Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Yankı Bağcıoğlu

haberalmedya - Yankı Bağcıoğlu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yankı Bağcıoğlu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yankı Bağcıoğlu: Anayasa Mahkemesi Kararı, TSK’daki Yapısal Sorunu Derinleştiriyor Haber

Yankı Bağcıoğlu: Anayasa Mahkemesi Kararı, TSK’daki Yapısal Sorunu Derinleştiriyor

Bağcıoğlu yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Anayasa Mahkemesi 30/04/2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında (AYM, E.2021/44, K.2024/172, 17/10/2024) 18/2/2021 tarihli ve 7281 sayılı TSK Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle CHP tarafından yapılan başvuruyu incelemiş ve karara bağlamıştır. Bahse konu kararda Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali talep edilen maddeler genel anlamda Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanlıkları ile Milli Savunma Bakanlığının ilişkileri ve emir-komuta yapısını mevcut hale getiren düzenlemelerin iptali yönündeki talepler reddedilmiştir. Bilindiği üzere, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği sonrasında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçilmiş, Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları “1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile yeniden düzenlenmiş, Kuvvet Komutanlıkları, önceki yapıda Genelkurmay Başkanlığına bağlı iken yeni düzenlemeyle MSB’ye bağlanmıştır. Ancak Anayasa’nın “Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı” başlıklı 117’nci maddesi açık bir şekilde Genelkurmay Başkanı’nı Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak tanımlamaktadır. Buna rağmen mevcut idari yapıda Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlıkları arasında doğrudan bir hiyerarşik bağ bulunmamakta, her biri MSB’ye bağlı olarak yapılandırılmıştır. Bu durum askerlik bilimi, emir-komuta birliği ve harp prensipleriyle çelişmektedir. Komutanlık, yalnızca bir unvan değil; sevk ve idare sorumluluğudur. Kuvvetlerin barış ve savaş zamanlarında tüm yönleriyle hazırlığı, eğitiminden sağlığına kadar, komutanın mutlak otoritesi ve yetkisi altında olmalıdır. Bugünkü sistem ise, askerî vesayeti kaldırma iddiasıyla oluşturulmuş olsa da, hem anayasal düzenlemelere hem de modern askerî yapılara aykırı bir karmaşaya neden olmuştur. TSK’nın mevcut başarısı, büyük ölçüde geleneğe dayanan emir-komuta kültürü ve personelin fedakârlığı sayesinde sürdürülebilmektedir. Ancak bu yapı sürdürülebilir değildir. Kuvvet Komutanlıklarının yeniden Genelkurmay Başkanlığına bağlanması, askerî eğitim ve harbe hazırlık gibi tüm faaliyetlerin Genelkurmay çatısı altında yürütülmesi ve bu yapının Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu kılınarak MSB’ye bağlı olması, hem Anayasa’ya uygunluk hem de millî güvenlik açısından zaruridir. CHP olarak, TSK’nın görev ve sorumluluklarını etkinlikle yerine getirebileceği yapının tesisi için somut öneri ve hedeflerimiz, Milli Güvenlik Politika Belgemizde ayrıntılı olarak diğer sorun alanlarını da içerecek şekilde yer almaktadır."

Yankı Bağcıoğlu: Askerî Sağlık Sisteminin Yeniden Tesis Edilmemesinin Nedeni Ne? Haber

Yankı Bağcıoğlu: Askerî Sağlık Sisteminin Yeniden Tesis Edilmemesinin Nedeni Ne?

CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, “GATA ve askeri hastanelerimizin kapatılmasının ardından geçen 9 yıla rağmen, sistem hâlâ yeniden kurulmamış; bu durum hem muharip birliklerin hem de askeri personelin sağlık güvencesi açısından endişe yaratmıştır. Millî Savunma Bakanlığı’na, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, sağlık alanında görev yapan tüm uzmanlara ve kamuoyuna düşen görev, bu gecikmenin nedenlerini açık ve net şekilde sorgulamak, bu hayati eksikliğin telafisi için derhal harekete geçmektir.” dedi. CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu konuya dair yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Güçlü bir ordusu olup da askerî sağlık sistemi olmayan Türkiye’den başka bir devlet bulunmamaktadır. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ve Asker Hastanelerimiz bu alanda dünya çapında sayılı ve saygın kurumlarken, hain darbe girişimi sonrasında, 17 Ağustos 2016 tarihli ve 669 sayılı OHAL KHK’sı ile kapatılmışlardır. Avusturya’nın 34.000 askeri için 3 asker hastanesi, Almanya’nın 185.000 askeri için 5 asker hastanesi, Fransa’nın 278.715 askeri için 8 asker hastanesi vardır. Kabiliyet, faaliyet ve etkinlik açısından TSK ile mukayese edilemeyecek İran ve İsrail Silahlı Kuvvetleri; kolordu seviyesinde askeri sağlık birimlerine sahiptir. Askerî sağlık sistemi kaldırılmış, askeri tababete ve harp cerrahisine yönelik bilgi birikimi, tecrübe, kurumsal kültür, muharip personel – sağlık personeli birlikte çalışabilirlik kabiliyeti ve özel alanlardaki uzmanlık kaybedilmiş veya zafiyete uğramıştır. Her ne kadar muhabere hizmet destek sınıfı olarak adlandırılsa da askeri sağlık sistemi; düşmana en yakın olan cephe hattından, düşmana sırtını dönerek geriye doğru devam eder. Bu işin uzmanlığının yanında cesaret, adanmışlık ve vazife bilinci gibi değerlere sahip olunması elzemdir. Türk Tabipleri Birliği’nin, Millî Savunma Bakanlığı’na 13 Kasım 2024 tarihinde gönderdiği yazıda da vurgulanan zafiyetlerden anlaşılacağı üzere; yeni mezun olmuş, mecburi hizmet kurasına giren, harekât sahası tecrübesi ve eğitimi olmayan, harp cerrahisi eğitimi almamış, askerin harekât sahasında veya gemi ortamında yaşadığı zorluk ve strese ilişkin bilgisi olmayan doktorlarımızı muharip askeri birliklerde veya gemilerde görevlendirmek son derece yanlıştır. TSK’daki muharip birliklerde görev yapan personelin sağlık açısından yeterliliğine sivil hastanelerde görev yapan, harekât sahasının yarattığı fiziki ve psikolojik zorluklara hâkim olmayan, askerlik tecrübesi yetersiz doktorların karar vermesi çok güçtür. Son zamanlarda kalp krizi gibi nedenlerle çok genç yaşlarda vefat eden askerlerimizin mevcudiyeti, sivil hastanelerde yapılan periyodik muayenelerin askerlik görevi açısından gerekli isterleri karşılaması konusunda şüpheler oluşturmaktadır. Tüm devlet kurumlarına olduğu gibi askeri sağlık sistemine de geçmiş dönemde FETÖ militanlarının sızdığı aşikârdır. Ancak diğer hiçbir devlet kurumu kapatılmazken, sadece hayati öneme haiz askeri sağlık sisteminin tüm elemanlarıyla ilga edilmesi büyük zafiyettir. Sağlık Bakanlığına yönelik, hastanelerin bazılarının veya bazı bölümlerinin TSK’ya tahsisi; askeri sağlık sistemi bütünüyle yeniden tesis edilmediği müddetçe arzu edilen faydayı sağlamayacak, adeta geçici, yetersiz ve kısmi bir çözüm çabası olacaktır. Askeri sağlık sisteminin; geçmiş uygulamalardan alınan dersler çerçevesinde revize edilerek, üç kademeyi içerecek şekilde yeniden tesis edilmesi öncelikli hedef olmalıdır. Bu kademeler: Harekât sahasında görev yapan birliklerde, kıta ve gemilerde acil ve süratli tıbbi müdahale yapabilecek, temel askeri eğitim almış, harp cerrahisine ilişkin tecrübe ve uzmanlığa sahip sağlık personeli; Türkiye’nin tüm bölgelerinde, öncelikle askeri personel ve aileleri ile diğer güvenlik güçlerine hizmet veren, birbirlerini destekleyecek şekilde konuşlanmış tam teşekküllü asker hastaneleri; Ve askeri sağlık konusunda eğitim ve öğretim veren, kurumsal bilgi birikimine sahip, özel ihtisas gerektiren alanlarda dünya çapında referans merkezi olabilecek Gülhane Askeri Tıp Akademisi’dir. Ayrıca; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda SAT, SAS, Birinci Sınıf Dalgıç ihtisaslı personelin bulunduğu birliklerde görev yapacak ihtisasa sahip doktor ve diğer sağlık personelinin yetişmesi uzun yıllar almaktadır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki uçucu ve uzman yer personelinin sağlık muayeneleri ise oldukça özeldir. Kahraman askerlerimizin sağlık sorunları, ancak onlarla birlikte eğitim almış, muharebe meydanında ve tatbikatlarda omuz omuza görev yapmış sağlık personeli ile çözülebilir. Harekâta iştirak eden askerlerimizin, olası menfi bir durumda sağlık hizmetini hızlı ve etkin şekilde alabileceklerini bilmeleri moral ve motivasyon açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla askeri sağlık sisteminin yeniden tesisi bir seçenek değil, millî güvenlik açısından bir zorunluluktur. Üstelik bu sisteme bugün karar verilse bile, etkili bir yapıya ulaşması en az 10–15 yılı bulacaktır. Millî Savunma Bakanı, MSÜ Rektörü, TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı, TSK komuta kademesi ile birçok harekât faaliyetine katılmış, yıllarını bu kutsal mesleğe adamış emekli askerler “askeri sağlık sistemine” olan ihtiyacı defalarca dile getirmiştir. Ancak tüm bu taleplere rağmen 9 yıldır bu sistem neden yeniden tesis edilmemektedir? Kim bu süreci geciktirmekte ya da engellemektedir? Bu sorular artık cevapsız bırakılamaz.”

Yankı Bağcıoğlu: Çanakkale Ruhu ve Şehitlerimize Vefa Borcumuz Haber

Yankı Bağcıoğlu: Çanakkale Ruhu ve Şehitlerimize Vefa Borcumuz

Bağcıoğlu, yazılı açıklamasında, Çanakkale’de yazılan destanın, güçlü bir donanmanın ve caydırıcı bir savunma gücünün önemini bir kez daha hatırlattığını belirterek şu ifadelere yer verdi: “110 yıl önce bugün; Çanakkale’de kahramanlık destanı yazan, Çanakkale’nin geçilemeyeceğini yedi düvele gösteren, NUSRAT mayın gemisi ve sahil bataryalarımız ile harekâtı keşif faaliyetleri icra ederek destekleyen havacılık birliğinin fedakâr personelini rahmet ve minnetle anıyorum. 18 Mart 1915 Deniz Zaferi sonucunda, düşmanın denizden geçerek payitahta ulaşması engellenmiş ve başta birleşik işgalci güçler olmak üzere tüm dünyaya destansı bir savunma ve kahramanlık dersi verilmiştir. Çanakkale Deniz Zaferi ve müteakiben karada da elde edilen nihai ve stratejik zafer elbette birçok sonucu ortaya çıkarmıştır. Ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemalin askeri dehasının dünya harp sahnesinde tescil edilmesi, Türk askerinin büyük fedakârlık ve kahramanlığı bunlardan en önemlileridir. Ama stratejik bir ders de “Anavatanımızın Donanma varlığı olmadan savunulamayacağıdır”. 27 Mart 1909 tarihli Bahriye Encümeni Mazbatasında devleti yönetenlerin korku, kuruntu, ihmal ve yanlış yönlendirme ile Osmanlı Donanmasını düşürdükleri durum çok net bir şekilde özetlenmektedir. “…Donanma Haliç'te hareketsiz bırakılmış, ateş talimi ve manevradan kaçınmakta, buna kalkışmak bile büyük suç sayılmaktaydı… Bakımları yapılmayan gemiler pastan çürüyorlardı...” Denizci personelin fedakârca gemileri faal tutma gayretlerine rağmen, hareket ve harekât kabiliyetini kaybeden Donanma, Türk yurdunu tehdit eden düşmana ileriden karşı koyamamış ve bu zafiyetin sonucu olarak binlerce vatan evladımız şehit olmuştur. “Donanmasız Anadolu olamaz” gerçeği öncelikle devleti idare edenlerin sonra da Türk milletinin şiarı olmalıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi ihtiyacı olduğu zaman istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır.” anlayışımız ile, bir daha Çanakkale de düşman muharip gemilerini görmemek adına donanmamızı hür ve gür tutmalıyız. 2005-2015 yılları arasında göz yumulan ve işbirliği yapılan hain kumpasların öncelikli hedefinin Türk Deniz Kuvvetleri personeli olduğu da unutulmaması gereken acı bir gerçektir. Bu durumda gemiler belki harekât kabiliyetlerini kaybetmemiş ancak çok değerli amiral, subay ve astsubaylar tasfiye edilmiştir. Aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin anılması için Cumhuriyet Halk Partisinin üçüncü Genel Başkanı Sn. Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde 2000 yılında yayımlanan genelge ile ilk adım atılmış ve 19 Eylül günü ‘‘Şehitler ve Gaziler Günü’’ olarak ilan edilmiştir. 27 Haziran 2002 tarihinde yine Sn. Ecevit’in başbakanlığı döneminde kabul edilen 4768 sayılı Kanunla da 18 Mart günü ‘’Şehitler Günü” olarak kabul edilmiştir. Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rastlanmamıştır. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir…” sözünün vücut bulmuş halidir kahraman gazilerimiz. Şehit yakınlarımız ise; bu vatan için nihai fedakarlığı yapan birer metanet, fazilet ve vatanseverlik abidesidir. Cumhuriyetimizin kurucu ve koruyucu partisi olarak her zaman olduğu gibi bundan sonra da kahramanlarımıza ve bize emanet edilen ailelerine her türlü destek en öncelikli görevimizdir. Son 14 aydır; 91 il ve ilçede 156 “Şehit Ailesi ve Gazi Derneği’’ni ziyaret ettik. Gerek aile ziyaretlerinde gerekse derneklerde toplam 333 şehit yakını ve 1077 gazi ile istişarelerde bulunarak mevcut problemleri ve sıkıntıları birinci ağızdan dinledik, çözüm yolları ürettik. 12-13 Haziran 2024 tarihinde şehit aileleri ve gazilerimiz tarafından kurulan derneklerimizin katılımı ile düzenlediğimiz “Şehit Aileleri ve Gaziler/Kahramanlara Vefa Çalıştayı”nda “Er gazilerimiz başta olmak üzere maaşlardaki adaletsizlikler, istihdam imkanı yaratılması, terörle mücadelede yaralanıp gazi sayılmayan kahramanlarımızın durumu, çocuklarının eğitimi, emsal özlük hakları, ortez ve protez işlemleri başta sağlık ihtiyaçları” gibi bir çok sorun alanında ortak akıl ile çözüm yolları üretmeye çalıştık. Ne yazık ki verilen 18 kanun teklifi halen TBMM ilgili komisyonunda bekletilmektedir. Bu bağlamda siyaset dışı olan bu konuda; tüm siyasi partilerin gerekli desteği göstererek Şehit aileleri ve gazilerimizin sorunlarına yönelik gerekli desteği sağlayacağını umut ediyoruz. Bu onurlu ve önemli günde; ebedi Başkomutanımız Çanakkale Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları, Nusret mayın gemisi ile Türk bahriyesi sahil bataryalarının kahraman personelini ve bu toprakları vatan yapan tüm şehitlerimiz ile ebediyete intikal eden gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Tüm gazilerimize ve şehit yakınlarımıza sağlıklı bir yaşam diliyorum.”

Yankı Bağcıoğlu: “Şehit Aileleri ve Gazilerimiz Sessiz Bir Çığlık Noktasında” Haber

Yankı Bağcıoğlu: “Şehit Aileleri ve Gazilerimiz Sessiz Bir Çığlık Noktasında”

Yazılı açıklamasında, şehit aileleri ve gazilerin devletin ve milletin emaneti olduğunu vurgulayan Bağcıoğlu şu ifadeleri kullandı: “Vatanımızın bölünmez bütünlüğü için en değerli varlıklarını, evlatlarını toprağa veren şehit aileleri ve vücutlarının bir parçasını bu mücadelede kaybeden gazilerimiz, hak ettikleri değeri ne yazık ki tam anlamıyla görememektedir. Onlar yalnızca bu milletin değil, aynı zamanda devletimizin de emanetidir. Ancak, her ziyaretimizde gördüğümüz manzara, sorunların büyüklüğü ve derinliği, bu meselelerin ertelenemez bir noktaya geldiğini bizlere bir kez daha göstermiştir. Şehit aileleri ve gazilerimiz sessiz bir çığlık noktasındadır. Bu çığlığa kulak vermek hepimizin sorumluluğudur.” Bağcıoğlu, özellikle gazilerin protez, ortez ve fizik tedavi süreçlerinde yaşadığı mağduriyetlere dikkat çekti: Tedavi Süreçlerindeki Zorluklar: Gazilerimizin yaralanmaları sonrası protez ve ortez ihtiyaçlarının karşılanmasında yalnızca Ankara Bilkent Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’nin adres gösterilmesi, ciddi maddi ve manevi yıpranmalarına neden olmaktadır. Fark Ücretleri ve Sağlık Harcamaları: Gazilerimizin protez ve ortez için döviz kuru nedeniyle karşılamak zorunda kaldıkları fark ücretleri büyük bir sorun teşkil etmektedir. Ayrıca, bazı özel hastanelerin Sağlık Uygulama Tebliği’ne (SUT) aykırı olarak fark ücreti talep etmesi, şehit aileleri ve gazilerimizi mağdur etmektedir. Tıbbı Sarf Malzemeleri: Felçli veya yatalak gazilerin, yalnızca temel ihtiyaçlar için bile maaşlarının büyük bir kısmını harcamak zorunda bırakılması kabul edilemez bir durumdur. Örneğin, sadece “sonda” gibi tıbbi malzemeler için iki ayda bir 2.500 TL fark ödemek zorunda kalan gazilerimiz vardır. Bürokratik Zorluklar: Gazilerimiz protez, tekerlekli sandalye ya da diğer ihtiyaçlar için defalarca farklı kurullardan rapor almak zorunda kalmakta, bu durum süreci daha da zorlaştırmaktadır. Hak İhlalleri: Kamu kurumlarında şehit yakınları ve gazilere sağlanması gereken öncelikler uygulanmamaktadır. Üstelik bazı devlet ve üniversite hastanelerinde yatak ücretleri gibi masraflar talep edilmekte, bu durum şehit ailelerini ve gazilerimizi mağdur etmektedir.” Bağcıoğlu, tüm bu sorunların çözümü için sadece TBMM’nin değil, toplumun her kesiminin ortak bir çaba göstermesi gerektiğinin altını çizerek, “Vatan savunmasında canlarını ve bedenlerini ortaya koyan kahramanlarımızın en temel ihtiyaçlarını bile karşılamada sorun yaşamaları bizler için bir utanç vesilesidir. Bu sesi duymak ve çözüm üretmek boynumuzun borcudur,” dedi. Bağcıoğlu, TBMM’nin ilgili komisyonunda bekleyen 18 kanun teklifinin bir an önce gündeme alınmasını beklediklerini ifade etti. Şehit aileleri ve gazilerimize yönelik her türlü iyileştirme teklifini, kimden geldiğine bakılmaksızın destekleyeceklerini belirten Bağcıoğlu, “Bu, siyasi bir mesele değil, ulusal bir meseledir,” diyerek çağrıda bulundu. Haziran 2024’te düzenlenen “Şehit Aileleri ve Gaziler - Kahramanlara Vefa Çalıştayı”nda kapsamlı çözüm önerileri geliştirildiğini hatırlatan Bağcıoğlu, bu önerilerin hayata geçirilmesi için çalışmalara devam ettiklerini söyledi. Ayrıca, İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’nin devreye alınması gibi bazı düzenlemelerin başlamasının sevindirici olduğunu ancak bu adımların yeterli olmadığını dile getirdi. Bağcıoğlu, sorunların çözümü için takipçi olacaklarını belirterek şunları söyledi: “Şehit aileleri ve gazilerimizin sorunlarını yalnızca dile getirmekle kalmayacağız; çözüm sürecinde aktif bir şekilde yer alacağız. Her platformda seslerini duyuracak, çözümler için var gücümüzle çalışacağız. Türk milletine emanet olan şehit aileleri ve gazilerimiz, yalnız olmadıklarını her zaman hissetmelidir. Onlarla birlikte olmaya, sorunlarını dinlemeye ve çözüm üretmeye devam edeceğiz. Bu mesele, toplumun tüm kesimlerinin sahip çıkması gereken ortak bir sorumluluktur. Bizler, milletimizin kahramanlarına layık olmak için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.”

Yankı Bağcıoğlu: “Bir Yanlışı Düzeltirken Başka Bir Yanlış Yapıyorsunuz” Haber

Yankı Bağcıoğlu: “Bir Yanlışı Düzeltirken Başka Bir Yanlış Yapıyorsunuz”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bağcıoğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Ortez ve protez konusunda sınırlı da olsa olumlu bir adım atılmış olması sevindiricidir. Ancak bu olumlu gelişme, gazilerimizi başka alanlarda zor duruma düşüren düzenlemeleri örtbas edemez. Vatanın bölünmez bütünlüğü uğruna uzuvlarını, sağlıklarını feda eden gazilerimiz, ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlere ulaşabilmek için ağır bürokratik engellerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Ankara Bilkent Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin tek adres olarak gösterilmesi, tedavi süreçlerini hem maddi hem de manevi açıdan daha da zorlaştırmaktadır. İhtiyaçların karşılanması için bu sistemin derhal genişletilmesi gerekmektedir. İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’nin devreye alınması olumlu bir gelişme olsa da, tedavi imkânlarının tüm ülke geneline yayılmasını bekliyoruz. Özellikle geçtiğimiz haftalarda yapılan ÖTV düzenlemesi, gazilerimiz açısından ciddi mağduriyetler yaratmıştır. Araç temin süresinin 10 yıla çıkarılması, gazilerimizin değişen ihtiyaçlarına yanıt vermemektedir. Ayrıca, %40’ı yerli üretim şartı ile seçeneklerin daraltılması, gazilerimizi sınırlı seçenekler arasında tercih yapmaya mecbur bırakmıştır. Gazilerimizin kullandığı araçların işlevsel olması, örneğin tekerlekli sandalye taşımaya uygun olması şarttır. Ancak bu düzenleme, onların temel ihtiyaçlarını bile göz ardı etmektedir. Bizler, mevcut düzenlemenin yetersiz olduğunu dile getirip iyileştirme beklerken, gazilerimizi görmezden gelen uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ülkenin huzuru ve güvenliği için hayatlarını adayan kahraman gazilerimiz, ÖTV düzenlemesinden muaf tutulmalı ve haklarını koruyacak yeni düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Diğer bir önemli hususta: Yatalak veya felçli gazilerimiz, mecburen kullandıkları tıbbi sarf malzemeleri için maaşlarının bir kısmını harcamak zorunda kalmalarıdır. Sadece sonda gibi temel bir ihtiyaç için bile iki ayda bir 2.500 TL fark ödemek zorunda kalmaları utanç vericidir. Vatan savunması için bedenlerini ve sağlıklarını feda eden kahramanlarımızın, en temel ihtiyaçları için bile maddi yük altına sokulmaları kabul edilemez. Gazilerimizin ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması bir zorunluluktur. Onlar ‘Devletimiz var olsun, vatan sağ olsun’ diyerek sorunlarını dile getirmemekte, ancak dayanacak güçleri kalmadığında seslerini yükseltmektedir. Bu sese kulak vermek hepimizin boynunun borcudur. Şehit yakınlarımız ve gazilerimize yönelik vermiş olduğumuz TBMM’nin ilgili komisyonunda bekleyen 18 kanun teklifi bir an önce gündeme alınmalıdır. Daha iyi teklifler gelirse, kimden geldiğine bakmadan tüm vekillerimizle destekleyeceğimizi kamuoyuyla paylaşmak isterim. Gazilerimizin ve yakınlarının bu ülkede sorunlarının artık çözülmesini bekliyoruz. Onlar için yapılan her düzenleme bir onur ve şükran meselesidir. Ancak eksik, düşüncesiz veya hatalı düzenlemelerle gazilerimizi mağdur etmeye son verilmelidir. Meclis’e davetler ve özel izinli ziyaretler yerine, asli görevler yerine getirilip, vatanın gerçek sahiplerinin dertleriyle dertlenilmelidir. Bir yanlışı düzeltirken başka bir yanlış yapılmamalıdır. Artık gazilerimizin ve yakınlarının sorunları çözülsün demekten yorulduk. Devlet yetkililerinin bu konuda üzerine düşeni yapmasını bekliyoruz.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.