şekilde olacak. Ancak, o kadar boş bir dosya ile gözaltına alındı ki ortada bir şey yoktu. O zaman ne yapılacaktı? Birtakım suçlar uydurulacaktı. Aylar önce sığınmacıların çocuk istismarı nedeniyle başlayan ve toplumsal patlamayı bizim üstümüze yıkmaya çalışıyorlar. O andan itibaren partimiz iki Genel Başkan Yardımcımızı, üst düzey yöneticilerimizi Kayseri’ye gönderdi, provokasyonlara gelemeyelim diye. Genel Başkanımızın yapmış olduğu sosyal medya paylaşımlarında da herkesi sükunete, provokasyona gelmememizi, soğuk kanlı olmamızı istedi. Cumhurbaşkanlığına hakaret suçunun altı doldurulmayınca aylar önce olan bu olayı gündeme taşıyarak bir oldu bittiye getirilen raporla savcılık, Genel Başkanımızın tutuklanmasına sebep oldu. Eğer, Genel Başkanımız aylar önce bir suç işlediyse bu niye bu zaman kadar bekledi, eğer suç işlemediyse oradaki emniyet güçlerinde bir tutanak bile yokken 1065 kişi gözaltına alınmışken, bir tane Zafer Partili yokken düzmece bir raporla Genel Başkanımızın tutuklama kararı gerçekleşti. Hukuksuz bir davranışla Genel Başkanım içeridedir. Genel Başkanım içeride olabilir ama buradaki herkes bir Ümit Özdağ’dır. Kimse Ümit Özdağ’ı susturamaz. Kimse Zafer Partisi’ni susturamaz. Ümit Özdağ yalnız değildi. Ümit Özdağ bir kahramandır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Türklüğe kendisini adamış bir kahramandır. İçeriden çok daha güçlü bir kahraman olarak çıkacaktır. İtirazımız önümüzdeki hafta içinde yapılacaktır. Çok kısa bir süre sonra da Genel Başkanımızı aramızda görmek istiyoruz. Bu desteğiniz için de hepinize teşekkür ederim. Ümit Özdağ’a yapılan bu hukuk katliamıdır. Zamanında önceki genel başkanınıza, şu anda belediye başkanlarınıza hukuksuz olan bu saldırıların Ümit Özdağ’a olması, çünkü bugün Genel Başkanıma olan yarın bir başkasına muhakkak olacaktır. Bir muhalefet grubu oluşmuştur, bu muhalefet sessiz kalmayacaktır. Biz de en kısa zamanda sizin biraz önceki temennileriniz gibi genel başkanımızla beraber sizi burada görmeyi arzu ederiz. Bu ziyaretiniz bize ilk günden itibaren gösterdiğiniz destek için teşekkür ediyoruz."

Ümit Özdağ "Türk Devleti, terörist başından barış sağlamak için yardım dilemez" Haber

Ümit Özdağ "Türk Devleti, terörist başından barış sağlamak için yardım dilemez"

Özdağ'ın açıklamaları şu şekilde: Temsil ettiğiniz yüksek hassasiyetlere Zafer Partisi olarak tam anlamıyla katıldığımızı ifade etmek istiyoruz. Ülkemiz 1984'ten 2024'e kadar PKK terör örgütünün ağır saldırılarına maruz kalmış ve bu saldırılara Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün kahraman mensupları gereken cevabı vermiş ve dünya terörizm tarihinde devlet güçlerinin kazandıkları nadir başarı terörizmle mücadele de Türkiye'de elde edilmiştir. Bu mücadele sonunda PKK terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan yakalanmış ve mahkum edilerek hapse atılmıştır. Daha sonra AKP iktidarının mücadele etmek yerine müzakere etmeyi tercih etmesiyle 2009 ile 2015 arasında terör örgütü büyük bir rahatlıkla şehirlerimizle, ilçelerimizle hakimiyet kurma yoluna gitmiş. Biz bu filmi daha önce de gördük. Bu filmi tekrar Türk milleti seyretmek istemiyor. Bu filmi Güneydoğu'da, Doğu Anadolu'da yaşayan ve ellerinde Türk bayrağı, ellerinde silah, Türk devletinin ve Türk milletinin birliği için mücadele eden korucu kardeşlerimiz ve aileleri bu filmi tekrar seyretmek istemiyor. Türkiye büyük devlettir. Büyük bir devlet bir terör örgütüyle pazarlığa oturmaz. Bir terörist başından sulh sağlamak, barış sağlamak için yardım dilemez. Terörle müzakere değil, mücadele edilir. Terörist ancak teslim olur. Oysa bugün kamuoyundan gizlemeye çalışıyorlar. Biliyoruz ki söz konusu sadece Abdullah Öcalan'ın umut hakkıyla serbest bırakılması değil, hapishanelerdeki bütün PKK'lıların da serbest bırakılması, PKK'nın dağdaki terörist unsurlarının bu affın kapsamına girmesi, topluma kazandırılmaları planı çerçevesinde belediyelerde kendilerine iş verilmesi, Anayasanın 66. maddesinin değiştirilerek Türk milleti tanımının ortadan kaldırılması, 42. maddesinin değiştirilerek Türkçe dışında dillerde eğitime izin verilmesidir. Bunlar üzerinde mutabakat sağlandığı ifade ediliyor. Anayasanın ilk üç maddesi de ayrı bir tartışmanın söz konusu. Hal böyleyken Türk milleti başta bu milletin ve bu devletin varlığı için mücadele eden ve evlatlarını şehit veren aileler olmak üzere bütün aziz fertleri bu milletin yüzünü kızartacak ve devleti küçük düşürecek anlaşmaya ‘hayır’ diyeceklerdir. Sizlerin de bu hayırı büyük ve güçlü bir sesle ifade etmeniz Türk milleti için büyük önem taşımaktadır değerli Başkan. Onun için size ve 55 ildeki değerli kardeşlerimize bugün yapmış olduğunuz basın açıklamasından ötürü çok teşekkür ediyoruz. Türk milletine bu konuda yeni bir ruh verdiniz ve bundan sonra göreceksiniz Türk milletinin bu konudaki direnci daha güçlü bir şekilde kamuoyuna yansıyacaktır.

Ümit Özdağ, "Mehmetçik Katillerine Af Yok" mitinglerine başlıyoruz Haber

Ümit Özdağ, "Mehmetçik Katillerine Af Yok" mitinglerine başlıyoruz

Prof. Dr. Ümit Özdağ: Türkiye'nin hızla değişen gündeminde bazı kesimler için şaşırtıcı olmakla birlikte Zafer Partisi olarak bizim uzun süreden beri incelediğimiz, izlediğimiz ve gerçekleştiği zaman şaşırmadığımız hadiseler yaşanıyor. Bunlardan birincisi hiç şüphesiz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin terörle ikinci müzakere sürecini başlatan açıklamayı yapmış olmasıdır. Sayın Bahçeli'nin bu konuşmayı yapmasından çok önce geçen sene Türkiye Büyük Millet Meclisi MHP kulislerinde bu konuşmanın altyapısının nasıl milletvekilleri arasında hazırlandığını bildiğimiz için ve Bahçeli'nin ‘Önümüzdeki dönemde çok şey değişecek inşallah Türkiye değişmez’ diyerek bu yaşananlarla ilgili korkusunu da beyan ettiği için Meclis’te yapmış olduğu şaşırtıcı açıklama ve İstiklal Harbini vermiş, bir terör örgütü tarafından bombalanmış Gazi Meclis’e bir Mehmetçik katilini, bir teröristi konuşmaya davet etmesi bizi şaşırtmadı. Şimdi sürecin devam ettiğini görüyoruz. Türk kamuoyuna şu mesaj verilmek isteniyor; Abdullah Öcalan çıkacak ve affedilecek, affı karşılığında PKK'ya silahları gömülecek ve PKK'da terör eylemlerinin sona erdirecek ve gömecek. Değerli arkadaşlar, bu büyük bir yalan. Dünya tarihi boyunca hiçbir terör örgütü bu şekilde silahlarını gömüp terörü sona erdirmemiştir. Hele PKK terör örgütü gibi sadece Türkiye'de değil Ortadoğu'da Avrupa'nın bütün şehirlerinde, Uzakdoğu'da, Rusya'da, değişik Afrika kentlerinde ve Kuzey Amerika'da örgütlenmiş, sadece Avrupa kaynaklarından dikkat edin, ayda 30 milyon avro Kandil’e aktaran ve terörün dışında yaygın bir narkotik ağının ve casusluk ağının parçası olan uluslararası istihbarat ve terör otoyolunun ana ekseni olan bir terör örgütü bu şekilde teröre son vermez. Bu mümkün değil. Onun için Türk milletinden gizlenen bir pazarlık yapılıyor. Bu pazarlık sadece Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasıyla ilgili değil, hapishanelerdeki PKK'lıların da serbest kalması, şu anda örgütün terör kadrosundaki unsurları için af gelmesi, tabii böyle bir şeyin olması durumunda bu sadece PKK'yı değil, FETÖ'yü de kapsar. Ankara'da FETÖ'cülerin, 4500 sanıyorum şu anda FETÖ'cü yatıyor cezaevinde Ankara'da, aralarında mesela büyük bir heyecan dalgası başlamış, ‘biz de çıkıyoruz’ diye. IŞİD'i de tutamazsınız. Bu bir tecavüzcünün, katilin, uyuşturucu tüccarının, teröristin hepsini kapsayacak bir genel hafta dönemi. Bunun ötesinde biliyoruz ki PKK ve Abdullah Öcalan anayasada değişiklik yapılmasını istiyorlar. İlk üç maddeyi gündeme getirmişler. Kürtçenin resmi dil olması, eğitim dili olması, özellik bunların hepsinin masada tartışma konusu olduğunu biliyoruz. Dolmabahçe mutabakatıyla almış olduklarından daha azıyla yetineceklerini Cumhur İttifakı hiç kimseye anlatmıyor. Doğru değil. Suriye'de ‘Şam fatihi şöyle galibiz, böyle galibiz’ diye bir başarı hikayesi anlatmaya çalıştılar. Ama Suriye'de projenin gerçek sahibi İsrail ve gerçek kazananı da İsrail oldu. Yine hatırlayacaksınız bütün televizyonlarda ‘Amerikan ordusu gidiyor. PYD'ye silah bırakacak ya yok olacak’ dediler. PYD başkanını Amerikalılar, HTS Başkanı Golani ile görüşmeye bizzat götürdüler. Şam yakınlarındaki bir üste helikopterle görüşmede bulundular. Anlaşma sağlanamadı ve geri getirdiler. Hangi konuda anlaşması alınamadı? Bir, biz dağılmayız. Değişik sayılar veriliyor biliyorsunuz. PYD'nin 100 bin, 120 bin vs. tabii gerçek eğitimden geçmiş 77 bin tane elemanı var. Diğerleri yan unsurlar. ‘Bunları lağvetmeyiz. Suriye ordusunun parçası olursak bir kol ordu olarak bütün bir PYD yapısı birliğimizi komuta sistemimizi bozmadan olur. Bizim bölgemiz özerk olur. Şam petrolün yüzde 20'si sizin yüzde 80'i bizim’ dedi. Ona da ‘Hayır’ dediler, ‘yüzde 50'si bizim, yüzde 50'si sizin’ dediler. Anlaşma sağlanamadı. Gittiği söylenen Amerikan ordusunun Kobani'ye Aynel Araba şimdi üst kurduğuna dair görüntüler geliyor. Pentagon ne kadar yalanlarsa yalanlasın. Birden IŞİD dediğimiz istihbarat yapılanması Amerika Birleşik Devletleri'nde terör eylemleri yapmaya başladı. Bir fırsat kaçmıştır, nedir biliyor musunuz o fırsat? HTŞ Şam'a girerken eğer TSK'da Suriye'nin kuzeyine girip bu işi halletseydi bir sonuç alınabilirdi. Ama Ankara'dan yapılan ‘Gelirsem oraya seni çok fena döverim. Bırak bakayım silahlarını’ şeklindeki tehditlerin hiçbir geçerliliğinin olmadığını bir kez daha gördük. Suriye ve terörle müzakerelerde durum buyken ekonomide de en ağır krizden geçtiğimiz dönemlerden birisini halkımız yaşıyor. Ben Ankara'da her gün bir başka pazar yerine gidiyorum ve dolaşıyorum. Dar gelirli dediğimiz asgari ücretli, emekli, dul, yetim ve memur açlıkla mücadele ediyor. Hiç kimse filesini doldurarak, torbasını doldurarak pazardan çıkamıyor. Pazara girip 50 lirayla alışveriş etmeye çalışan insanları gördük. Saatlerce pazarda elindeki 50 lirayı veya 120 lirayı neye harcayacağına karar veremeyip ayrılan insanları elinde küçük bir torbayla görüyoruz ve iktidarın yapmış olduğu zam, zam değil adeta bir sadaka niteliği taşıyor. İktidar olanca hızıyla devlet kaynaklarını israf ederek harcarken yine gereksiz kamu harcamaları, binalar, lüks araçlar böyle bir ekonomik krizin içinde utanmazca para harcanarak tedarik edilirken sıra vatandaşa geldiğinde Mehmet Şimşek ‘Enflasyonu arttırır’ diyerek vatandaşın gırtlağından kestiği gibi esnafı da taciz edecek, zaten siftah yapamayan insanı daha da zora sokacak vergilerle tepesine biniyor. Eğer Mehmet Şimşek'in yüreği varsa, ben gerçekten adamım diyorsa, bu halka karşı zerre saygım var diyorsa, çok bir şey istemiyoruz Zafer Partisi olarak; kendi Bakanlığının Saray’a yollamış olduğu yasa teklifinden çıkartılan maddeleri tekrar o yasaya koymazsanız istifa ediyorum desin, biz de görelim. Bakın bizim önerdiğimiz maddeleri değil. Bugünkü Maliye Bakanlığı bürokrasisinin hazırladığı ama Saray’ın çıkarttığı maddeleri. Zenginleri, rantiyeyi korumak için Erdoğan'ın çıkarttığı maddeleri koymazsanız ben bakanlık yapmıyorum desin bizde görelim. Maliye Bakanlığı fakir halkın asgari ücretlinin dar gelirlinin elindeki iki kuruşa saldırmakla olmaz. Mehmet Şimşek, Maliye Bakanlığı yapacaksa kur korumalı mevduat sahiplerine aktarmış oldukları paradan alsınlar vergiyi. Beşli çetenin vergi aflarından alsınlar. Ama bunu yapmayıp asgari ücretiyle bebeğine süt ve mama alan veya bez alan, anneden vergi alarak yapılan Maliye Bakanlığı, Maliye Bakanlığı değil zulüm bakanlığıdır. Bu programın Türkiye'yi ekonomik krizden çıkaracağına dair de ortada hiçbir veri yok. Bolca yeni borçlar ekleyerek adeta tefeci faizi ödeyerek sıcak parayla günü kurtarmaya, jeopolitik tavizler vererek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kuruluşumuzun üzerinden 29 ay geçti, kongremizi yaptık. Yeni Genel İdare Kurulumuzu ve Deni Divanımızı oluşturduk. Bu Genel İdare Kurulu ve Divanımızla yeni bir çalışma dönemini başlattık. 17-19 Ocak'ta Antalya'da il başkanlarımızla 2025 içerisinde muhtemelen Haziran ama yetiştiremezlerse sonbaharda yapılacak seçimlere hazırlık için ilk kamp çalışmamızı gerçekleştireceğiz. Zafer Partisi, ekonomi yönetiminin Türk halkına çektirmiş olduğu acıları gündemde tutmak için nasıl sahaya çıkıyorsa, Mehmetçik katillerinin affa uğramaması, teröristlerin serbest kalmaması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin terör örgütünün önünde diz çökmemesi, teröristlerin şartlarının kabul edilmemesi için de artık meydanlara çıkma zamanının geldiğini düşünüyoruz. İlk mitingimizi 9 Ocak Perşembe günü Karaman'da gerçekleştireceğiz ve sonra Anadolu'nun değişik yerlerinde ‘Mehmetçik katillerine af yok’ mitinglerini kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Sadece illerde değil, ilçelerde de miting yapacağız. ‘Parlamentoda değiliz ama Türkiye'yi parlamentoya çeviririz’ demiştik. Şimdi sıra madem Anayasamıza el uzatılıyor, madem Türk milletinin elinden devleti alınmaya çalışılıyor, madem altmış altıncı maddeyle oynanıyor, ilk üç madde gündeme getiriliyor ve madem terörist başı elinde binlerce askerimizin, polisimizin, öğretmenimizin, posta memurumuzun 12 tane posta memuru şehit oldu mesela, vatandaşımızın, kundaktaki bebeklerin kanı varken kravat takıp Ankara sokaklarında bu serseriyi dolaştırmamamız gerekiyor. Biz de bunun mücadelesini vereceğiz.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.