TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Özgür Özel

haberalmedya - Özgür Özel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Özgür Özel haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Özgür Özel, İstanbul'a geliyor Haber

Özgür Özel, İstanbul'a geliyor

CHP lideri Özgür Özel, İstanbul'a geliyor. Ankara'daki tüm toplantıları iptal eden Özel'in Vatan Emniyet'e götürülecek İmamoğlu'na destek için yanına gideceği öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da olduğu 100 kişiye yönelik geniş çaplı operasyon başlattı. İmamoğlu ve sanıklar hakkında "suç örgütü liderliği", "Terör örgütü PKK ile ortak hareket ederek kent uzlaşısına dahil olmak" ve yolsuzluk suçlaması iddiasıyla gözaltı kararı verildi. İmamoğlu, sabah erken saatlerde evine düzenlenen polis baskınıyla gözaltına alındı. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Özgür Özel'in Ankara'dan yola çıktığını ve tüm CHP'lilerin Vatan Emniyet'te gideceğini ifade etti. 'TESLİM OLMAYACAĞIZ' Özel, X hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti: "Milletin yerine karar vermek, halkın iradesinin yerine geçmek ya da ona engel olmak için güç kullanmak darbedir. Şu anda bir sonraki cumhurbaşkanını milletin belirlemesine engel olmak üzere bir güç devrededir. Bir sonraki cumhurbaşkanımıza darbe girişimi ile karşı karşıyayız... Milletimiz devletini sever ama birileri tarafından devlet milletin karşısına dikilirse millet buna izin vermez. Esas güç millettir ve en sonunda millet kazanır... Yine öyle olacak. Teslim olmayacağız. En sonunda yine milletin dediği olacak ve Türkiye kazanacak." İmamoğlu ve sanıklar hakkında "suç örgütü liderliği", "Terör örgütü PKK ile ortak hareket ederek kent uzlaşısına dahil olmak" ve yolsuzluk suçlaması iddiasıyla gözaltı kararı verildi.

CHP Lideri Özgür Özel: “Erdoğan’ı Cumhuriyet Halk Partililerin Cesaretini Göstermeye Davet Ediyorum” Haber

CHP Lideri Özgür Özel: “Erdoğan’ı Cumhuriyet Halk Partililerin Cesaretini Göstermeye Davet Ediyorum”

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Keçiören Belediyesi tarafından gerçekleştirilen iftar programına katıldı. Burada konuşan Genel Başkan Özgür Özel, “Hepiniz hoş geldiniz. Ramazan’ın 12’nci gününde bir aradayız. Allah tuttuğunuz oruçları, tutacağınız oruçları, ibadetlerinizi, yapacağınız hayırları kabul etsin. Hayırlı Ramazanlar diliyorum efendim hepinize. Mesut Özarslan, tanıdığım günden beri heyecanını çok beğendiğim, enerjisini takdir ettiğim ve Keçiören gibi zor bir yerde çok büyük bir başarıyı göstermiş olan, sizin kendisine verdiğiniz yetkiyi sizin yararınıza en iyi şekilde kullanmak için gayret gösteren bir başkanımız. Şimdi sizlerle birlikte onun heyecanına, onun yüreğindeki hizmet aşkına bir kez daha tanık olduk. Ben kendisini kutluyorum ve teşekkür ediyorum. Bana genel başkan yardımcılarımız, grup başkanvekilimiz, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, il başkanımız eşlik ediyor. Hepimizin şahit olduğu bir mesele… Bazı yerlerde ufak tefek sorunlar olur, ama Keçiören’de örgütümüz ve belediye başkanımız arasında tam bir uyum var. Ben ilçe başkanımızın şahsında tüm örgütümüze teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar” dedi. Özel, şunları söyledi: “ERZURUM, CUMHURİYETİMİZİN TEMELİNE DÖKÜLMÜŞ HARÇTIR” “Bugün Erzurum’un, ki ben her çağrıldığın yere hemen gidebilecek, gönlünden geçen her yerde olabilecek kolay bir pozisyonda değilim. Çok sayıda davet alıyoruz tüm şehirlerden, tüm ilçelerden, tüm belediyelerden. Ama mübarek Ramazan, 30 gün. Mesut Başkan arayıp da ‘Erzurumlu dadaşlarla iftar yapacağız’ deyince bütün programı bir tarafa bıraktık. Koştuk, buraya geldik. Bende Erzurumluların yeri, dadaşların yeri bambaşkadır. İlginize, alakanıza teşekkür ederim. Veysel Karani Başkanımdan başlayarak, üç değerli başkanım birbirinden kıymetli konuşmalar yaptılar. Genel sekreterimiz, başkanımızın selamlarıyla kıymetli konuşmalar yaptılar. Bugün Erzurum’un kurtuluş günü. Çok doğru bir saptama ki Erzurum kurtulmasaydı, Türkiye de kurtulamazdı. Erzurum’un hem kurtuluşu, hem Erzurum Kongresi’ne yaptığı ev sahipliği Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline dökülmüş en kuvvetli harç, en kuvvetli betondur. Onun üzerine böylesine güçlü bir binayı… Türkiye’nin, Anadolu’nun, Rumeli’nin dört bir tarafındaki vatansever insanlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önce çağrısına uyup memleketi kurtardılar. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti denen ve İslam coğrafyasında demokrasiye, kadınların siyasette var olmasına, Medeni Kanun’a, pek çok haklara sahip olmasına sebebiyet verdiler. Her ne kadar son 22 yılda yıpratılsa da taşıyıcı kolonu çok sağlam olan, kirişleri çok sağlam olan böyle bir Cumhuriyet’i hep birlikte kurmamıza öncülük eden bu güzel şehre, Erzurum’a başkentimizden selam olsun. Kurtuluş gününüz kutlu olsun. Ayrıca bugün İstiklal Marşımızın kabulünün 104’üncü yıl dönümü. Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden, gönlünden dökülen o satırlar, ‘Korkma’ diye başlayan ve hepimizin her zorluğumuzda hatırlamamız gereken o muhteşem şiir ve daha sonra bestelenerek İstiklal Marşımız oldu. Buradan Mehmet Akif Ersoy’u da bu mübarek günde bir kez daha rahmetle, minnetle hep birlikte anıyoruz efendim.” “ASIL TRUMP DENEN ÇILGINA KARŞI CESARET GÖSTEREBİLİYOR MUSUN?” “Ben iftar sofralarında mümkün mertebe polemik yapmamaya, gündelik siyasetin içine girmemeye çalışıyorum. Bugün Sayın Erdoğan grup toplantısında çıktı uzun uzun konuştu. Ramazan demedi, dinlemedi, ona yaptığımız çağrıları duymazdan geldi. Olabilecek en sert kelimelerle beni, partimizi, siyasi rakiplerini eleştirdi. Ama biz yine de bugün buradan, bu güzel iftar sofrasından, dadaşların sofrasından, Keçiören’in sofrasından o duyduklarımıza o şekilde cevap vermeyeceğiz. Ama bir cesaret gösteriliyorsa o cesaret muhalefet partisinin belediye başkanlarını içeriye atmakla, belediyelerini madden, manen, hukuken silkelemekle, bir partiyi 1,5 yıl önce yapılmış ve Türkiye’ye örnek olmuş kongresine kara çalmaya çalışmakla, eldeki yargı gücüyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiye eldeki yargı gücüyle, eldeki devlet gücüyle saldırmakla kahramanlık olmuyor. Bu mertlik, yiğitlik değil; cesaret değil. Cesaret, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Bülent Ecevit’in Yaser Arafat’a Filistin’in yanında olduğunu gösterdiği günkü cesareti bugün Trump denen çılgına karşı gösterebiliyor musun? Netanyahu'ya karşı gösterebiliyor musun? Cesaret, o cesaret. Trump çıkmış. Ta yıllardır süren işgal, zulüm bunlar yetmezmiş gibi Amerika seçimlerini bahane edip adeta yangından mal kaçırırcasına bir soykırıma girişmiş olanlara, ‘Artık durun, bu soykırımı durdurun’ demek yerine ‘Gazze’yi gördüm güzel yermiş oteller yapalım, turizmi açalım. Filistinlileri de etraftaki ülkelere saçalım, dağıtalım’ diyecek kadar bir insanlık suçuna, tehcire kalkışmışken biz bu Trump’a karşı da İsrail’e karşı da Bülent Ecevit’in gösterdiği cesareti, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının gösterdiği cesareti, Cumhuriyet Halk Partililerin cesaretini göstermeye davet ediyorum Recep Tayyip Erdoğan’ı. Filistin bizim milli meselemizdir. Filistin bizim onur meselemizdir. Asla ve asla Filistin’i yalnız bırakmak, Filistin’i bu mübarek günlerde Trump’ın, Elon Musk’ın ve Netanyahu’nun insafını terk etmek, onları yalnız bırakmak, yalnızlaştırmak hiçbirimize yakışmaz.” “KEŞKE SEN DE GEZEBİLSEN” “Bunun yanında söyleyeceğim bir başka şey de şu: ‘Herkes hesabını ona göre yapsın’ diyor Erdoğan. Sayın Erdoğan biz hesabımızı ona göre, buna göre yapmıyoruz. Biz hesabımızı vatandaşın hesabına göre yapıyoruz. Bu vatandaş, siz iktidara gelmeden önce en düşük emekli maaşıyla 8 çeyrek altın alabiliyorken şimdi 2,5 çeyrek altın alabiliyor. Bu asgari ücretli, siz iktidara gelmeden önce aldığı maaşla 7 çeyrek altın alabiliyorken, şimdi sadece 4 çeyrek altın alabiliyor. Şimdi ben bunu söyleyince Sayın Erdoğan kızıyor. ‘Gitmiş’ diyor, ‘Ülkenin dört bir yanını geziyor’ diyor. Ki keşke sen de gezebilsen. ‘Gitmiş’ diyor, ‘Kuyumcuya giriyor, sarrafa giriyor’ diyor. Keşke sen de benim girdiğim gibi sarrafa, kasaba, mandıraya ya da semt pazarına girebilsen. ‘Tutmuş’ diyor ‘oradan bana altın hesabı yapıyor’ diyor. Peki altın hesabı yapmasam ne hesabı yapsam acaba? Vallahi madem Erzurumluların iftarında Keçiören’deyiz, Ankara’nın küçük Erzurumundayız. O zaman o hesabı Erzurumluların hesabı üzerinden yapalım. Bak Sayın Erdoğan, geçen sene 17 bin 2 lira asgari ücret veriyordun Erzurumlu asgari ücret alan dadaş kardeşime. O aldığı parayla… Ben bunu geçen ay gittiğimde Erzurum’da sordum, koca bir meydanda, koca salonda kime sorduysam. ‘Doğru mu’ dedim ‘Doğru’ dediler. 17 bin 2 liraydı geçen sene asgari ücret ve cağ kebabından 170 adet alıyordu bir asgari ücretli. 100 liralık cağ kebabından 170. ‘Doğru mu’ dedim, hepsi birden ‘Doğru’ dediler. Bu sene güya asgari ücret zamlandı 22 bin 104 lira oldu. Ama cağ kebabı da zamlandı ve 22 bin 104 liralık asgari ücret, cağ kebabından 110 şiş alabiliyor.” “VATANDAŞIN SENİ İKTİDARDAN İNDİRMESİ İÇİN ‘DAHA NE OLACAK?’” “Emeklilere 3 bin TL olan bayram ikramiyesini Erdoğan 4 bin TL’ye çıkardı. Bugün de Meclis’e geldi. Esti, yağdı ama bu konudan bahsetmedi. Sonra çıkışta bir gazeteci arkadaşımız döndü ve dedi ki ona, ‘Emekliye verilen ikramiyeye acaba bir artış daha yapabilir misiniz?’ Döndü dedi ki, ‘Sen beni oyuna mı getirmeye çalışıyorsun? 3 bin TL idi, 4 bin TL yaptık. Daha ne olacak?’ dedi. Şimdi Sayın Erdoğan sana sorayım daha ne olacak? 2015 yılıydı, Cumhuriyet Halk Partisi bir asgari ücret kadar herkese, her emekliye bayramda emekli ikramiyesi teklif etti. Biz bunu söyledik, heyecanlandı emekliler. Milliyetçi Hareket Partisi, ‘Biz de vereceğiz’ dedi. Şimdiki DEM’in o günkü partileri, ‘Biz de vereceğiz’ dedi. Dört partinin üçü bunu vadetti Meclis’teki. 7 Haziran‘da Erdoğan Meclis çoğunluğunu kaybetti. Çok istedik ki bir hükümet kuralım, o günkü sözleri peşi sıra tutalım. Emekli ikramiyesini verelim. O gün ‘Taşerona kadro’ diyorduk, verelim. ‘ÖTV’si, KDV’siz mazot’ diyorduk, verelim. Emekli intibak yasası istiyordu, verelim. ‘Aile sigortası’ diyorduk. Her evin kadınına verelim bir kart. O da gitsin o kartla, yoksulluğu Mesut Başkan’ın tarif ettiği gibi kimsenin yüzüne vurmadan Keçiören’in Keçi Kart gibi onurluca bir sosyal yardım alsın. Aldığını da kimse yüzüne vurmasın. Ama o günlerde maalesef o seçimlerin doğurduğu milli iradenin gereğini yapıp hükümeti kuramadık. Sayın Bahçeli, ‘Seçimler yenilensin’ dedi. Bunun dışında bir şey söylemedi, kuramadık. 1 Kasım’a giderken dediler ki, ‘Biz de vereceğiz emekliye ikramiyeyi.’ 1 Kasım’a giderken daha çok şey oldu, çok üzücü şeyler oldu. Ve aslında bu vaatlerimizi hayata geçirecek iktidar nasip olmadı. 1 Kasım’da tekrar AK Parti geldi. Sonra kendi Başbakanını indirdi, Binali Bey’i bindirdi. Sonra ne istediyse verdikleri, darbeye kalkıştı. Sonra Anayasa değişti. Sonra bütün yetkileri aldı. Buralara kadar geldik. O sırada ‘Ben de vereceğim’ dediği ikramiyeyi üç yıl vermedi; altı bayram. Ta 2018 seçimlerinde ‘Veriyorum haydi’ dedi, bin TL verdi. Biz itiraz ettik. Asgari ücret o zaman yanılmıyorsam bin 400 TL. ‘Olmaz’ dedik, ‘Yetmez’ dedik. ‘Bin TL yeter’ dedi. Diyor ya ‘Daha ne olacak?’ Bakın o günkü bin TL asgari ücretin yüzde 62’si. O günkü bin TL 24 kilo dana kıyma alıyor. Bugün 3 bini, 4 bin yapmış. ‘Daha ne olacak?’ diyor. Asgari ücretin yüzde 18’i. Bakın biz ‘Bir asgari ücret’ demiştik. O yüzde 62’si olan bin TL’yi vermişti. O günden bugüne o bin TL olmuş sadece 4 bin TL ve asgari ücretin yüzde 18’i. O gün alıyordu 24 kilo dana kıyma, şimdi alıyor 5 kilo. Yani bugün ‘Dalga mı geçiyorsun, daha ne olacak?’ diye Erdoğan’a şunu söylüyorum: Bu emekliyi canından bezdirdin. Bu emekli sana oy vermeyince, asgari ücretli oy vermeyince bir de bozuluyorsun. Bu insanların sana kırılması, sana darılması, desteğini çekmesi, artık seni iktidardan indirmesi için daha ne olacak Sayın Erdoğan, daha ne olacak?” “RAMAZAN’IN İLK CUMASINDA HIRKA-İ ŞERF’İ ZİYARET ETTİK” “Ramazan’ın ilk cuması, Veysel Karani Başkanımı görünce aklıma geldi. Veysel Karani’nin ailesine emanet olan Hırka-i Şerif’i İstanbul’da Hırka-i Şerif Camii’nde ailenin bugün 80 yaşındaki iki hanımefendisi, benimle yaşıt Barış beyefendinin varlığında ilk cuma ziyarete açılırken Ekrem Başkan’la ziyaret ettik. Bugün de burada geldik, Erzurumluları Erzurum’un kurtuluş gününde selamlarken ilk mikrofonu Veysel Karani Başkanımın elinde gördük. Bundan sonra hep hayırlı günlerde, hayırlı işlerde, böyle hayırlı, mutlu güzel birlikteliklerde olmayı ümit ediyorum. Erzurumlu dadaşların bir dediğini iki etmeyen Mesut Özarslan’a bir kez daha hepinize emanet ediyorum. Bu vakitten sonra Keçiören’de, Erzurum’da, Türkiye’nin dört bir yanında elimizin erdiğince, gücümüz nispetinde dokunabileceğimiz ne varsa, size katkımız olabilecek ne varsa hepsini başımızın gözümüzün üstüne alıyoruz. Bunun için de sizin buradaki benim temsilcim ilçe başkanımızın, ilçe binamızın kapısının tüm Erzurumlulara sonuna kadar açık olduğunu bir kez daha ifade ediyorum. Allah kabul etsin. İyi günlerde güzel günlerde görüşelim. Hepinize saygıyla selamlıyorum. Sağ olun var olun.” “TÜRKİYE’NİN BİRLİK VE BERABERLİĞE İHTİYACI VAR” Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, iftar programının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Özel, MHP’li İsmail Özdemir’in, “CHP ile görüşmeyeceğiz” açıklamasının sorulması üzerine şu yanıtı verdi: “Genç bir arkadaşın bir tweetini gördük. Bir Parti Meclisi üyemizin programında, aynı programda da değillermiş herhalde, sonrasında tweetini gördük. Benim muhatabım Sayın Bahçeli. Sayın Bahçeli’nin de rahatsızlığı boyunca kendisi hakkında bir polemik yapmayacağımızı da söyledik. Ona da riayet ediyoruz. Kendisi de teşekkür telefonu açmıştı. Bugün tabii o genç arkadaşın tweetinin altında Sayın Bahçeli ile ilgili bir şey olunca… Ben Sayın Bahçeli’nin sağlığını, Sayın Celal Adan üzerinden takip ediyorum. Ara ara konuşuyoruz. Soruyorum. Hatırını soruyorum. Sağlık durumunu soruyorum. Sayın Celal Adan’ı aradım. Hem sağlık durumunu sordum. Hem de ‘Bu nedir’ dedim, böyle bir şey hani, kurumsal bir şey mi diye. Gördüğüm kadarıyla Sayın Celal Adan da Sayın Bahçeli’nin tutumumuzdan duyduğu memnuniyeti bir kez daha hatırlattı. Ben öyle olunca ne diyeyim şimdi o genç arkadaşın tweetine. Onu da üzmek istemem. Ama bunlar koskoca kurumlar, koskoca partiler. Türkiye’nin böyle gerilimlere değil Türkiye’nin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Sayın Genel Başkanlarının bir an önce siyasete dönmesini, sağlığına kavuşmasını bekliyoruz, umuyoruz. Bizi böyle o genç arkadaşın çekmek istediği alan ne partisinin, ne Türkiye’nin faydasına olan bir alan değil. Bu kadar söyleyeyim. kırmayayım onu da ne yapayım yani? Olacak iş değil ama oldurmuşlar. Olduğu kadar olsun yani ama biz Sayın Bahçeli’ye bir kez daha şifa diliyoruz. Ne zaman Sayın Bahçeli görevinin başına döner o zaman tartışmalar da olur, konuşmalar da olur. O güne kadar ben Sayın Bahçeli’nin sağlığına dua ederim, onun dışında bir şey diyemem.” “İKTİDARIMIZI BEKLEYENLER ÇOK BEKLEMEYECEK” Özel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarının sorulması üzerine, “Şimdi biz üç kişi, Türkiye’ye çok umut veren bir birlikteliği paylaştık ve halen daha Türkiye’nin gündeminde. Sürekli de her iki taraftan çok olumlu açıklamalar geliyor. Mansur Bey’in bugün iftar programında, ‘Bizden kimse ayrılık beklemesin’ sözü de ve Ekrem Bey’in dünkü sözleri de peş peşe okunduğunda gerçekten CHP’den bir kriz bekleyenlerin çok bekleyeceğini ama Türkiye’de bizim iktidarımızı bekleyenlerin çok beklemeyeceğini anlıyoruz. Bundan da büyük bir memnuniyet duyuyoruz” dedi.

Nihat Başkan'dan sert açıklama: Utanmamışlar! Haber

Nihat Başkan'dan sert açıklama: Utanmamışlar!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş'ın imzasıyla yapılan ödemeleri hatırlatarak, "Ey Bursa Cumhuriyet Başsavcısı. Ey Hakimler Savcılar Kurulu. Onun başkanı Adalet Bakanı. Onu atayan Recep Tayyip Erdoğan. Bu sadece Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı'nın imzasıyla ödedikleri. Bunlara soruşturma başlatacak mısın, yoksa bu millet gelip senin alnını mı karışlasın?" ifadelerini kullanmıştı. CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, sosyal medyada yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kulandı: "Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, grup toplantımızda Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin geçmiş dönem özel kalem bütçesinden AKP, MHP, BBP, DSP, HÜDA PAR, Ülkü Ocakları, TÜGVA gibi çeşitli siyasi oluşumlar için 15,5 milyon TL harcama yapıldığının tespit edildiğini belirtti. Bursa'nın alın teriyle kazandığı kaynak, Bursalıların vergileriyle oluşturulan bütçe geçmiş dönemde adeta bir parti kasasına dönüştürülmüş! Eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, belediye bütçesini kullanarak yalnızca kendi seçim kampanyasını değil, AKP ve diğer bazı siyasi yapıların harcamalarını da karşılamış. AKP'nin toplantıları, seçim çalışmaları, özel kokteyller, promosyon masrafları ve hatta diğer partilerin yemek giderleri bile Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin kasasından ödenmiş. Bursalıların kaynağını kendi siyasi ikballeri için kullanmaktan utanmamışlar! Biz, Bursa'nın hakkını savunanlar olarak bir an önce bu usulsüz harcamaların hesabının sorulmasını talep ediyoruz. Hemşehrilerimize de mesajım şu: Artık Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursalıların hizmeti için var; belli siyasi grupların seçim kampanyalarına, yemeklerine, toplantılarına finansman sağlamak için değil! Sosyal ve halkçı belediyecilik ile Bursa'nın parası, Bursa'nın gençleri, kadınları, esnafı, emekçisi, çiftçisi, ve emeklisi için harcanıyor, harcanmaya da devam edecek! Bursa'nın kaynağı artık Bursalıların!"

Özgür Özel'den Bursa mesajları! Haber

Özgür Özel'den Bursa mesajları!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. Özel, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın PKK'ya silah bırakma ve örgütün lağvedilmesi çağrısıyla ilgili olarak, 2015 sürecini hatırlatarak, "TBMM'nin sayın Başkanı Numan Kurtulmuş inisiyatif almalı. Eğer çıkar ilişkilerine dayalı bir ilişki olursa bunun sonunda kim kazanır bilinmez ama Türkiye kaybeder. 2015'te doğru bir süreç yürütülseydi o günden bugüne akan kanlar olmazdı. Samimi bir iş yapılacaksa bu yüce çatı altında yapılacak. Sayın Numan Kurtulmuş'u TBMM'yi demokratik adımlar için çalıştırmaya davet ediyorum" dedi. "DEMOKRATİKLEŞME PAKETİNE VARIZ" Özel, "Bu sorununun demokratikleşme adımları atılarak, büyük bir demokratikleşme çabasının içine girilerek, kanunlar yapılarak çözülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bu sürecin tam bir samimiyet ve şeffaflıkla sürdürülmesi gerektiğini altını kalın kalın bir kez daha çiziyoruz. Demokratikleşme paketine varız" diye konuştu. Özel'in açıklamaları: ADNAN BEKER, CHP'YE KATILDI Adnan Beker'le birlikte ikinci bölgeyi sıkı bir çalışma için il başkanıma emanet ediyorum. Adnan Bey, grubumuza sevgili Mansur Başkanımızın da emanetidir. EDİP AKBAYRAM'IN VEFATI Edip Akbayram'ın vefat haberini öğrendik. Bu dakikalarda çok sayıda milletvekili arkadaşımız, belediye başkanlarımız cenaze törenindeler. Edip Akbayram yalnızca şarkıları ile iz bırakmış bir sanatçı değil, aynı zamanda yaşantısıyla da bizlere örnek olan bir mücadele insanıydı. Her daim işçinin, ezilenin hikayesini anlattı. Kendi tabiriyle ezilenlerin melodik sesiydi. Herkesin 'hocaefendi' diye peşinden koştuğu zamanlarda FETÖ'nün ödülünü reddetme cesaretini gösterebilmişti. Her dönemin insanı olmadı, her dönem insanlıktan yana oldu. Edip ağabey haklı çıktı. Ankara'da, İstanbul'da güzel günler görmedik mi? İnanın çocuklar, inanın. Güzel günler göreceğiz. Türkiye'de de güzel günler göreceğiz. Edip ağabey sana söz veriyoruz. Selam olsun sana. Senin huzuruna bir kez de böyle geleceğiz. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ: ÖZEL'DEN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ÇIKIŞI Türkiye geniş tanımlı kadın işsizliğinde yüzde 38 ile tarihi zirvede. Bugün 100 kadından 38'i Türkiye'de işsiz. Kayıt dışı işlerde çalışan kadınların oranı ise yüzde 34. Bu kadınların emeğinin sömürüldüğünün en önemli kanıtı. Türkiye'de en önemli sorun kadına karşı şiddet durmuyor. 2024 yılını 445 kadın cinayeti ile kapattık. 2025'in iki ayında rakam 64'ü buldu bile. Biz sözümüzü bir kez daha hatırlatalım. Umut CHP'dedir. Umut CHP'nin iktidarındadır. O iktidar olunduğunda, bu Meclis'e bir kez daha geldiğinizde belki bu salonda olmayacağız. İktidar partisi olduğumuz için daha büyük bir salonda olacağız. Koca grubumuz burada sizler yukarlarda olacaksınız ve sizin gözünüzün içine bakarak bugünü hatırlatacak ve "Hoş geldiniz, buraya size verilen sözü tutmanın mutluluğu ile çıkmaktayım. İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe aldı TBMM" diyeceğim. KARTALKAYA YANGIN FACİASI Pazar günü Bolu Kartalkaya'da utanç otelinin önündeydik. Acı 40. gününde. Bir mum kaldı. Yüreği taş kesenlere karşı bu salon ve Kartalkaya'ya adalet isteyenler bir ateşi hiç söndürmeyecek olanlardır. Biz bir mumu Soma için de söndürmüyoruz. Çorlu tren kazası için de Ermenek için de söndürmüyoruz. Nerede iyi insanlar varsa onlara söz veriyoruz. Unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Affetmeyeceğiz ve teker teker hesabını soracağız. Her şey sorumluluğunu işaret ettiği halde Turizm Bakanı otursun, onları atayan Recep Tayyip Erdoğan'a şunu söylüyorum. Bu işin siyaseti olmaz. Bakan koruması olmaz. Yandaş kayırması olmaz. Bu iş can meselesidir. O canların hesabı sorulmadan vicdanlardaki bu ateş dinmez. Bunu ya hissedeceksin ya hissedenlere saygı duyacaksın. ÇAYIRHAN'DAKİ MADEN OCAĞI TARTIŞMASI Ankara Çayırhan'da 1987'de maden açıldı. Gayet karlı şekilde işletilirken 20 yıl önce bu maden özelleştirildi. Altın yumurtlayan tavuğu kestiler. Türkiye'nin en zengin kömür yatakları, yanında termik santral. Bunu bir şirkete verdiler. Tavuk dirildi, bizim kümese geri girdi, özelleştirmenin günü bitti. İşçiler 4 yıldır hallerinden memnun. Madenciler eylem yaptılar, 4 ay önce bu işi durdurdular. Bugün özelleştirmenin ilk günü. Biz CHP olarak yöneticilerimizle, milletvekillerimizle birlikte işçilere olabilecek en büyük desteği verdik. Bundan sonra da Çayırhan madencilerini desteklemeye devam edeceğiz. CHP gelecektir, madenler yeniden milletin olacaktır. Meclis'e bir siber güvenlik kanunu getirdiler. CHP, bu çağda bir siber güvenlik kanunu olması gerektiğini hep söyledi. Kurum olması gerektiğini söyledi ancak bunun hukuk çerçevesinde, güven veren kurum olmasını istedik. AK Parti'nin taslağında başkanı atama yetkisi Cumhurbaşkanı'nda. Başkana da arama yapılması ve el koyma işlemlerinin bir savcı kararı olmadan karar verebilme yetkisi veriyor. Kurumumuz buna esastan itiraz ediyor. BEYKOZ BELEDİYE BAŞKANI ALAATTİN KÖSELER'İN TUTUKLANMASI İstanbul'un seçilmiş 3 belediye başkanı. Alaattin başkanın suçu, Beykoz gibi bir ilçeyi bu kez AK Parti'nin elinden alıp CHP'li belediye yapmak. Dün çok sayıda yerel yönetici, Alaattin başkanın muhatap olduğu sorular ve kararı görünce şunu söylediler. Bu sorular sorulup da alınan cevaplarla, eğer bir hukuk devleti olsa bir tane AK Partili, MHP'li belediye başkanı sokakta olamaz, hepsi birden Silivri'de olurlar. Ankara'ya geliyordu, sabahın 4'ünde gittiler, evini bastılar arama yaptılar. 4. Yargı Paketi'nde övüne övüne artık gece yarısı baskınları yok, aramalar gündüz gözüyle yapılacak dediler. Gece vakti arama yapılamaz yazdılar. Bu hesaba göre İstanbul'da gün doğumu o gün 7:34, aramanın yapıldığı saat 04:00. Avrupa'ya benziyoruz, gece aramalarını bitiriyoruz diye övünen bunlar. El kaldıran bunlar. Savcıyı atayan bunlar. Arama yapan yine bunlar. Bunu yapmakla iktidarda kalabileceğini düşünüyorsan avucunu yalarsın kardeşim. BURSA İDDİALARI Çıkmış her uzatılan teybe aynı cevabı veriyor Adalet Bakanı. İstanbul'u AK Parti'den aldık, 37 yolsuzluk dosyası. Süleyman Soylu, o gün İçişleri Bakanı dosyalara el koydu. Nerede o dosyalar? Birine işlem yapılmış mı? Melih Gökçek dönemine dair tam 97 dosya var. Kapağını açan var mı? Hesabını soran var mı? Bir kelime konuşan var mı? Bundan sonra artık buradan konuşacağız. Ben kendimi hakim-savcı yerine koyacak değilim. Bakalım dedik, belediyelerimizin savcılıklara ne yollamış, ne işlem yapılmış. Bir Denizli var aman Allah'ım. Bir Balıkesir var utançtan yüzüne bakamazsın. Bir Manisa var aman aman. Bursa'dan başlayayım. Sadece özel kalem harcamaları. Harcama kalemleri, altında dönemin belediye başkanının onay imzası var. AK Parti özel buluşma harcaması, AK Parti il başkanlığına giden paketler kalemi, AK Parti temayül yoklaması masrafları, AK Parti Ankara'nın istediği promosyonlar, AK Parti kadın kollarına yemek, imzalamış. HÜDA-PAR il kongresi yemek bedeli, özel kalemden ödenmiş. DSP lansman gideri Bursa özel kalemden ödenmiş. TÜGVA yemek bedeli Bursa özel kalemden ödenmiş. MHP Kemalpaşa ilçe örgütü harcamaları Bursa özel kalemden ödenmiş. Senin adına bu işi yapacak biri var Bursa'da. Ey Bursa Cumhuriyet Başsavcısı. Ey Hakimler Savcılar Kurulu. Onun başkanı Adalet Bakanı. Onu atayan Recep Tayyip Erdoğan. Bu sadece Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı'nın imzasıyla ödedikleri. Bunlara soruşturma başlatacak mısın, yoksa bu millet gelip senin alnını mı karışlasın? TERÖR ÖRGÜTÜ ELEBAŞI ÖCALAN'IN ÇAĞRISI CHP olarak tüm meselelerin demokratik yollarla çözülmesini savunan bir parti olarak 1 Ekim'de sayın Bahçeli'nin gidip DEM grubunun elini sıkmasıyla başlayan süreci dikkatle takip ediyoruz. Her ne kadar sayın Bahçeli ve sayın Erdoğan tarafından, CHP grubu tüm siyasi parti gruplarına duyduğu saygıyı DEM'e duyduğu zaman terörist ilan edilmişse, nasıl CHP sadece milletten aldıkları temiz kağıdıyla belediye başkanı seçilen kişilere kayyuma itiraz ettiğinde bu konuda eleştirilmişse de biz bunu vatandaşlarımızın vicdanlarına veriyoruz. Bize yapılan haksızlık ve bugün yapılanlar Türkiye'nin her birinin ayrı ayrı yüreğine ve vicdanına inandığım vatandaşlarımızın vicdanına emanettir. Partime, belediye başkanlarına, geçmiş dönem genel başkanımıza, milletvekillerimize yapılan tüm iftiraları, hakaretleri milletimizin vicdanına emanet ediyorum. Biz yeniden bu sorununun Meclis çatısı altında çözülmesini savunuyoruz. Bu sorununun demokratikleşme adımları atılarak, büyük bir demokratikleşme çabasının içine girilerek, kanunlar yapılarak çözülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bu sürecin tam bir samimiyet ve şeffaflıkla sürdürülmesi gerektiğini altını kalın kalın bir kez daha çiziyoruz. Birincisi lazım olan yasaların çıkartılıp anti demokratik yasaların düzeltilip ayrıca mevcut yasaların kötü uygulamalara derhal son verilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu sürecin 2015 sürecinde olduğu gibi, bugün de işler kötüye gidebilir ben kenarda durayım bakış açısının aynı yanlış bakış açısı olduğunu ifade ediyorum. Sorumluluğun, bu ülkede 2015'te her şey bilgisi dahilindeyken, Dolmabahçe'de masa kurulmuşken, o süreç kendisine zarar verdiğini gördüğünde inkar edildiğini hatırlatıyorum. Dolmabahçe'de masada olanların diğer tarafında olanların tamamını hapse atan Erdoğan'ın bugün tüm aktörlerle yine birlikte olduğunu hatırlatırım. "BU İŞ YAPILACAKSA TBMM ÇATISI ALTINDA YAPILACAK" Buradan açık çağrı yapıyorum. Bu mesele 1 Ekim'de Bahçeli'nin DEM sıralarına gitmesiyle, Abdullah Öcalan'a sihirli değnek değmesiyle çözülmedi, çözülmeyecek. Bunun bir gerçeklik payı yok. Dünyada da Türkiye'de de böyle bir sorun çözülecekse Meclis zemininde, demokratikleşmeyle çözülecek. TBMM'nin sayın Başkanı Numan Kurtulmuş inisiyatif almalı. Eğer çıkar ilişkilerine dayalı bir ilişki olursa bunun sonunda kim kazanır bilinmez ama Türkiye kaybeder. 2015'te doğru bir süreç yürütülseydi o günden bugüne akan kanlar olmazdı. Samimi bir iş yapılacaksa bu yüce çatı altında yapılacak. Sayın Numan Kurtulmuş'u TBMM'yi demokratik adımlar için çalıştırmaya davet ediyorum.

Özgür Özel'den İmamoğlu'na yasak tepkisi: Bu ne korkuymuş arkadaş Haber

Özgür Özel'den İmamoğlu'na yasak tepkisi: Bu ne korkuymuş arkadaş

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Adıyaman'da 6 Şubat depremlerinin yıldönümü nedeniyle konteyner kentleri ziyaret etti. Özel'e gazeteciler İmamoğlu hakkında istenen siyasi yasak ve hapis cezası hakkında görüşlerini sordu. Özel, "Ekrem İmamoğlu’na hem hapis cezası tehdidi hem de siyasi yasak talebi var. Bu ne korkuymuş arkadaş!" dedi. Özel, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın İmamoğlu hakkında hızla iddianame hazırlamasını eleştirerek, "Belediye başkanım Ahmet Özer 100 gündür iddianame bekliyor. Madem yazabiliyorsunuz, 100 gündür niye bekletiyorsunuz?" diye sordu. "BİZİM DAHA ÇOK ACELEMİZ VAR" İddianamenin 15 gün içinde hazırlamasına değinen Özel, "Akın Gürlek’in bu kadar acelesi varsa, bizim ondan daha çok acelemiz var. Bir an önce adayımızı belirleyip erken seçim sandığını getireceğiz" ifadelerini kullandı. Partisinin birlik içinde olduğunu vurgulayan Özel, "Mansur Yavaş da, Ekrem İmamoğlu da, bütün büyükşehir belediye başkanlarımız da omuz omuza. Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep birlikteyiz" dedi. Deprem bölgelerindeki sorunlara da dikkat çeken Özel, "Bu çocuklar internetsiz, okulsuz kaldı. Kantinde tost 25 lira, çocuklar alamıyor. Bu iktidarın artık iktidarda kalmaması lazım" diye konuştu. "İMAMOĞLU'NA GÜÇ VERMEKTEN BAŞKA İŞE YARAMAZ" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen Özel, "Akın Gürlek gibi bir adalet celladıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na saldırırsan, sonucu olur. Bu yaptıkların Ekrem İmamoğlu’na güç vermekten başka bir işe yaramaz" dedi. ÖZEL'DEN ERDOĞAN'A HADDİNİ BİL Özel, Erdoğan’ın CHP’yi terör örgütlerinin sloganını kullandığı iddiasına da yanıt verdi. Özel, "Cumhuriyet Halk Partisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisidir. O partiyi terör örgütüyle aynı cümlede kullanmak hadsizliktir, haddini bil!" ifadelerini kullandı. Özgür Özel tam olarak şöyle konuştu: Zamanda konteyner kentlerdeyiz. Daha biraz önce teyze bana böyle yapıp “İmamoğlu’na sahip çık” diyordu. Geldik burada haberi aldık. Benim de dinleyici olarak ve konuşmacı olarak bulunduğum Toplum Politikaları Vakfı’nda, Sayın İmamoğlu’nun, “Biz bugün evladımıza” o gün için söylediği kişi, Gençlik Kolları Genel Başkanımızı, Cem Aydın’ı sabah 8 polisle kapısına dayanmışlardı. “Evlatlarımıza bunu yapıyorsunuz. Biz sizin evlatlarınıza bunu yaşatmayacağız. Sizin evlatlarınız böyle muamele görmesin diye bu iktidarı değiştireceğiz.” dedi diye, cümlenin içinde evlat geçiyor diye benim, benim çocuklarıma, ailemi tehdit etti diye Akın Gürlek soruşturma başlatmıştı. Bakın, benim belediye başkanım Ahmet Özer 100 gündür iddianame bekliyor. 100 gündür. Ve 100 gündür iddianamesi yazılmadı. Ne zaman yazılacağı belli değil. Ama herhalde bir hafta içinde mi? Bir hafta içinde. Ne kadar oldu? Konuş… 5 gün. 5 gün, 5 gün içinde iddianame yazılıyor. Bu neyin acelesi? Koskoca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başka hiçbir işi yok, 5 günde iddianame yazıyor. Madem yazabiliyorsun, 100 gündür Ahmet Özer’i niye iddianame bekletetiyorsun? Çünkü onunkini yazarsa ceza almayacağı belli. Suçu yok. Uyduramadılar bir şey. Ama Ekrem İmamoğlu’na hem hapis cezası tehdidi hem de bir siyasi yasak talebi diye. Bu ne korkuymuş arkadaş ya? Bu ne korkuymuş? Bir de bazıları zaman zaman diyor ki, “Geçtiğimiz hafta” birkaç ay öncesine kadar “CHP’de aday tartışması sona ermelidir” diye. Biz de adayımızı belirleyeceğiz diye yola çıkmışız. Ön seçim kararı almışız. Toplum ayağa kalkmış, parti ayağa kalkmış, büyük bir heyecan var. Bize bazıları da medyadan, oradan buradan “Niye acele ediyorsunuz?” Benim Akın Gürlek’ten daha çok acelem var çünkü. Akın Gürlek’in bu kadar acelesi varsa benim ondan daha çok acelem var. Bir an önce adayımızı belirlemek, erken seçim sandığını getirmek durumundayız. Ve şunu söyleyeyim. Ne yaparlarsa yapsınlar. Ne yaparlarsa yapsınlar. Ekrem İmamoğlu’na da, Cumhuriyet Halk Partisi’ne de asla ve asla mani olamayacaklar. Mutlaka iktidara geleceğiz. Bu düzeni değiştireceğiz. Mansur Yavaş da, Ekrem İmamoğlu da, bütün büyükşehir belediye başkanlarımız da omuz omuzadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kol kola, omuz omuza hep birlikteyiz. Bakın, bu çocukları “1 yıl içinde evinize kavuşturacağız” diye oy isteyenler bunları bu konteyner kentlerde unuttu. Bir dokunuyoruz bin ah işitiyoruz. Bu çocukların hepsi “İnternetimiz kapandı.” diyor. “Okula gidemiyoruz.” diyor. Kantinden biraz önce kendimizi zor tuttuk. Kantinde tost 25 lira, hiç almadım daha diyor. Böyle artıyor Özgür Amca fiyatları.” diyor. Videosunu çekti arkadaşlar. “Hiç almadım daha ben tost.” diyor. “Evden bir şey veriyor annem yanıma” diyor. Bu çocuklar bunları çekmesin diye, bu insanlar burada kalmasın diye, bu iktidarın artık iktidarda kalmaması lazım. Onun için biz ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Akın Gürlek de bundan dolayı paniğe kapılmış, 5 günde iddianame yazıyor. Akın Gürlek’in bu kadar acelesi varsa Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha çok acelesi var arkadaşlar. Zaten kararlıydık, şimdi daha kararlıyız. El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz bakalım. O seyyar giyotine de söylüyorum. Adaleti katletmek için senin kadar mobilize, senin kadar gezdirilen bir hakim yoktu. Gittin siyasete girdin, bakan yardımcısı oldun, şimdi döndün cumhuriyet başsavcısı oldun, yine adli, adaleti katlediyorsun. İnsan birazcık vicdanlı olur ya. Yıllar sonra, yıllar sonra tarihe böyle mi geçeceksin? Sayın Erdoğan’a söylüyorum, yarın buraya gelecek, buranın sesini duy, dertlerini dinle. Bir de şunu duy. Akın Gürlek gibi bir siyah, adalet cellatıyla bu milletin seçtiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na saldırırsan sonucu olur. Nasıl sen aldığın bir cezadan sonra millet senin mağduriyetine ve seni cezalandıranlara karşı pozisyon aldı, senin mağduriyetine kıymet verdi, bu yaptıkların Ekrem İmamoğlu’na güç vermekten, milletin gönlündeki yeri güçlendirmekten başka bir şey yapmaz. Bu iktidarı er ya da geç değiştireceğiz ve bu sene içinde bu milletin önüne eninde sonunda o sandığı getireceğiz. Ben buranın psikolojisinden dolayı ben bütün gün asla ve asla siyaset konuşmadım. Ama ne deprem dinliyorlar, ne yas dinliyorlar. Ne acelesi varmış ya? 5 günde değil de 10 günde yazsan, haftaya pazartesi yazsan ne olacak? Bütün milletvekilleri bölgede, bütün belediye başkanları bölgede. İzmir’in bütün belediye başkanlarıyla buradayız. O bizim belediye başkanlarımıza saldırmaya çalışıyor. Yazıklar olsun, daha başka bir şey deme. Talimatla yaptığını mı düşünüyorsunuz? Sen talimatız yaptığını mı düşünüyorsun? Efendim, Allah aşkına ya! Talimatız yapabilir mi ya? Adamın İstanbul’a gidişi talimat. “Akın, sana İstanbul’da ihtiyacım var.” deyip yollamış. Daha önce yargıçtı bu adam. Katletmediği siyasi kalmadı. Ankara’ya aldı ödüllendirmeye, onun kadar elverişli bir aparat bulamamış, tekrar yolluyor. Bir savcı, bir hakim, milletvekili adayı olsa siyasete girdin diye görevine dönemiyor. Bu adam bakan yardımcısı olmuş, siyasi, İstanbul’da adaletin başına koyuyorsun. Olacak iş değil. Talimat değil, talimatın daniskası. Daniskası. Efendim, bir de bu yaşananlar sonrası bir sloganı dile getirmiştiniz. Dün grup toplantısında da o sloganı söylediniz. Az önce Cumhurbaşkanı’nın açıklaması oldu. “Polisin, askerin elinde kanı olan marjinal örgütlerin sloganıyla kendilerini avutuyorlar. Gazinin partisini marjinallerin aparatı yaptılar.” dedi. Bertolt Brecht’in şiiri. Allah’ın cahili ne Brecht’i bilir, ne şiiri bilir, ne sanat bilir, ne kültür bilir. Bütün dünyadaki, bütün dünyadaki mücadele eden sendikaların da, meslek örgütlerinin de, sosyal demokrat siyasi partilerin de sık sık kullandığı bir şiirdir. Türkiye’de de mücadelenin sembolü olmuştur. Buradan terör örgütü çıkarmak ancak ve ancak Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olur. Bizim elimizde hiç kan yok. Tertemiz. Alnımız açık, elimiz temiz. Elinde bu milletin kanı olanlar kandan bahsetmesin. Bu milletin, deprem bölgesinde ölenlerin kanı 21 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin elindedir. 7 Haziran’da iktidarı kaybedip 1 Kasım’a kadar Türkiye’nin dört bir yanında hayatını kaybedenlerin kanı o dönemde iktidarda olanların elindedir. Berkin Elvan evladımızın kanı ellerinde olanlar bize dönüp de kanlı terör örgütünden bahsetmesin. Cumhuriyet Halk Partisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisidir. O partiyi terör örgütüyle birlikte aynı cümlede kullanmak hadsizliktir, haddini bil!

CHP Lideri Özgür Özel, Adıyaman’da: “Utanç Duyulacak Manzaradan Kıvanç Duyanları İbretle Takip Ediyorum” Haber

CHP Lideri Özgür Özel, Adıyaman’da: “Utanç Duyulacak Manzaradan Kıvanç Duyanları İbretle Takip Ediyorum”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Adıyaman’da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Nikah Salonu ve Çok Amaçlı Salonların Temel Atma Töreni’ne katıldı. Özel, burada yaptığı konuşmada, “Değerli Adıyamanlılar, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi ailesi adına, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu siyasi partinin Genel Başkanı olarak Türkiye’nin bu en büyük ailesi adına sevgi ve saygıyla kucaklıyorum, selamlıyorum. Türkiye tarihinin en tarifsiz acılarından birinin ikinci yıldönümünde, genel başkan yardımcılarımızla, milletvekillerimizle, Parti Meclisi üyelerimizle, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızla, İzmirimizin tüm ilçe belediye başkanları ile birlikte bugün Adıyaman’da sizlerle birlikteyiz. Deprem gerçekleştiğinde İstanbul’daydım. Karayolu ile Ankara’ya gidip orada grubumuzun deprem bölgesine intikalini birkaç saat içinde koordine edip, ardından o gece geç saatlerde, gece yarısına doğru önce Malatya’ya vardım. Ardından sabahın ilk ışıklarıyla felaketin büyüklüğünü daha doğru idrak ettim” dedi. Özel, şöyle devam etti: “ÖNCE ACIYI PAYLAŞMAYA, SONRA YARALARI SARMAYA ÇABALADIK” “Doğanşehir üzerinden başlayarak, Kahramanmaraş’tan Hatay’a, daha sonra Adıyaman’a bütün deprem bölgesini beş gün içinde gezdim. 130’a yakın milletvekilimizle 45 gün süreyle aralıksız, ardından değişimli nöbetlerle üç ay süreyle hep deprem bölgesinde olduk. Deprem bölgesi illerinde tek milletvekili olan arkadaşlarımızın yükü hepimizden ağırdı. Adıyaman’da Abdurrahman Tutdere’nin, Malatya’da Veli Ağbaba’nın, Kahramanmaraş’ta Ali Öztunç’un yanında en az 10’ar, 15’er milletvekiliyle ve çok sayıda yöneticiyle bulunmaya, bütün belediyelerimizi bölgede acıları önce paylaşmak, hızla sarmak ve kendi illerinden dayanışma duyguları ile yollanan yardımları en acil şekilde insanlara ulaştırmak için hep birlikte çaba sarf ettik. Öncelikle o gün peşi peşine yaşanan iki depremde hayatını kaybeden, resmi rakamlarla 53 bin 537 canımızı rahmetle anıyorum. Biliyorum ki burada beni dinleyenlerden bazılarının birinci derece yakınlarından birden çok, hiç olmayanın mutlaka ikinci derece yakınında deprem şehidi var. Ailelerinde tek başına kalmış olan, büyük bir acıyı yaşayan, sırtlayan değerli Adıyamanlılar var. Ben hepinize başsağlığı diliyorum. Kayıplarınız için bir kez daha Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Bir daha böyle büyük acıların yaşanmamasını temenni ediyorum.” “TÜM OLANDAN AK PARTİ HÜKÜMETİ DOĞRUDAN MESULDÜR” “Tabii böyle büyük bir acıyı bir daha yaşamamak için hepimize çok önemli görevler düşüyor. Bugün ülkeyi yöneten iktidar partisinin 21 yıl boyunca deprem olana kadar 3 trilyon dolar vergi topladığını, 21 yılda 40 milyar dolar da deprem vergisi tahsil ettiğini, 8 kez imar affı çıkarıp buradan ise 26 milyar lira sadece imar aflarından gelir elde ettiğini ancak kentlerin depreme dirençli hale getirilmesi noktasında toplanan vergileri amacına uygun kullanmadığını mutlaka hatırlatmak gerekiyor. Vatandaşın deprem gecesi enkaz altında kalmaması için kamu görevini yapmadığı için depremde hayatını kaybeden her bir candan, evini deprem sırasında ya da sonrasında hasarlı binalar için ‘yıkılması gerekli’ raporu verilerek kaybeden bütün vatandaşlarımızın maddi kayıplarından bir bütün olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti ve o güne kadar iki ay değil, iki yıl değil, 21 yıl iktidar olduğu için de Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti doğrudan mesuldür. Bunu açık açık söylemek lazım. Ben burada gündelik siyasi konuşmalara hiç girmeyeceğim. bugünün siyasi tartışmalarına değinmeyeceğim. Ama hem Sayın Erdoğan’ın bazı ifadeleri var. Hem bazı rakamlar var. Hem de birlikte yapmamız gereken işler, bugünlerden almamız gereken dersler var. Bunlara da değinmekten geri durmayacağım. Özellikle iktidarın depreme hazırlıkta olduğu gibi deprem anından itibaren arama, kurtarma çalışmalarında da büyük bir zaaf gösterdiğini ben en çok Hatay ile birlikte Adıyaman’da duydum. Daha bugün havaalanından itibaren pek çoğu da kadın olan Adıyamanlı hemşerileriniz kolumu tutup, karşıma geçip ‘Üç gün bu Adıyaman’ın durumunu Türkiye’den gizlediler. Üç gün bizi unuttular’ dedi. Esasen Hatay’da da burada da söylenen konu, her an savaşa hazır, ülkeyi kurtarmaya hazır, afete hazır, enkaz kaldırmaya hazır, gücü, kuvveti yerinde, kumanyası hazır, komutanı başında ordumuzun üç gün süreyle kışlada tutulması. İmdada yetişebilecek haldeyken, bir emirle imdada yetişmesi, enkaz başına ulaşması gerekirken, bunun yapılmaması. İlk günlerde enkaz başına sadece birer, ikişer jandarma konularak enkaz başında sadece güvenlik sağlarmış gibi bir pozisyon tutulması ve ancak üçüncü günden sonra ordunun sahaya çıkması tarihin affetmeyeceği bir hatadır. Bunu ikinci yılında bir kez daha hatırlamak lazım.” “99 DEPREMİ’NDE ELEŞTİRDİLER” “Tabii insanları Allah en çok kendi sözleri ile sınar, en çok kendi sözleri ile mahcup eder. 1999 depreminde rahmetli Ecevit, Başbakan’dı. bugünkü Cumhurbaşkanımız da o zaman muhalefetteydi. 99 Depremi’nde ‘Üç gün olmuş daha çadırsız insanlar var’ diye Ecevit’i eleştiren, 33’üncü gün daha çadır veremediği vatandaşlarımızın olduğu gerçeği ile yüzleşti bu depremde. O zaman ‘Konteynerlerin, geçici sığınma evlerinin yapılması, teslimi gecikiyor’ diyenler, konteyner temininde görülmemiş bir acziyet, görülmemiş işler yaptılar. Dahası vatandaş daha sokaktayken, çocukların ayağı çamurdayken, insanlar çadır beklerken, Kızılay gibi bir kurumdan çadır sattılar. Sadece süreç içinde o çadır satanları bir süre sonra göstermelik görevden alıp, daha sonra daha ala görevlere atadırlar. Yine depremin devamında büyük 99 Depremi’nin yıkımını kendi ağızlarında en ağır şekilde eleştirdikleri, hatta kendi içlerinde iktidarlarını borçlu olduklarını söyledikleri, ‘İktidar enkazın altında kalmıştır, depremin altında kalmıştır’ diye seçim sloganına varan retorikler geliştirdikleri o günleri unuttular. ‘Biz depremin altında kalacağız’ diye düşünenler oldu diye en ağır sözleri halen daha söylemeye devam ediyorlar. Diyorlar ki, ‘Biz deprem bölgesine verdiğimiz sözleri tutmanın kıvancı içindeyiz.’ Ben özeleştiri duymayı bırakın, hiç olmazsa utanılacak bir manzaradan kıvanç duyanları ibretle takip ediyorum ve milletimizin vicdanına havale ediyorum.” “ADIYAMAN’DA 10 AİLENİN YEDİSİNİ KONTEYNERDE UNUTTULAR” “Bakın depremin daha üçüncü gününde, insanlar yerin altından yerin üstüne ‘Sesimi duyan var mı?’ diye seslenirken; analar - babalar evlatlarını, eşler karılarını, kocalarını ve evlatlar babalarını, annelerini enkaz altından kendi elleriyle kazarak çıkarmaya çalışırken, çıkıp ‘Allah’ın izniyle seneye 6 Şubat gününde, bir sene sonra yıkılan evlerin tamamını yapıp, sizleri evlerinize kavuşturmuş olacağız’ dedi Recep Tayyip Erdoğan. Bu sözü ilk 8 Şubat Çarşamba günü söyledi, deprem 6 Şubat Pazartesi sabah. 10 Şubat Cuma tekrar söyledi. ‘Yıkılan konut sayımız 650 bin olarak kayda geçmiştir. Ancak bunları bir yıl içinde yapıp, herkesi kalıcı konutlarına kavuşturacağız’ dedi. 15 Mart tarihli Grup konuşmasında da ‘650 bin konutun 319 binini bu yıl içinde bitireceğiz’ diye hem bir ay önce söylediğini geriye aldı. Ama sonuçta bir ay sonra 319 bin konutun da hesaplı, kitaplı sözünü verdi. ‘Devam eden yıl içinde de bütün konutlar bitecekti. Bakın birinci yılda ‘650 bin konut yapacağız’ dediği sözünün sadece 18 bin 19’unu tutmuştu. Yani yüzde 2,7. Seçime girerken slogan; ‘Seneye herkes evinde.’ Seçimden sonra gerçek; yüzde 2,5 evde, yüzde 97’si çadırda, konteynerde, gurbetteydi. Diyor ki, ‘Sözlerimi tutmuş olmanın memnuniyeti içindeyim.’ Neye güveniyor? Halkımızın hafızasının zayıf olacağına, o lafları unutacağına, çektiğini unutacağına güveniyor. Depremin ikinci yılındayız. Kendi verdiği rakam, teslim edilen konut sayısı 201 bin. Yani yüzde 30. Adıyaman için özel olarak baktım. Bu sabah rakamları teyit ettik. Değerli Belediye Başkanım burada. Rakam yüzde 37. Değil bir yıl, iki yıl geçmiş. 100 kişiden 37’sine verilen söz tutulmuş. 63’ü konteynerde ya da gurbette; memleketinden uzakta. Bunun için bizim bu sözlerin takipçisi olmamız ve bunları sürekli hatırlatmamız, ettiğimiz yeminin, sürdürdüğümüz görevlerin gereğidir. Bunu yapmadığımız takdirde vazifemizi yapmamış oluruz. Bir ay sonra Adıyaman’a geldiğinde kendi ağzından 83 bin konutun yıkıldığını, bir yıl içinde yapılacağını söyleyip, şu ana kadar 31 bin konut teslim edebilmiş bir iktidardan… 10 ailenin yedisini, altısını konteynerde unutan bir iktidardan bahsediyoruz.” “80 KİŞİYE MEZAR OLAN SİTENİN MÜTEAHHİDİ DIŞARIDA” “Elbette tek sorun konut değil. 2 bin 31 soruşturma açılmış. Bin 397’si hakkında daha iddianame var. Yani üçte biri daha suçluların savcı yüzü bile görmemiş. Karara bağlanan dosya, sadece 75. 100 kişiden 97’si adalet aramaya devam ediyor. Ama sorumlular cezalandırılmamış. İktidara müzahir müteahhit. 80 kişiye mezar ettiği sitenin müteahhidi serbest bırakılmış. Bugün kaçma şüphesiyle, milletin 31 Mart’ta seçtiği belediye başkanları Silivri’de tutuluyor, televizyonların genel yayın yönetmenleri Silivri’de tutuluyor, seçilmiş milletvekilleri Silivri’de tutuluyor. Bilim insanları, akademisyenler, gazeteciler Silivri’de tutuluyor. 80 kişinin katili salınmış, ‘adli kontrol’ denmiş, yurtdışına kaçmış. Ağlaya ağlaya gelip anlattılar. Ve kırmızı bülten talepleri reddedilmiş. Almanya’da, Bulgaristan’da istediği gibi geziyorlar. Kırmızı bülten çıkarıp da tutup getirip, Adıyaman’da hesap vermemesine göz yumuyor birileri, vermemesini sağlıyorlar.” “ERDOĞAN’A SAMİMİ ÇAĞRI…” “Mücbir sebep meselesi maalesef… Van depreminden sonra doğru bir şekilde 5 yıl 7 ay uygulandı. Burada 22 ay oldu. Her üç ayda bir bitiyor. Yalvar, yakar uzatıyorlar. ‘31 Mayıs son’ diyorlar. Ayrıca daralttılar; 2,5 milyon yıllık ciro sınırı getirdiler. Kapsam daraldı, sıkıntı büyük. Yarın burada olacak Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Bakın bu mücbir sebebi, bu kısıtlamaları kaldırın. Bu mücbir sebebi hiç olmazsa iki yıl daha uzatın. Çünkü burada konteynerde tost yapıp, satıp evine ekmek götürmeye çalışan, karşıda çorap satıp çocuğunu büyütmeye çalışan esnaftan vergi istemeyin, beyanname istemeyin. Vergi isteseniz zaten ödeyebilecek hali yok, icralık edeceksiniz. Ayıp üstüne ayıp, acı üstüne bir acı daha yaşatacaksınız. Erdoğan’a deprem bölgesinden ikinci samimi çağrım: 99’da Ecevit hükümeti, deprem bölgesindeki belediyelerin devletten aldığı ödeneklerden kesinti yapmamaya ve üç katına çıkarmaya karar vermiş, bunu Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Bakın bizim Adıyaman Belediyemiz var. Bizim deprem bölgesinde sınırlı sayıda belediyemiz var. Ama geri kalan belediyelerin pek çoğu sizde. Ama bu artışı yapın. Buralarda belediye hizmeti kadar önemli ve kıymetli bir hizmet yok.” “ZOR VE DOĞRU KARARLARI BİRLİKTE ALALIM” “Üçüncü çağrım; Sayın Erdoğan ile yüz yüze yaptığımız iki görüşmede yaptığım bir uyarı vardı. Dedim ki, ‘Sayın Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı depremi yaşadık, gördük, biliyoruz. 99’u yaşadık, 2023’ü yaşadık. Şimdi ya İstanbul’da bir büyük yıkım, ya Ege’de ya bir başka yerde. Bugün değilse yarın, yarın değilse gelecek ay, gelecek ay değilse gelecek yıl. Ama geliyor. Yeterli hazırlıklar yok. Bu işe ciddi ve siyaset üstü yaklaşmak lazım.’ Dedim ki, ‘Size öneriyorum. Bir Deprem Bakanlığı kurun. Deprem ve Doğal Afetlere Hazırlık Bakanlığı kurun. Bunun başına hepimizin ‘Tamam, oldu, doğrusu budur’ denecek liyakatte, kabiliyette, yetkinlikte birini atayın. Yetmez, dönün Meclis’teki bütün partilerden, grubu bulunan siyasi partilerden; DEM’den, CHP’den, İYİ Parti’den bugünkü adı artık Yeni Yol oldu, Yeni Yol Partisi’nden; yani Saadet’ten, DEVA’dan, Gelecek’ten birer bakan yardımcısı isteyin. Siz de AK Parti’den bir bakan yardımcısı verin. Başımızda kimsenin tartışmayacağı bir bakan, altında sorumlulukları eşit paylaşan, elini taşın altına sokan partiler olsun. Zor kararları birlikte alalım. Doğru kararları birlikte alalım. Bu işin bütçesini birlikte yaratalım. Dünyadan parayı birlikte bulalım ama insanlarımızı her gece ölüme yatırmayalım. Şu Adıyaman’da bir tanesi Adıyaman milletvekiliydi kardeşi Kemal, benim Eczacı Odası Başkanı can arkadaşımdı. Hemen Valiliğin yakınında bir apartmanda 28 kişi öldü. Bir kardeş AK Partiliydi, bir kardeşin gönlü CHP’deydi. Bu deprem parti ayırmıyor. Bu deprem Kürt’e, Türk’e bakmıyor. Bu depremde insanların hangi mezhepten, hangi etnisiteden olduğu değil, hepsi canımız, hepsi kanımız. ‘Gel, bunu yap’ dedim. Bugüne kadar yapmadı.” “DEPREME KARŞI ÇOK BÜYÜK BİR SEFERBERLİK BAŞLATMALIYIZ” “Ümit ediyorum bu doğru kararı, bu cesur kararı, bu can kurtaracak kararı vermek için depremin yıl dönümünü beklemiş olsun. Adıyaman’ı beklemiş olsun. Yarın Sayın Erdoğan’dan bütün Türkiye’nin tarafsızlığı ve yetkinliği ile takdir edeceği birisini Depreme Hazırlık Bakanı olarak atamasını, bütün siyasi partilerden bakan yardımcıları almasını ve bu meseleyi hep beraber hızla çözüme kavuşturmamızı öneriyorum. Gazetecilere söylüyorum. Değerli basın emekçileri. Sizler en büyük acıyı kendi ailelerinizdeki kayıpları bir yana bırakıp bütün Türkiye’ye, dünyaya duyurdunuz. Bir daha böyle haberler geçmemek için Sayın Erdoğan yarın bu kürsüden, buradan Adıyaman’dan bunu söylemezse uçağa binmeden sorun. ‘Bunu yapacak mısınız’ deyin. Yapmayacaksa sebebini sorun. Biz CHP’li 413 belediye ile devletimizin emrine amadeyiz. Atanacak bakanımızın emrine amadeyiz. En yetkin kişiyi bakan yardımcısı görevlendireceğiz. Ne karar alırlarsa uygulayacağız ama Allah rızası için bir daha böyle bir büyük acı yaşanmasın. Şu anda depreme hazırlanmıyoruz. Deprem sonrası yasa, mateme, cenazeye, define hazırlanıyoruz. Depreme hazırlanmak yapı stokunu güçlendirerek, kentleri güçlendirerek, afet planlarını hazırlamanın yanında gerçekten tatbik edilebilecek OHAL durumlarına ilişkin her şeyi hazırlamakla olur ama biz önce kayıpları azaltmak için depreme karşı çok büyük bir seferberlik başlatmalıyız. Bunu bir kez daha buradan söylüyorum.” “1,5 MİLYON HİBE, 1,5 MİLYON KREDİYE ÇIKMALI” “Yine en büyük talep Adıyaman’da, bütün deprem bölgesinde; yerinde dönüşüm. Devlet 750 bin lira hibe veriyor, 750 bin lira da kredi veriyor. Kendi yerinde, kendi arsanda ya da pay sahibi olduğun arsada dönüşüm yapıyorsun. Türkiye’de bu yerinde dönüşümün yarısı Adıyaman’da yapılıyor. Bunda Sayın Adıyaman Valisinin ve Belediye Başkanımızın gayretli, uyumlu çalışmaları, Adıyaman’ın mahalle kültürü, kent kültürü var ama bu paralar inşaata yetmiyor artık. Tam iki katına çıkarılmalı. Yani 1,5 milyon hibe, 1,5 milyon krediye çıkmalı. Bu fiyatlarla bu evlerin bitmesi olanaklı değil deniliyor. Bu talebi de Adıyaman’dan tekrar ediyorum. Batıda bir hastaneye ihtiyacımız var. Uzman doktor ihtiyacı var. Yoğun bakım yetersizlikleri var ve birazdan bahsedeceğim, 2000 yılından beri burada bir devlet hastanesi sorunu var. 200 yataklı devlet hastanesini Abdurrahman Tutdere 2011’de ben milletvekili oldum, kendisi değildi bize hastane sorununu söyletirdi. İl Başkanı olarak arardı söylerdi. Abdurrahman Tutdere, milletvekili oldu dilinde tüy bitti 10 yıldır bunu söylüyor. Daha bitmedi, oysa depreme yetişmiş olsaydı, onu dinlemiş olsalardı yeni yapılmış sağlam bir hastane ne kadar can kurtaracak, ne kadar önemli bir katkı sağlayacaktı. 25 Aile Sağlığı Merkezimizin 21’i konteynerde. En az 9-10 bölümde randevu bulmak imkansız. Muayene için 15 güne varan sıralar var. Uzman doktor sıkıntısı büyük, yoğun bakım doluluk oranları yüksek. 103 okulumuz yıkıldı, 102 okulumuz ağır hasarlı. 42 metrekarelik konteynerlerde okulda öğrenciler sorun yaşıyorlar. Elbette çadır kentlerin içine okul uygulaması doğru bir iştir. Kutluyoruz ama artık okulların kalıcı ve sağlam binalara geçmesi gerekiyor.” “DEVLETİN YAPTIĞINI PARTİSİNİN YAPTIĞI İŞMİŞ GİBİ ANLATIYOR” “Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Bu esnaftan vergi almaya kalkışmak, konteyner kentlerden artık elektrik almaya kalkışmak… Güya konteyner kentlerden çıkmıyormuş elektrik ucuz diye. Elektrik bedava diye o konteynerde kalmayı kim ister? Eğer sırf elektrik parasına kalmaya düşünen varsa zaten devletin o kişiye başka bir yardım yapması lazım. Ama ‘Efendim konteyner kentlere artık saat takacağız.’ Sakın ha sakın böyle bir işe kalkışmayın. Bunu bir kez daha ısrarla söylüyorum. Ve maalesef biz yaptığımızı ettiğimizi belediye başkanım da bir an önce çıktı, saymanın, dökmenin peşinde değiliz. Ama Sayın Erdoğan, gittiği her yerde önünde prompter, tane tane iğneden ipliğe, devletin yaptığını sanki partisinin yaptığı işmiş gibi anlatıyor. Hadi bir şey demiyorum. Devletin başısın. Partinin de başısın. Sistem yanlış, bunu yapıyorsun ama şöyle bir cümle olur mu ya?” “BİR DAHA ‘CHP’Lİ BELEDİYELER DEPREM BÖLGESİNDE NE YAPTI’ DERSEN ÇOK AĞIR CEVAPLAR VERECEĞİM” “‘CHP’li belediyeler, deprem bölgesine el uzatmadı, taş üstüne taş koymadılar. Deprem bölgesine yardım yollamadılar’ diyor. Bu vicdansızlık, bu insafsızlık. Bakın, 9 bin 600 aracımız deprem bölgesinde görev yaptı. 28 bin 500 personelle buralardaydık. 11 ildeydik. 7 bin 200 TIR, 4 uçak, 6 gemi, 155 mobil mutfak, 163 ikram aracı, 18 mobil fırın, 3 milyon battaniye dağıttık. 266 bin ısıtıcı, 50 bin çadır, bin 810 konteyner. Sadece Adıyaman’da. Sayın Erdoğan, bir daha çıkıp ‘CHP’li belediyeler deprem bölgesinde ne yaptı’ dersen gerçekten ben bu günün şartlarına uygun, zaten siyasete girmiyorum, sadece deprem konuşuyorum ama gerçekten çok ağır cevaplar vereceğim. Adıyaman’ın gözünün içine baka baka soruyorum. Yarın Adıyamanlıların gözünün içine bak ve ‘Bunları CHP yaptı mı yapmadı mı’ diye sor. 873 aracımız gelmiş buraya. Bin 818 personel. 834 insani yardım taşıyan kamyon, TIR Adıyaman’a gelmiş. 10 mobil mutfak kurmuşuz. 10 ikram aracı. 343 bin 494 battaniye, 31 bin 363 ısıtıcı, 2 bin 593 çadır, 195 konteyner, 207 bir partide, bin 100 bir partide jeneratör, 181 mobil tuvalet ve duş, 402 bin 793 hijyen paketi gelmiş Adıyaman’a. Sor Adıyamanlılara. ‘Bunlar geldi mi’ diye. Meydana sor, de ki ‘Abdurrahman Tutdere’nin elinden çadır alanlar, battaniye alanlar, ısıtıcı alanlar el kaldırsın’ de. Buraya kurulan mobil mutfaktan Aydın Büyükşehir ilk geldi. Sonra Mersin Büyükşehir geldi. Mutfak kurdular.” “SAKIN HA YALANLA SİYASET YAPMA” “Sor yarın, ‘CHP’li belediyeden üç kap sıcak yemek yiyen var mı?’ de, el kaldırsınlar. Sormuyorsan, bu yalanları atma. Ben yapmıyorum deprem üzerinden siyaset, sen sakın ha sakın ha yalanla siyaset yapma, gerçekten üzülüyoruz. ‘Üç konteyner kent inşa etti CHP’li belediyeler’ diyor. Bu yüzden ve ayrıca belki şunu düşünebilirsiniz. Hani çorbayı, battaniyeyi, TIR’ı, yardımı, konteyneri geçici görüyor. ‘Kalıcı ne yaptınız?’ diyor. Bakın, Türkiye Belediyeler Birliği’nden Adıyaman’a 17 araç, 500 çöp konteyneri. İzmir Büyükşehir’den iki konteyner kent. Mersin Büyükşehir’den, Adıyaman’a kurulan 670 ailelik konteyner kentin 100 konteyneri bizden. Mersin Büyükşehir MESKİ, Adıyaman Merkez, Tut, Gölbaşı, Pınarbaşı, Harmanlı’nın içme suyu şebekelerinin alt yapısını onardı. Adıyaman’ın doğalgaz hatlarında bakım, onarım ve gaz verme işlemini, İstanbul Büyükşehir’in iştiraki İGDAŞ üstlendi. Gaz verme işlemini gaz gelene kadar sürdürdü. Hala eli sistemin üzerinde. İzmit Belediyemiz kurduğu sağlık konteyneri ile çok sayıda hastanınn tedavisini üstlendi. Eskişehir Büyükşehir, Adıyaman Gölbaşı’ndaki çadır ve konteyner kentlerin tüm alt yapılarını üstlendi. Adıyaman Deprem Şehitliği’nin tüm peyzaj işlemlerini Tarsus Belediyemiz yaptı. Başkan söyledi, İstanbul Büyükşehir projesini çizdi, bugün şehitliğimizde onun da sözünü verdik. O şehitlikte kaybettiğimiz 4 binin üzerinde şehit yatıyor. Gelecek sene her birinin isminin de yazacağı yepyeni bir anıt mezarlık şeklinde bütün şehir mezarlığını İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yerine getirecek. Osmangazi Belediyemiz çocuk oyun alanları, çöp konteynerleri, hayvan barınağı yaptı, malzemelerini sağladı. İstanbul Büyükşehir deprem şehitliği anıtını yapıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi 30 bin metrekarelik alana Atatürk Parkı yapacak. Ve daha bunun yanında onlarca proje yürüyor. Başkan’ın ikili ilişkileriyle, temaslarıyla fevkalade önemli işler yapılıyor.” “ACILARIN ÜZERİNE GÜZEL GÜNLERE DÖNMENİN VAKTİ GELDİ” “Bugün de 1989’da Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile Adıyaman’ı aldığımızda yaptığımız bu park ve yıkılan evlendirme dairesinin yerine 20 bin metrekarelik bu alanda, 2 bin metrekareye bir nikah salonu ve çok amaçlı bir salon yapacağız. Bu parka bir amfi tiyatro yapacağız. Burası bittiğinde Adıyaman’ın yeniden göz bebeği olacak. Burada binlerce Adıyamanlı mutlu bir hayat için en güzel günlerini yaşadı, ‘evet’ dedi. Ama depremden sonra bu alan çadırlarla doluydu. Büyük acılara, yakınlarını kaybetmişlere ev sahipliği yaptı. Bu acıların üstüne o güzel günlere geri dönmenin vakti geldiği için yine Adıyaman’ın o çok önem verdiği nikah salonunu Cemil Başkanımız hızlı bir şekilde inşaatını yapacak. Biraz önce Başkanımın söylediği gibi hep birlikte gelip açılışını yapacağız. 31 Mart günü için bir belediye başkan adayına ihtiyacımız vardı. Seçimler yapılacak, aday göstereceğiz. Bu kente milletvekillerini yolladım, Parti Meclisi üyelerimizi yolladım. ‘Bir dolaşın, rapor tutun, tebdili kıyafet gezin. Raporu bize getirin’ dedik. Gittiler döndüler. Gelen raporu incelediğimizde Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Gökan Zeybek ile aynı şeyi düşünmüşüz. ‘Ankete bile gerek yok, Adıyaman kararını vermiş’ dedik. Yıllardır Adıyaman’ın ve ilçelerinin, Türkiye’deki tüm Adıyamanlıların derdiyle dertlenen, tasasıyla tasalanan, ihtiyaçları giderilsin diye çırpınan, Meclis’te tüm sorunları dile getiren, Adıyaman’a hizmet gelsin diye kendini parçalayan, deprem gecesi kendi yakınları; abisinin çocukları, yeğenleri, eşi, küçücük bebeği 5 yaşında, enkaz altındayken o bütün Adıyaman’ın enkazlarını gezen, enkaz altındaki altıncı gün üç şehidini elleriyle enkazdan çıkaran, köyüne defneden, taziyeye bile beklemeden enkazların başına koşan Adıyaman’ın bir evladını Adıyaman ta geçen sene aralık ayında bağrına basmış, kararını vermiş, artık ona sorunları söyleme değil sorunları çözme vazifesini vermeye karar vermişti. Anket bile yapmadan Abdurrahman Tutdere’yi aday gösterdik. Burası Adıyaman. Yarın buraya gelecek Sayın Erdoğan. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 70’e yakın oy aldı Adıyaman’dan. O Adıyaman’dan, o Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir yıl bile geçmeden bu kez Abdurrahman Tutdere her iki kişiden birinin oyunu aldı. O sorumlulukla oturduğu koltuğunda uyku uyumak dışında sizin için çırpınıyor ve kısa birkaç saat evinde uyku için geçirdiği zaman dışında ya o masanın başında telefonda belediye başkanlarımızla, bizlerle, kamu kurumlarının yetkilileri ile konuşuyor, ya sokaklarda sizin aranızda koşturuyor. Biz ona güveniyoruz. Sizin kadar güveniyoruz. Biz onu seviyoruz. Bundan sonra da Adıyaman’da yaşayan herkese en yürekten hizmetleri yapacağına, en iyi hizmetleri yapacağına, Adıyaman siyasi tarihinde unutulmaz bir isim olarak yer alacağına yürekten inanıyorum. Şu an 28’inci dönemdeyiz; 27’nci dönem Cumhuriyet Halk Partisi grubunun bir kısmı yine milletvekili oldu, bir kısmı değil. Her birisine yürekten teşekkür ediyorum. O günlerde milletvekillerini bir gün içinde bölgeye koordine edip, görevlendiren üç Grup Başkanvekili’ydik, Genel Başkanımız da Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın Engin Altay’a ve bugün burada bizimle birlikte olan Sayın Engin Özkoç’a deprem bölgesi için o gün ortaya koydukları emekler için bir kez daha teşekkür ediyorum. Kötü günlerde birlikte olduk. Bundan sonra iyi günlerde görüşelim.” “KALICI ALTYAPI YAZ SONUNDA TAMAMLANACAK” “Hızla konutların tamamlanacağını, Sayın Vali ifade etti Adıyaman için. Sabah kendisini ziyaret ettim. Teşekkür ediyorum ev sahipliği için. Ağustos ayı gibi burada inşaatların sona erebileceğini söyledi. Ümit ediyorum. Sayın Erdoğan’ın verdiği sözden 2,5 yıl ileridir ama gerçekçidir. Konutların bitmesini bekliyorum. Bir yandan tabii ki toz, toprak her yerde altyapı çalışmaları var ama temiz, kalıcı bir altyapı için Adıyamanlılara bu yaz sonuna kadar biraz daha sabır diliyorum. Bu zor günler geçecek. Güzel günlerde birlikte olacağız. Nasıl siz Adıyaman’ı ‘Artık bu yönetenler değil bizim Abdurrahman evladımız yönetsin’ dediniz, şimdi de adı anılınca memnuniyetle alkışlıyorsunuz. Ümit ediyoruz Türkiye’nin de çilesi sona erecek. Bu ülkeyi hakkaniyetle, liyakatli yöneticiler yönetecek insan ayırmadan, kimseyi ayırmadan. Türkiye’yi vatan evlatlarını ayırmadan, kayırmadan kucaklayacak bir irade yönetecek. Yolsuzluklar yerine, israf yerine, tutumluluk ve hizmet gelecek. Abdurrahman Tutdere nasıl Adıyaman’ın yüzünü güldürüyorsa, Türkiye’nin de yüzünü Cumhuriyet Halk Partisi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi güldürecek. Ben hepinizi bir kez daha sevgiyle kucaklıyorum. Tüm Cumhuriyet Halk Partililer adına bir kez daha yasınızı, acınızı paylaşıyorum. Bundan sonra güzel günlerde görüşmeyi ümit ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun.”

Özgür Özel: Bu yolda dönenler oldu bir de Suat Toktaş gibi direnenler Haber

Özgür Özel: Bu yolda dönenler oldu bir de Suat Toktaş gibi direnenler

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV Muhabiri Şeyma Paşayiğit'e konuştu. CHP Lideri Özgür Özel, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın tutuklanması başta olmak üzere, iktidarın muhalif basına yönelik baskılarına tepki gösterdi ve destek çağrısında bulundu. Özel, gazetecilerin halkın gözü kulağı olduğunu vurgulayarak, Suat Toktaş'ın tutuklanmasının haber alma hakkına saldırı olduğunu belirtti. "Suat Toktaş'ı alıp da cezaevine koyunca, toplumun gözünü, kulağını cezaevine koyuyorsunuz" diyen Özel, bu tutuklamanın, halkın gerçekleri öğrenmesinden korkan bir iktidarın tavrı olduğunu savundu. Özgür Özel, şu sözlerle Toktaş'ın dik duruşuna dikkat çekti: Onun yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden gözdağı veriyorsunuz ve diyorsunuz ki bu halk bu millete doğruları söyler, sen merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatin peşine düşersen senin yerin Silivri'dir.Suat Toktaş bunlara bundan korkmadığı için daha önce çünkü bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu.Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler" Halk TV'ye gösterilen dayanışmadan memnun olduğunu belirten Özel, "Halk, Halk TV'yi kendisinin duyması gerekenleri kendine duyan, görmesi gerekenleri gösteren bir yayın kuruluşu olarak görüyor" dedi. Özel, Halk TV'ye sahip çıkmanın sadece CHP'nin değil, tüm muhalefetin ve halkın görevi olduğunu vurguladı ve "Halk TV'yi yalnızlaştırırsanız, tam da iktidarın istediği şeyi yapmış olursunuz" uyarısında bulundu. Özel, Halk TV'ye yapılan saldırıyı kendisine, partisine ve tüm muhalefete yapılmış saydığını da sözlerine ekledi. "ERKEN SEÇİM İÇİN HER ŞEYİ YAPACAĞIZ" İktidarın ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan sürdürülebilirliğinin kalmadığını savunan Özel, erken seçim çağrısını yineledi. "Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz millet ne diyor diye" diyen Özel, iktidarın meşruiyetini kaybettiğini de sözlerine ekledi. "TOKTAŞ'I YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ" Özel , Suat Toktaş'ı cezaevinde ziyaret edeceğini belirterek, "Suat Toktaş'ı orada yalnız bırakmayacağız" dedi. Özgür Özgür şunları dile getirdi: Meslek sahibi insanlar. Herkesin farklı farklı meslekleri var ama bir gazeteciye yapılan iş, o gazetecinin kendisine yapılmıyor. Gazetecilik mesleğinin farkı bu. Çünkü gazeteci halkın sokaktaki gözü, sokaktaki kulağı. Halk bir şeyi duyacaksa bunu gazeteci duyarsa duyacak. Halk bir şeyi görecekse gazeteci görürse görecek. Gazeteci sayesinde haberdar oluyoruz. Yani bugün Suat Toktaş'ı alıp da cezaevine koyunca işte iki kız çocuk babası, bir işinde gücünde olan herhangi birisini cezaevine koymaktan farklı olarak toplumun gözünü, kulağını cezaevine koyuyorsunuz ve haber alma hakkına saldırıyor, oluyorsunuz. Onun ve onun başkanlığındaki, onun yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden göz dağı veriyor sunuz ve diyorsunuz ki bu halk bu millete doğruları söyler, sen merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatin peşine düşersen senin yerin Silivri'dir. Suat Toktaş bunlara bundan korkmadığı için daha önce çünkü bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu. Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler oldu. Suat Toktaş Türkiye'nin en büyük haber kanallarında yöneticilik yapmış, Cumhuriyet Halk Partisi'nin grubunda grup başkan danışmanlığı görevini yapmış ve Halk TV'den çok daha konforlu alanlarda, çok daha yüksek maaşlarla çalışabilecekken o deneyimi, tecrübesiyle mesleğinin doruk noktasında bu mücadeleye halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya dahil olmuş biri. Memnun olduğumuz taraf bir büyük dayanışma gösterildi ve gösterilen bu büyük dayanışma belki beş gazeteci arkadaşımızın beşinin de tutuklanmasının önüne geçti. Halk, Halk TV'ye sahip çıktı çünkü halk Halk TV'yi bir televizyon kanalı olarak görmüyor. Halk TV'yi kendisinin duyması gerekenleri kendine duyan, görmesi gerekenleri gösteren, hakikatin bekçisi, adaletin takipçisi bir yayın kuruluşu olarak görüyor. Halk TV olmazsa o halden bitandan haberim olmaz. Halk TV olmazsa sadece ben Tayyip Erdoğan'ın gör dediklerini görüyorum, duy dediklerini duyarım ve gerçek bir vatandaş olarak kanattimin oluşması ancak Halk TV sayesinde olur diyor. Tabii burada dayanışma gösteren Tele1, kurumsal olarak Tele1, Sözcü TV'ye, diğer muhalif kanallara teşekkür etmek gerekiyor. Burada önemli olan şu: biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurumsal olarak Halk TV'ye sahip çıkıyoruz ama bunun sadece CHP'nin üzerinde kalmaması lazım. Dün gördüm, Bolu'ya gittim, geldim tazminler için dört saat Halk TV izledim yolda ve bir yandan açıktı ve devamlı gözümüzün önündeydi. Orada gösterilen hem kendi örgütümüzün tavrından çok memnunum İstanbul'da, hem diğer partilerin, muhalefet partilerinin tavırlarından, açıklamaları son derece kıymetli. Burada düşünecek hata şu: Halk TV'yi yalnızlaştırırsanız tam da ülkeyi yönetenlerin hepinizi susturmaya, sindirmeye çalışanların istediği şu; Ben teker teker saldırayım. Canı yanan istediği kadar bağırır. Nasılsa ben onları parça parça sindiririm. Burada Halk TV'ye yapılanı ben özgür Özel olarak ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı ve son seçimlerin 1. partisinin Ocak 2025'in 1. partisinin genel başkanlığını kendimize yapılmış sayıyoruz. Ben özgür Özel şahsen de kendime yapılmış sayıyorum. Kurumsal olarak da kendimize yapılmış sayıyoruz. Bütün Cumhuriyet Halk Partililer 1 milyon 600 bin kişi, oy veren 17,5 milyon insan kendimize yapılmış sayıyoruz. Ve bizim dışımızda da bu iktidarın düdüğünü öttürme yen, bu iktidarın arkasına dizilmeyen, onun vagonu olmayan kim varsa bu yapılan onun şahsına karşı da, kurumuna karşı da yapılmıştır. Böyle bir sahip çıkmaya ihtiyaç var. Tabii özellikle en büyük tehlike de şu: Bir arada durması gerekenlerin çatlak ses çıkarması, aradan bir tutulanın çekilmesi bile koca bir duvarı sallar. Biz iktidarın ördüğü korku duvarını yıkmaya uğraşırken, dayanışma duvarının içinde çatlak sese, olmadık hareketlere ihtiyaç yok. Ve gün kayıtsız, şartsız, amasız, fakat sık haksızlığa karşı hep birlikte olma günü, haksızlığa uğrayan Zafer Partisi ise Zafer Partisi'nde olacağız. İYİ Parti ise iyi partide olacağız, Halk TV ise Halk TV'de olacağız. DEM Parti'ye bir haksızlık yapıyorsa DEM Parti'ye destek vereceğiz. Muhalefette ya öyle ama benim onunla yan yana gelmem mümkün değil. Siyasi görüş farklılığı, biz umut Özel ile çok farklı şeyler düşünüyor olabiliriz ama onun dışarıda olmadığı her gün Türkiye'nin kaybettiği bir gündür. En aykırı fikirlerin en özgürce söylenmesi, şiddet çağırmadan sonra her türlü protesto, her türlü yani insanların canına, kamu düzenine kast etmeyen her türlü tepki, protesto meşrudur. Bugün yapılmaya çalışılan insanların tepki vermesine engel olmaktır. Şunu da sakın hiçbir süreci birbirinden bağımsız görmeyelim. Yarın Ekrem İmamoğlu'nun ifade verecek olması. Geçen hafta gençlik kolları genel başkanımıza işte imza zorunluluğu getirildiği adli kontrol uygulaması, onun hemen öncesinde Ümit Özdağ'ın tutuklanması, onun öncesinde birçok kuruma baskı, teğmenler ilgili soruşturma bugün yarın açıklanacak ve korkarız orada büyük bir yanlış yapacaklar. Ama teğmenlerle ilgili alınmak istenen karar ihraç kararı, Halk TV'ye yapılanlar, hepsi bir bütün. Hiçbiri birbirinden ayrı değil çünkü bu iktidar yönetemiyor, ülkede büyük krizler var ve buna karşı olası ayak kalkmaları sindirmeye çalışıyor. Geçen hafta gazetecilerin düzelttiyorum, sanatçıların yöneticilerinin, Ayşe Barım'un tutuklanması, sanatçıların ifadeye çağrılması ve bunun 12 yıl önce Gezi'ye gitmek üzerinden yapılması insanlara çok daha kötü günler geliyor. Susun, sinin, evinizde oturun, dışarı çıkarsanız devlet sizi 12 yıl sonra gelir bulur diyor. Bu korkuya teslim olmamak lazım. İşte bu korkuya teslim olursak Tayyip Erdoğan kazanacak. Bu korkuya teslim olmaz, bu korkuya inat, cesaret gösterirsek dizleri tir tir titriyor onların. Ayakta duracak hali kalmadı bugünkü iktidarın. Ekonomik açıdan da öyle, sosyal açıdan da öyle, siyasi açıdan da öyle iktidarın sürdürülebilirliği kalmadı. Bunun için bir ve beraber olmakta, bütün muhalefetin birlikte olmasında, omuz omuza olmakta, ayakta olmakta bir de çağrıldığı yere koşarak gitmekte fayda var. Ben Halk TV'nin önüne üç şehirde giden herkesin alnından öpüyorum. Bu ülkenin yarınlarının teminatı olduklarını alnından öpüyorum. Kim nere olması gerekiyor da orada olsun. Yarın biliyorsunuz Ekrem İmamoğlu'nun ifadeye çağrıldı Ekrem İmamoğlu Trabzon doğumlu veya Trabzonlu bir belediye başkanı olarak Hasan Amca'nın oğlu Ekrem Bey olarak değil, bütün İstanbul'un çalmadan, çırpmadan, israf etmeden, hakkaniyetle bu şehri yönet diye emanet ettiği o şehrin emin insanını ifadeye çağrılıyor. Yarın ifadeye çağrılan İstanbul'un ta kendisidir. Başta Cumhuriyet Halk Partililerdir ama bütün demokratlardır. Ekrem İmamoğlu'na oy veren, gelecekte oy vermeyi düşünen ya da ona yapılan haksızlığı kendine yapılmış olarak hisseden herkes bu ülkenin geleceğinin teminatıdır. O yüzden ben İstanbul'u yarın ifade vermeye çağırıyorum. Cumhuriyet Halk Partilileri ifade vermeye çağırıyorum, ifade vermeye davet ediyorum. Bu arada biz gazetecilerin, televizyonların sahiplerinin kim olduğundan ilgilenmeyiz. Öyle olması gerekir ama öyle bir sürecin içindeyiz ki yapılan baskılar, para cezaları, üzerlerine yapılan her türlü baskı sizi susturabilmek için kanalların sahiplerinin de üzerine giden bir süreç var. Herkes döndü, beş kişi almışlar genel yayın yöneticisinden haber müdürüne kadar Cafer Mahiroğlu ne yapacak diye baktı. Cafer Mahiroğlu'nun süreçteki hem kurumuna hem çalışanlarına sahip çıkan ve meydan okuyan tavrı böyle bir süreç olduğu için, yoksa patronun ne dediğinden değil, biz o patronun ne kadar adil, ne kadar iyi yönettiğinden, çalışanların hakkına ne kadar verdiğinden bakarız Yönettiğinden, çalışanına hakkına ne kadar verdiğinden bakarız. Ama bu süreçte herkes döndü, Cafer Mairoğlu ne yapacak diye baktı. Önemli bir cesaret gösterdi, önemli bir sahip çıkışta bulundu. Ve teslim olmayacağını, mücadele edeceğini söyledi. Tarihte bu cümlelerinde çok önemli bir yeri var. Hiç duymamamız gereken cümleler duyuyoruz bir de. O cümleleri de sahipleri açısından tarihe çok kara lekeler bırakıyorlar. O kara lekeleri ben hani not ediyoruz demeyeceğim, millet vicdanına not ediyor. Böyle günde dayanışma dışında bir şeyin mızıldamanın bile iktidara yaradığı bir süreçteyiz. O yüzden bir kez daha herkese çağrım. Mızıldamaya bile gerek yok. Sessiz kalmak bile, susmak bile hatta iktidara güç vermektir. Sahip çıkma zamanıdır. Bugün hep beraber, her birimizin birbirine sahip çıkma zamanıdır. Böyle bir anlayışla yaklaşıyoruz meseleye. Biz buna karşı daha önce de söyledim ayrı ayrı küçük küçük tepkiler, mitingler bugüne kadar yapılması gereken birçok şey yapıldı, bundan sonra da yapılır. Ama biz bunun bir süreç olduğunu, iktidardan düşmekte olan, milletin önce gönlünden düşen, sonra gözünden düşen iktidarın koltuğuna tutunabilmek için hukuksuzluğa, bir hukuk katliamını ve hem yargıyı hem kolluk kuvvetlerini kendi aparatı olarak kullanıp bir korku yayarak iktidarda kalmaya niyetlendiğini ve bunun sürecinin yürüttüğünün farkındayız. Her gün on bir adım atıyor ve sertleşerek gidiyorlar. Buradan sonra buna karşı bizim yeni bir süreç tarif etmemiz gerekiyordu. Ben partinin bütün seçilmişleriyle davet ettiğimiz toplantılarda defalarca da fikirlerini alarak ve partinin yönetim organlarını çalıştırarak bir süreç hazırladık. Salı günü başlıyoruz dedik, başladık. Biz bir kez şunu demiştik. 31 Mart'ın mesajı sarı karttır. Anlamazsanız millet size kırmızı kartı gösterir dedik. Memleketi anlamadılar. İşçiyi anlamadılar. Çiftçiyi anlamadılar, memuru anlamadılar. Ve biz bu sürecin sonunda artık erken seçim kaçınılmaz olduğunu söyledik ve bu millet size kırmızı kart gösterecek dedik. Kırmızı kartın anlamı nedir? Kırmızı kartı ilk kez İngiltere'de bir hakem yabancı bir oyuncu dil bilmediği için söylediğini anlamadığı için kullandı. Laf anlamına göre gösterilir. Laf anlamıyorlar. Bu millet açız dedi, anlamadılar. İşsiziz dedi, anlamadılar. Bu fiyata bu ürün ekilmez, dikilemez, zarar ediyoruz dedi, anlamadılar. Bu maaşla geçim olmaz dedi, anlamadılar. Şimdi ona artık milletin kırmızı kartı gösterme zamanı geldi. Kırmızı kartı nerede gösterecek bu millet? Elbette sandıkta gösterecek. Biz Kasım 2025'i Erdoğan'ın girmek istediği bir seçim olacak, çünkü erken seçim olursa girebiliyor. Son tarih olarak söylemiştik. Şimdi bu yaşananlardan sonra 2025'te bu sandık bu milletin önüne gelecek. Gelmesi için biz üzerimize düşen her şeyi yapacağız. Bunun için tüm hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Çok hızlandırdık. Sandık görevlisinden onun eğitimine, afişten broşürden pankarta partinin sloganlarına, parti programından hükümet iktidar programına ve elbette adayına kadar biz bu sürecin en hazır unsuru olarak çıkıp bu iktidarı seçime zorlayacağız. Bunun için hazır önce başlıyoruz dedik. Şimdi hazırlanıyoruz ve uzun olmayan bir süreçte bu milletin önüne o sandığın gelmesi için bizim ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız. Göreceksiniz o sandık gelecek, gelmezse onlar o sandığı kaçırırlar varsa biz bu milletin önüne bu senenin içinde bir sandık koyup ne diyorsunuz bakalım diyeceğiz ve göreceğiz. Bu iktidarın ayakta durabilecek gücü var mı yok mu? Erken seçim için her şeyi yapacağız. Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz. Millet ne diyor diye Meşruiyetin tanımı; bir adil bir seçim yapmaktır. İki seçimden sonra hukuka uygun yönetmektir. Seçimler yapıldı. Tüm itirazlar sonuçta seçilmiş bir iktidar var. Ama eğer hukuka uygun yönetmiyorsanız meşruiyetin yoktur. Bu bütün dünyada demokrasiye inanan herkesin meşruiyet tanımında vardır. Doğru, adil, serbest bir seçim ve ardından hukuka uygun yönetim. Seçimlerden sonra aldıkları güçle bu kadar hukuksuzluğu yapanların meşruiyetleri kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneten iktidarı ve başındaki cumhurbaşkanı sandıkta aldığı meşruiyetti yönet. (Umutlu musunuz sorusuna yanıt) Ben bir baba olarak da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün koltuğunda oturan partinin genel başkanı olarak da umutsuz olmaya hakkım yok. Ben umudumu kaybedersem, bu ülkeye diz çöktürüyorlar. Cumhuriyet Halk Partililer umutlarını kaybetme lüksüne sahip değillerdir. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, kendi kişisel siyasi hesabını ülkenin menfaatinin önüne koymaz. O yüzden biz sorumluluk alacağımız gün sorumluluk alırız, fedakarlık yapacağımız gün fedakarlık yaparız. Bizim korkma gibi bir lüksümüz yoktur. Korkmayanların partisidir. Korkanlar manda diyorlardı. Korkanlar himaye diyorlardı. Korkanlar "Ne oldu canım işte, işgal güçleriyle anlaşalım" diyorlardı. Biz "Korkma çocuk, geldikleri gibi gidecekler" diyenin kurduğu partiyiz. Bize diyorlar ya 150 yıldır biz bunlarla karşı karşıyayız. Evet, 150 yıldır biz bu zihniyetle, ülkeyi bugün yöneten zihniyetle karşı karşıyayız. Çünkü biz Birinci Meşrutiyeti savunurken onlar kralın yetkilerinin, padişahın yetkilerinin paylaşılmamasını savunuyorlardı. 33 yıl onlar Meclisi Mebusan'ı kapalı tuttular. Biz açılsın diye mücadele edenleriz. Biz İkinci Meşrutiyetçileriz. Biz, Kuvayı Milliyecileriz. Onlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı İngilizlerin bildirisini, tutuklama kararını, İngiliz uçaklarından attıran iskiliple Atıf Hoca'nın tarafında olanlar onlar. Biz bunlarla hep karşı karşıyayız. Biz İstanbul Boğazında Amerikan filosunu denize dökerken bunlar filoya karşı dönüp namaz kılan adamlar bunlar. O kadar karşı karşıyayız. Ve biz bütün bu tarihsel çelişkilerimize rağmen onlara oy veren insanlara saygımızdan ve o insanlara hürmetten demokrasinin, ağır aksak işleyen demokrasinin, işlevsizleştirilmiş Meclisin, hukukun ayaklar altına alınmasının yaşandığı bir ülkede önemli bir mücadeleyi verdik ve kutuplaşmadan uzak durarak gündemi saptırmaya çalışan, kutuplaştırıcı kavgalardan uzak durarak bu ülkenin gerçek sorunlarını onlara rağmen milletle konuştuk. Ve bunun karşılığında, bunun karşılığında millet bize 31 Mart'ta çok tarihi bir zafer yaşattı. O gece dedik ki burada, bu bir zaferdir ama bunu bir zafer gibi değil bir görev gibi üstümüze alıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyetini yeniden kurtarıp Cumhuriyeti yeniden kuracağız. Şimdi tam o sürecin içindeyiz. O yüzden bu partinin lugatında, burada, bu partide birçok sözlük vardır. Ama o sözlüklerde korku kelimesi yoktur. Sinmek yoktur. Bu partinin lugatında umutsuzluk olamaz. Umutunu kaybetmeyenlerin, korkmayanların, günü geldiğinde yola çıkanların, o yolda başına ne gelir diye endişe etmeyenlerin partisiyiz biz Ve o yüz yıl önceki kararlılıkla bu ülkeyi bir kere daha kurtaracağız. Çünkü bu ülke hukuk devleti olarak kurulmuştur. Şu anda hukukun ayaklar altına alındığı bir başsavcı eliyle büyük siyasi operasyonun aparatı olarak kullandığı bir süreçteyiz. O yüzden hukuk devleti işgal altındadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuksuzluklarla işgal altındadır. Yüz yıl önce işgale nasıl direndiysek bugün de öyle direnceğiz. Yüz yıl önce nasıl bu ülkeyi kurtardık ve Cumhuriyeti ve demokrasiyi kurduysak, bir daha kuracağız. Onun için benim kendi çocuğum adına da Türkiye Cumhuriyetinin hangi siyasi partiye mensup annenin babanın çocukları olursa olsun bütün evlatlarımız adına da umudum çok yüksek. Onlar bundan 10 yıl sonra mesela Avrupa Birliği üyesi bir ülkede yaşayacaklar. Ellerindeki pasaportla bütün dünyayı dolaşabiliyor olacaklar. Mahkemelere güven bugünkü gibi yüzde 18 değil yüzde 65, yüzde 90 olacak. O gün Türkiye Cumhuriyetinin parası pul olmayacak. Pasaportu da böyle bakıp da önüne atılan bir pasaport değil de görünce pasaport memurunun karşısındaki pasaport onun bir kendine geldiği bir pasaport olacak Öyle bu ülkeyi itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve bu ülkenin tüm kurumlarını işlevsizleştiren bütün yetkileri bir elde alan bir otokrasiden gerçek bir demokrasiye hep birlikte tekrar geçiş yapacağız. 10 yıl sonra paranın bugünden 10 kat değerli olduğu, özgürlüklerin 10 kat fazla olduğu, bir tek yasakın yasak olduğu bir ülke olacak. Tek yasaklarımız olacak, o da yasaklar. Yasakları yasaklayacağımız iktidar yürüyüşümüzü geçen Salı günü başlattık. Bu yürüyüşe başta bütün gençler, tüm vatandaşlarımızı davet ediyorum. Ayrıca da Cumhuriyet Halk Partisi o çağrımızdan sonra online üyelik noktasında başta gençler 10-11 kat günlük bir artış var. Tüm gençleri hem Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya hem de arkadaşlarını, eşlerini, dostlarını, annelerini, babalarını Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya davet ediyorum. Çünkü onlar benim veremeyeceğim bir kararı verecekler. Benim kullanamayacağım bir yetkiyi kullanacaklar. Cumhuriyet Halk Partisi'nde en üst makam genel başkanlık değildir. Onlar gelir geçer. En üst makam parti üyeliğidir. Onlar Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanının kim olduğuna karar verecekler. Onun için bütün vatandaşlarımızı, bilhassa gençleri ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya davet ediyorum. Sabah erken saatlerde Ayşe Hanımla konuştum. Suat Bey'in eşi. Çocukları sordum. Suat Bey'le mutlaka ümit ediyorum itirazla çözülecektir ama uzar ise ben de gideceğim, ziyaret edeceğim. Çok yakın dostum çok namuslu bir gazeteci, çok siyasi meselelere yaklaşırlarken bile gazetecilik etiğine çok dikkat eden bir gazetecidir. Onun olduğu yerde yanlış olmaz, onun olduğu yerde yalan olmaz. Dünyanın en doğru insanlarından biri, dünyanın en yamuk yumuk en berbat hukuk sistemi içeri tıkıyor. Hakikati hapsedemeyecekler. Suat Toktaş'ı orada yalnız bırakmayacağız. Ailesiyle ve halk TV ailesiyle en derin dayanışma duygularımızı ifade etmek istiyorum.

Özgür Özel'den Barış Pehlivan'ın gözaltına alınmasına tepki Haber

Özgür Özel'den Barış Pehlivan'ın gözaltına alınmasına tepki

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun adını verdiği bilirkişiye cevap hakkı tanıdığı telefon görüşmesi nedeniyle gazeteci Barış Pehlivan ve Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker gözaltına alındı. Serhan Asker Ankara'da Barış Pehlivan ise İstanbul'da gözaltına alındı. Gözaltıların ardından CHP Genel Başkanı Özgül Özel Halk TV canlı yayınına bağlanarak açıklamalarda bulundu. Özgür Özel şunları söyledi: "Bütün Halk TV ailesine geçmiş olsun demek istiyorum. Çok üzüldük ve yakından takip ediyoruz süreci. Fevkalade bir yanlışın içindeler yine. Bugün grup toplantımızda çizdiğimiz Türkiye tablosundan farklı bir şey değil. Her iki Barış kardeşimin de cezaevi günlerine tanıklık etmiş birisi olarak bir haberi doğrulatmak için en kadar çaba sarf ettiklerini. Bir haberi yazdıklarında altına isimlerini koymak için meslek ahlaki açısından ne kadar titiz olduklarını bilen birisiyim. Halk TV'den arandığını bilen ismi, cismi belli birisi ile yapılan bir görüşme, bir anda gündeme bomba gibi düşmüş olan birisinin görüşülmesi sesinin duyulması, sorulara cevap verilmesi kadar... Yoksa kişi diyebilir ki ben bu sorulara cevap vermek istemiyorum, görüşmek istemiyorum. Sonradan gözaltına alınmaları fevkalade rahatsız edici, basın özgürlüğü açısından kabul edilemez bir süre. Hukukçu arkadaşları görevlendirdik. Ama daha kötü bir sürece evrilmemesi için en yakından takip edeceğiz biz de. Daha önce de söyledik, geçen hafta İstanbul'daki partinin tüm seçilmişleriyle yaptığımız görüşmelerin sonucunda, bir miting değil ama içinde mitinglerin de olacağı eylem değil ama içinde eylemlerin de olacağı, güçlü bir süreci tarif etmek üzere bir araya geldik. Bir yandan da sandıklara hazırlayacağımız, sandık eğitimlerini vereceğimiz, propaganda malzemelerini hızla hazır hale getireceğimiz, dahası hükümet programını yazacağımız 2025 yılında sandığı bu milletin önüne getirmek için her şeyi yapacağımız bir süreçteyiz. "GÜCÜ BİRBİRİMİZDEN ALABİLİRİZ" Tabi burada sandığı milletin önüne getirmeyenlere, diyecek bir sözümüz, bizim de atacağımız adımlar var. Onlar sandıktan ne kadar kaçarlar bilmiyoruz, biz bir genel seçim istiyoruz ama seçmenin genelinin de oy kullanacağı ve milletin sandıkta son sözünü söylemeden önce bir kez daha son sözünü söyleyeceği ve bu meşruiyetin iktidar tarafından tamamen tartışmalı olan bu meşruiyet alanının bir kez daha millet eliyle gözler önüne serileceği bir süreci de planlamak durumundayız. Ya bu sandığı milletin önüne getirecekler ya da CHP bu milletin önüne bir sandık getirecek ve diyecek ki sözünü sen söyle. Benim halkımıza bir sözüm var. 47 yıl bu parti birinci parti olamamış bir kere seçmene of dememişim ben ve biz. Hep kusuru kendimde aramış partisinde aramış, seçmene öf demenin yanlış olduğunu düşünmüşüm. Seçmene umut olmak için ne yapıyorsunuz demiştiniz, Mayıs ayının başından beri atanmayan öğretmenlerle başladı, ne fıstık üreticisi kaldı, ne çay kaldı, ne pamuk ne zeytin kaldı, ne Çukurova'sı kaldı. Hem üreticiler hem emekliler, asgari ücretliler için meydan meydan mitingler organize ediyoruz. Ama insanların artık sel olup bu sokaklara akması lazım, onlar bizi sindirmeye çalışıyorlar, oysa ki biz gücü birbirimizden alabiliriz. Sayın Bahçeli, çıkmış diyor ki: Efendim 15 Temmuz'da ders almadıysanız dersinizi veririz. 15 temmuz da Ülkücüler sokağa çıkmayacaktır.. aman haa.. Ordu dediğin altına devletin tankını almış, Fetöcü o gece karşında, onlarla çatışmayacağız diyor. Orduyu ele geçiren Fetöcülere karşı sokağa çıkma cesaretini gösteremeyen birisi çıkmış şimdi sokağa çıkanları tehdit ediyor. BU TATLI SU KURNAZLARINA MEYDANI BOŞ BIRAKMASIN MİLLET Gezide solcu, Atatürkçü, devrimci, kürt gençlerin cesaretine öykünen, gece vakti meydanda görünmeyip öğlen çıkıp 'biz de varız hükümet istifa' diyen parti çıkmış şimdi geziyi kriminalize ediyor. Bu tatlı su kurnazlarına meydanı boş bırakmasın millet, bunlar cürümleri kadar yer yakarlar. Kendi gençlik kolları başkanının cenazesini sokağın ortasında bir başına bırakmış, bir taziye verememişler. Bu cinayete kurban giden kişinin daha önce kimler tarafından tehdit edildiğini bütün camia biliyor. Bir twit atmaya korkulan bir süreçten bahsediyoruz. Her tarafları tehdit olsa mafya olsa ne olur. Nerden güç alırlarsa alsınlar. Milletimizi ayağa kalkmaya, bu kerameti kendinden menkul tatlı su kabadayılarına karşı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin ve o partinin neferlerinin cesaretini göstermeye ayağa kalkmaya birlikte olmaya devam ediyorum. Biz ayakta olursak dimdik olursak asla ve asla kazanamayacaklar. Onlar zoru görünce kaçanlardır, onlar asla ve asla gerçek anlamda bir cesareti gösteremeyenlerdir. Kendisi yerine Akın Gürlek'in, kendisi yerine polisin gücüyle bu milletin karşısına dikilenlerin karşısına, Gazi Mustafa Kemal'in ve kurucu kadrolarının cesaretiyle dikilmek zorundayız. Bu gün yeni bir gündür. Bugün söyledim başlıyoruz. Bundan sonra korkanlar, bu korkanlar tarafından yönetilecek. Cesurlar, Atatürk'ün partisinin ortaya koyacağı yeni bir iktidar tarafından yönetilecek. Yoksulluğu, köleliği, sömürüyü bitirmenin de bu kerameti kendinden menkul kurnazların saltanatını bitirmenin de yolu kendine güvenmek bir olmaktır. Çağırıldığı meydana koşmaktır, erken seçim için üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmektir. Biz bunu başarmak için azimliyiz. Tüm milletimizden de aynı azim ve kararlılığı beklemekteyiz." MÜSAVAT DERVİŞOĞLU'NDAN DESTEK Müsavat Dervişoğlu'da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla gazetecilerin gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Dervişoğlu paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “Durmak yok, yola devam” dediniz ya , sakın ama sakın durmayın! Siyasetçileri tehdit edip, güç yetirebildiklerinizi hapse tıkın! Sanatçı ve aydınları baskılayıp, ses çıkaramaz hale getirin! Gazetecileri gözaltına alarak susturup, görevlerini yapmalarını engelleyin! Siyasi rakiplerinize soruşturma açtırıp, yargıyı da kullanarak siyasetten yasaklayın! Bu fakir milleti aç bırakıp, kaybettikleri özgürlüklerin farkına varmalarını engelleyin! Durmayın ve devam edin! Dünya döndüğü müddetçe zaman değişecek, devran da dönecektir! Ve asla unutmayın ki; Gün gelecek, hesap vereceksiniz!"

CHP Lideri Özgür Özel: “Partiye Kaydolan Herkes Cumhurbaşkanı Belirleme Seçiminde Oy Kullanacak” Haber

CHP Lideri Özgür Özel: “Partiye Kaydolan Herkes Cumhurbaşkanı Belirleme Seçiminde Oy Kullanacak”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Değerli milletvekillerimiz, Türkiye’nin dört bir yanından grup toplantımızı onurlandıran örgütümüz, misafirlerimiz, televizyonları başında bizleri izleyenler, radyolarından dinleyenler, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Zor günlerdeyiz, ağır şartlar altındayız. Acıların içinde her türlü kötülüğün muhatabı ve her an gelebilecek yeni kötü haberlerin arifesinde bu ülkenin direncini kırmak isteyenlere, bizi susturmaya, sindirmeye, millete diz çöktürmeye çalışanlara inat Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi ki evimizin tapusunun kayıtlı olduğu, baba evimizin sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi, yaptığımız çağrıya ses verenlerle, yürüyüşümüze katılanlarla, omuzumuza omuz verenlerle, kolumuza girenlerle birlikte kararlılıkla yürüyor. Birazdan o yürüyüşü, o yürüyüşün hedefini hep birlikte konuşacağız” ifadelerini kullandı. Özel, şunları söyledi: “MANİSA’DAKİ KARARLI YÜRÜYÜŞÜMÜZ DÖRDÜNCÜ VEKİLİMİZLE SÜRECEK” “Bugün Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun, Hacettepe Üniversitesi’nde tarih alanında ve aynı alanda hem yüksek lisans, hem doktora yapmış. Yedi yıllık öğretmenlikten sonra bugün iktidarda olan partiye ‘erdemliler hareketi’ döneminde davet edilmiş, katılmış, kadın kolları kuruculuğunu yapmış, bakanlık görevleri yapmış. Ama esasında orada ne olduğunu gördükten sonra yollarını ayırmış, geçtiğimiz seçim döneminde memleketim Manisa’da partimizin listesinden bir ittifak ortağımız adına seçilmiş. Bugün memleketim Manisa’nın yıllara sarih emeğiyle… Burada örgütümüzün başkanı var. Şu anda hayatta olan ve olmayan tüm il başkanlarımızla bugünlere katkı koyan, 2004 seçimlerinde partimizi yüzde 6 oy aldığımız Manisa’mızın 2024 seçimlerinde yüzde 60 ile birinci partisi yapan örgütümüzün bütün emekçilerine, partimizin bütün seçilmişlerine, Manisa kabristanında partinin hiç iktidarını görmeden, hiç birinci parti olduğunu görmeden gözünü yummuş yatanlara, hepsinin hatırasına selam olsun ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin bundan sonra Manisa’da da Türkiye’de de kararlı yürüyüşü devam edecektir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, şu anda Manisa’dan seçilmiş dördüncü milletvekili Selma Aliye Kavaf’ı il başkanımız ve milletvekillerimizle birlikte kürsüye davet ediyorum.” “NASIL BİR MUHATTAPLIK İÇİNDE OLDUĞUMUZU İÇİMİZ YANARAK ÖĞRENDİK” “Değerli milletvekillerimiz, değerli konuklar, hiç şüphe yok biraz önce Sayın Grup Başkanvekilimizin ifade ettiği gibi yaşanan bütün sıkıntılara, yaşatılan baskılara, yargı tacizlerine karşı dimdik bir duruşu göstermek üzere geçen hafta bu saatlerde ‘Haydi başlıyoruz’ diyerek, grup toplantımızı Meclis’in kapalı olduğu ve bütün baskıların, zulmün yaşandığı İstanbul’a taşıyarak, bir yeni başlangıca hep birlikte motiveydik. Ancak o sabah hepimiz yüreğimizi dağlayan, ilk önce üç kayıp diye başlayan, kısa sürede 10’a çıkan, oradaki arkadaşlarımızdan sayının 50’nin, 60’ın, 70’in üzerine çıktığını öğrendiğimiz bir süreçte biz ne partiye katılım düşünebilirdik; ne grup toplantısı yapmayı, ne orada yeni bir başlangıcı anlatmayı… Hiç tereddüt etmeden toplantımızı iptal ettik. Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş 81 il başkanımızı toplantı salonundan il başkanlığımıza davet ettik. Grubumuzu uzmanlıklarına göre hızlı bir şekilde Kartalkaya’ya, Bolu’ya yönlendirdik. Resmen açıklanmasa da ailelere sahip çıkmak üzere İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, Manisa’da olması gerekenleri ilgili yerlere yönlendirdik. Bizler de hızla Bolu’ya doğru hareket ettik, Kartalkaya’ya doğru. Rakamın 70’in üzerinde olduğunu biliyorduk. Ama bunu bilenlere dedik ki, ‘Yetkililer açıklasın, spekülasyon olmasın.’ Biz rakamı öğrendikten 6 saat 10 dakika sonra, ben İstanbul’da il başkanlığında bu ifadeleri kullandıktan saatler sonra gerçek rakamlar açıklandı. ‘Neyi bekliyorlar?’ diyorduk, ‘Acaba neyi bekliyorlar? Bir yandan bir umut mu var? Acaba yanlış olabilir mi rakamlar? Acaba kaçtı mı canlar o sırada? Onlara mı ulaşmaya çalışıyorlar? Gecenin o vaktinde telefonunu alamadan oradan ayrılmış, acaba hayatını kaybetmemişler var da onu mu bekliyoruz’ diye. Oysaki maalesef hep birlikte öğrendik ki rakam 78, 36’sı çocuk. Ve beklediğimiz; bir partinin Ankara il kongresi. Beklediğimiz; bir başka partinin sözcüsü olarak seçimlere giren, en sert eleştirdiği partinin saflarına katılan birinin rozet töreni. O an aslında hepimiz nasıl bir muhataplık içinde olduğumuzu, nasıl bir aklın, nasıl bir vicdanın içinde olduğumuzu, bir partinin kongresinin bir memleketin, bir ülkenin yasının önüne geçebildiğini, kimimiz kızarak, söylenerek, kimimiz ağlayarak ama hepimizin içini yaralayarak öğrendik.” “ELLERİNDEKİ KİRİ BAŞKALARINA BULAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARIN TELAŞI” “Bundan saatler sonra vardığım Kartalkaya’da güneş batarken bir başka otelin içinde göz gözü görmezken, bakanlara ‘Geçmiş olsun’ dedik. Oturduk, bilgi aldık. Orada da söyledim, dışarıda da söyledim, yine söyleyeyim. Millet canıyla uğraşırken, canlarını emanet ettiği, karne hediyesi diye götürdüğü evlatlarının küçücük kalmış bedenlerini insanlar teslim almaya uğraşırken, yasın, acının en büyüğü ve kokuların en kötüsü genizleri yakarken, suçluluk telaşıyla bir Bakan’ın çıkıp, daha analar, babalar ortalıkta koşuşurken, yalanla hedef göstermesi, polemikler yaratmasını doğru bulmadığımı, acının, yasın başka bir şey; hesap sormanın zamanının başka bir gün olduğunu, o günün geleceğini ve kendisinden de bu hesabın sorulacağını ama günün o gün olmadığını orada da söyledik. Bir telaş vardı. Ellerindeki karayı, kiri başkalarına bulaştırmaya, iftirayla, hakaretle ellerini temizlemeye çalışanların bir telaşı vardı karşımızda. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sorumlular kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, görevi, makamı, mevkii kim olursa olsun, kimin nesi olursa olsun, hakkaniyetli, şeffaf bir soruşturma yürütülerek cezalandırılmasına taraftık; halen de tarafız. Meseleye başından beri böyle bakıyorduk, böyle bakmaya da devam edeceğiz. Ama bir yandan algı operasyonu yapmaya çalışanlar, yangından 36 saat sonra belediyemizi zan altında bırakmak için 2007 tarihli; AK Parti döneminde verilen bir belgeyi servis ettiler. Trolleri ile ‘Yangına dayanıklıdır, yangın tedbirleri alınmıştır, olur raporunu veren Bolu Belediyesi’ diye kendi dönemlerinin AK Parti belediyesinin verdiği belgeyi bizim belediyemizi zan altında bırakmak için servis ettiler. Bu rezillikleri ortaya çıkınca bu kez cepheden doğru haber versin diye Gazi’nin kurdurduğu Anadolu Ajansı’nı, hepimizin maaşlarını vergileriyle ödediğimiz TRT’mizi alet ederek, otelin dışında, otelle bağlantısı olmayan, 70 metrekarelik kafeteryayı ‘Yangının çıktığı ve Bolu Belediyesi’nin ruhsat verdiği lokanta’ diye anlatarak, servis ederek yeni bir algı operasyonuna giriştiler. Anadolu Ajansı’nı tekzip etmek, TRT’yi kanununa göre doğru bilgi ile bilgilendirmek, düzeltme istemek zorunda kaldık. Bize kapalı zarf içinde mahcup ifadelerle savunmalar yollayan genel müdürlere şunu söylüyorum. Dünyanın hiçbir yerinde kamu yayıncılığı bir siyasi partinin aparatına dönüştürülemez. Bu ayıbın altında kalırsınız, tekrarlamayın.” “İŞTE GERÇEKLER…” “Gerçek; Bolu Belediyesi’nin, bir ay önce dokuz kriterden sekizini tutturamayan otele uygunluk belgesi vermemesidir. Gerçek; 2007 yılında AK Partili belediyenin verdiği uygunluk belgesi ile 2019’a kadar kanunda yazmadığı, görevi olmadığı için AK Parti Belediyesi’nin 12 yıl o oteli denetlememiş olmasıdır. Gerçek; söz konusu alanın milli park olması, milli park alanına belediye tarafından yangın söndürmeye gitmenin izne tabi olması, oraya girişin bile yasak olması, söz konusu bölgenin turizm bölgesi olması, otele işyeri açma ve çalışma ruhsatını Bolu İl Özel İdaresi’nin, Bolu Valiliği’ne bağlı İl Özel İdaresi’nin, otele turizm işletme belgesini Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın vermesidir. Bu iki belge ile faaliyetine devam etmesidir. Bir sorun tespit edildiğinde otelin faaliyetini durduracak olanın da bizzat Kültür ve Turizm Bakanlığı olmasıdır. Bunların içinde… Yine de her seferinde söyledik. Varsa ihmali olan, eksiği olan, ‘kanunen suçu olan’ diyemiyoruz. Ama açıkça düzenlenen her şeyi gözümüzün önünde görüyoruz. Yine de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin adaletine, onların görevlendirdiği bilirkişilerin şahsi ve mesleki namuslarına, onurlarına güveneceğimizi söyledik. İşte yedi kişilik bilirkişi heyeti görevlendirildi. 2,5 gün gece - gündüz çalıştılar. Ellerinde resmi görevlendirme belgesi. Jandarma tutanağı ile otele girdiler. Otelde çalıştılar. Jandarmanın gözetiminde otelin güvenlik kayıtlarını incelediler. Yangının dördüncü kattan çıktığını, nasıl yayıldığını, eksiklikleri, her şeyi not ettiler ve artık gözaltı süreleri dolarken TRT’nin muhabiri otelin önünde anons çekti. Dedi ki, ‘Biraz önce bilirkişinin ön inceleme raporu tamamlandı. Bolu Başsavcılığı’na teslim edildi. Bilirkişinin görevi bitti. Gözaltındakiler de adliyeye sevk ediliyorlar.’ TRT, canlı yayında bu anonsu geçti. TRT’nin bu bilgiyi savcılıktan aldığını, bilirkişilerden aldığını, resmi kaynaklardan aldığını bilmeyen yok. Ama bizlere telefonlar yağmaya başladı bilirkişilerden, yakınlarından. Dediler ki, ‘Raporu hazırladık. Götürdük, teslim almıyorlar. Üç değişiklik istiyorlar. ‘Bir, belediyeyi yazmamışsınız, Bolu Belediye Başkanı’nı ilave edin. İki, bakanlığı yazmışsınız, buradan bakanlığı çıkarın. Üç, yangının lokantadan çıktığını yazmışsınız, dördüncü kat diye belirtmeyin.’ Yani hala lokantadan çıkan yangından dolayı ‘Bolu Belediyesi sorumludur’ diye yazdıracak. Dışarıda bağımsız, 70 metrekarelik kafeteryanın yangın ruhsatını sanki otele verilmiş gibi gösterecek. ‘Biz buna imza atmayız’ dedik. O zaman buna da imza atamazsınız dediler.’ Dedim ki, ‘O raporu bana verin.’ O raporu aldık. O raporun ilgili sayfasını, ilgili sayfalarını sosyal medyadan paylaştım. Diyor ki gerekçeli sonuç; ‘Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin altıncı maddesine göre bu yönetmelik hükümlerinin uygulanmasından aşağıdaki kişi, kurum ve kuruluşların sorumlu olduğu, Bolu Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü, mülga yeni adıyla Bolu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, 2009 tarihinden sonra ruhsat ve yapı kullanma izin belgesi vermeye yetkili kurum olan Bolu İl Özel İdaresi -başkanı Vali-, söz konusu otel işletmesine turizm işletmesi düzenleyen kurum Kültür ve Turizm Bakanlığı.’ Bolu’da mahkemeye ışık tutsun diye, o kargaşayı bitirecek, kim suçlu - kim suçsuz, kim yetkili - kim yetkisiz, kim sorumlu - kim sorumsuz diyecek heyet bunu yazdı ve verdi. ‘Alamayız’ dediler. ‘Bakanlığı sil. Buraya Bolu Belediyesi’ni ekle’ dediler.” “ADALET BAKANI TELEFONUMA ÇIKMADI, ÇIKAMADI” “Kendi şahsi onurlarına, mesleki onurlarına sahip çıkan bilirkişiler, yedi kişi bu imzayı dedikleri gibi atmayınca ‘O zaman görevden el çektiririz’ dediler. Bu aşamada bunu paylaştım. Ardından iki bakanı hızla aradım. İçişleri Bakanı’nın mazeretini hızla ilettiler. ‘Malatya’da saha çalışması yapıyor. Telefonu yanında değil. Aradığınızı ileteceğiz’ dediler. Adalet Bakanı, her çaldığında açtığı o telefonu açamadı. Her aradığımda açtığı o telefonu açamadı. Çünkü bu bağlantının bakanlıktaki bir genel müdür tarafından Bolu Adalet Komisyonu Başkanı aranarak, bilirkişilere ve başsavcılığa baskıya döndüğünü, görevli altı savcıdan görevlendirilen dördünün de bilirkişi ile birlikte hareket ettiğini, üzerlerine bakanlığın yaptığı baskıyı kendisine söyleyeceğim için. ‘Genel müdürün bunu niye yapıyor?’ diyeceğim, ‘Haberin varsa istifa et, haberin yoksa al istifalarını’ diyeceğimi bildiği için. Aslında o organizasyonun saray ile adalet arasındaki kanca kendisi olduğu için o telefona çıkmadı, çıkamadı. Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na ulaştım. Bildiğim her şeyi anlattım. Dedim ki, ‘Bunu yapıyorlar. Ucu nereye giderse gidecekti. Bakan’a gitti diye durduruyorlar. Suçlu olmayanlara suç atmaya çalışıyorlar.’ Kendisi dinledi, gerekeni yapacağını, tüm tarafları dinleyeceğini söyledi. O bilgiyi Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın bilgisine, insafına, vicdanına emanet ettim. O sırada gördük ki telefonlara çıkmayan Bakan raporu yalanlamaya, rapora kulp takmaya, rapora ‘korsan rapor’ demeye kalktı. Rapora, ‘sahte’ diyemiyor. Rapora, ‘yalan’ diyemiyor; ‘korsan’ diyor. Nedir korsan olan? Korsan yetkisiz birinin örneğin korsan bildiri, davetsiz birinin gelip bildiri okumasıdır. Yetkilendirilmemiş biri rapor yazarsa ‘korsan rapor’ olur. Öyle mi Adalet Bakanı? Al sana korsanlar. İşte bu yedi kişi, Türkiye Cumhuriyeti Bolu Başsavcılığı 2025/962 soruşturma dosyası bilirkişileri. Bu rakam Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın soruşturma dosyasında var mı? Var. Bu kişilerin isimleri var mı? Var. Göreve başlarken, bırakırken tutanak var mı? Var. Bu fotoğraf, o yanmış otelde çekildi.” “ADALETE KARŞI KORSANLIK FAALİYETİ YÜRÜTEN ADALET BAKANI…” “Bu yedi bilirkişinin raporuna ‘korsan’ diyen, esas adaleti kaçırmaya, adalete karşı korsanlık faaliyeti yürüten Adalet Bakanı’ndan başkası değildir. Ve bu rapor korsan olmadığına göre, neye ‘korsan’ diyor olabilir? Ele geçiriliş yöntemine. Nedir? Bir mal, sahibinin isteği dışında birileri tarafından zorla ele geçirilirse, ona korsanlık faaliyeti denilebilir. Ey Adalet Bakanı bu rapor hepimizin içini yakan bu facianın sorumlularını belirten bu rapor, ne o başsavcının ne onları arayan genel müdürün ne senin ne Recep Tayyip Erdoğan’ın malı değildir ki ele geçirişimiz korsanlık olsun, adalet isteyen, yüreği yanan bu milletin malıdır. Bu milletin malını çalmanıza, adaleti çalmanıza izin vermedik, vermeyeceğiz. Kültür ve Turizm Bakanı özel bir televizyon programına çıkıp güya kendini aklamak için 1,5 saatlik yayında kendisine sorulan objektif sorulara, bir gün önce paylaştığımız beş soru da olmak üzere 12 kez ‘Bilmiyorum’, beş kez ‘Ben bilmem, bilemem’, dört kez ‘Bilemem, bilemiyorum’ yanıtlarıyla, somut ve net sorulara 21 kez ‘Ben bunları bilmiyorum’ yanıtını vermiştir. Konuşmada kaçacak yeri de olmayınca Başkanı Bolu Valisi olan Bolu İl Özel İdaresi’ne topu atmış, ‘Ruhsat yetkisi Özel İdare’de, alanın genelinde de İl Özel İdaresi yetkili, Turizm Bakanlığı yetkili değil’ demiştir. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez İl Özel İdaresi Bakan’a cevap vermiş. Bakın İl Özel İdaresi’nin başkanı Vali. Valiyi atayan, Valinin bağlı olduğu Bakan İçişleri Bakanı. Onları atayan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’dır. Bir bakan diğer bakanın ildeki temsilcisine ‘Sen suçlusun’ demektedir. O da ona cevaben ‘İl Özel İdaresi’nin denetim gibi bir görevi yok. Burası turizm belgeli bir işletme. Bu tür yerlerin denetiminin kimde olduğu belli, yönetmelikte her şey var. Yetkili olan Turizm Bakanlığı’dır’ diye cevap vermektedir.” “ERDOĞAN, ŞUBATIN SONUNU BEKLEYELİM, SONRA DEĞİŞTİRELİM’ DİYORMUŞ” “Şimdi ‘On gün içinde suçlular ortaya çıkar’ diyen İçişleri Bakanı’na da ve ‘Her çıktığında sorumlulardan hesap sorulacak’ diyen Erdoğan’a da şunu söylüyorum. Sayın Erdoğan, hepimiz üzüldük ama siz yürütmenin başındasınız, hepimizin içi yanıyor ama bu iki bakanı da atayan sizsiniz. Birbirlerini suçlayan, birbirlerini yalanlayan ve atadıkları şirketin, yetkilendirdikleri şirketin iki yılda bir gidip yangın güvenliği yaptığı, 15 Aralık tarihinde denetlettirdiğiniz ve ‘Eksik tespit edilmedi’ diye görevlendirilen şirketten yetki belgesi almış bu insanlar bir ay sonra cayır cayır yanıyorsa o otelde, halen daha neyi bekliyorsunuz? Halen daha neyi bekliyorsunuz? Ben size söyleyeyim neyi bekliyorsunuz. Normalde istifa etmesi lazım. Bütün partiniz, bütün ülke bunu bekliyor. Ülkenin içinin rahatlaması, partinin de hiç olmazsa bu yükü sırtından atması lazım. Ama istifa etmiyor. Niye biliyor musunuz? Ağzından aktarıyorum. ‘Sağlık Bakanı’na istifa ettirdi mi de bana ettirecek? Ne oldu yeni doğan çetesi?’ diyormuş. Görevden almanız lazım, size bunu telkin edenlere. Bülent Arınç televizyondan söylüyor. Ama yanınıza gelen giden herkes ‘Görevden alın bunu’ diyor. Siz de diyormuşsunuz ki, ‘Önümüzde büyük kongre var. Kongreden sonra parti yönetimini de bakanları da değiştireceğim zaten. O gün değiştiririz, bu yangının yükü partinin sırtına kalmasın. Bugün kendisini görevden alırsam, yangındaki sorumluluğu, benim atadığım bakanın sorumlu olduğunu kabul etmiş olurum. Bunun için şubatın sonunu bekleyelim, kabine revizyonunda bunu da değiştirelim. Sonra da döner bunu televizyonlarda, gazetelerde ‘Yangından dolayı değiştirildi’ dersiniz. Partinin sırtına yük vurmamış oluruz.’ Ne kamu vicdanı önemli onlar için ne kamunun çıkarı. Varsa yoksa partinin, sarayın, bu düzenin çıkarı. Yazıklar olsun partinizin çıkarına da, lanet olsun düzeninize de, sarayınıza da.” “BELEDİYELERİMİZ HİZMET SÜRECİNİ KUSURSUZ OLARAK GÖTÜRDÜ” “İşte böyle günlerden geçiyoruz. Ve bir yandan da ülkeye neler yaşatılıyor ve neler oluyor bunları bir konuşmak, bir hatırlamak lazım. Ama bu saldırılar, bu keşmekeş, tutuklamalar, gözaltılar, herkesi tedirgin eden bu ortam olmadan memlekette ne vardı bir hatırlayalım. Partimiz bu ülkenin kurucu partisi olmanın vasfının yanı sıra, vatandaşları tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaş haline getiren ve tüm yetkiler elindeyken memleketi kendi iradesiyle serbest demokratik seçimlere kavuşturan partidir. Çok partili rejimin kurucusudur, uygulayıcısıdır, o dönemdeki teminatıdır. Bu parti millet karar verince 47 yıl ikinci parti olarak kalmıştır. İktidar olamamıştır. Birinci parti olamamıştır. Ama suçu millette değil kendinde aramıştır. AK Parti 23 yıldır ülkeyi yönetme yetkisi almıştır, demokrasilerde aslolan milletin kararına saygı duymaktır. 31 Mart 2024 seçimlerinde millet yeni bir karar verdi. 47 yıl sonra partimizi birinci parti, kurulduğu günden bu yana AK Parti’yi de ilk kez ikinci parti yapmıştır. Kibirlenmedik, birileri bir zamanlar başarılıyken ‘Ey CHP, Baykal, Sivas’ın doğusunda yoksun ya’ deyip böyle kürsülerden dalga geçenlere nazire yapmadık. Ama örneğin yedi bölgede il belediyesi olan tek partiyiz. Çünkü ayıptır söylemesi Ege Bölgesi’ndeki dokuz belediyenin dokuzuna da sahibiz. Ve biz kibirlenmek, böbürlenmek, kızdırmak, nazire yapmak yerine bu zaferi kazandığımız gece daha AHaber ekranlarda ‘acaba’ deyip kazandığı belde belediyelerinin isimlerini döndürürken, TRT şoku atlatmak için ekrana CHP’nin birinciliğini kısa kısa getirip götürürken çıktık şunu söyledik: ‘Bu galibiyetin kaybedeni yoktur. Bizim başarımız kimsenin hezimeti olmayacaktır. Bu sonuçlar bizi rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak değil; seçmenimizin, milletimizin bize açtığı bir kredi olarak görüyoruz’ dedik. ‘Sevinmeyi kısıtlı, rakibin içinde bulunduğu özellikle ilk kez kaybeden bir partinin gençlerinin, kadınlarının halini hatırlatıp bize yapılanları yapmayın. Kapılarında davul zurna çalmayın, uzun konvoylarla sabahı sabah etmeyin. Çünkü bir zafer gecesinde değil bir sorumluluk gecesindeyiz’ dedik. ‘Çünkü sorumluluğumuz bu millete hizmet etmek, çünkü sorumluluğumuz girdiğimiz ilk yerel seçimlerde olduğu gibi ilk genel seçimlerde de Gazi’nin partisini birinci parti yapmak, Atatürk’ün partisini yeniden iktidar yapmaktır’ dedik. Kutlama toplantıları, zafer yemekleri yerine çalışma toplantıları düzenledik ertesi haftaya. Belediye başkanlarımıza, ‘Cebinizdeki anahtar belediyenin kapısının değil, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarıdır’ dedik. Onlar da ilk altı ay boyunca, yedi ay boyunca temel belediyecilik hizmetlerini eksiksiz vererek ama bir yandan yoksullaştırılanlara, garibanlara, muhtaçlara el uzatarak, kreşler, kent lokantaları, emekli evleri, aşevleri açarak, ihtiyacı olanlara partisine bakmadan sosyal yardım ulaştırarak, annelere, üreticilere, öğrencilere, yoksullara ayrı ayrı ve hep beraber destek olarak; seçimlerden sonraki altı, yedi aylık hizmet sürecini kusursuz götürdüler.” “BÜTÜN ANKETLERİN ORTALAMASINDA YİNE BİRİNCİ PARTİYİZ” “Biz vaat ettiğimiz gibi yedinci ayın sonunda ölçümlerini yaptık. Yüzde 38 oy alan belediye başkanlarımız bu pazar sandığa gitseler biz sonucu 48 olarak ölçtük, Tayyip Bey’e 51 diye ölçmüşler. Biz belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranını yüzde 58 olarak ölçtük. Tayyip Bey’in yaptırdığı şirket CHP’li belediyelerden memnuniyet oranını 61 olarak ölçmüş. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 47 yıl milletin kararına duyduğumuz saygıyı Tayyip Bey ve ekibi 47 gün bu milletin kararına bu saygıyı gösteremedi. Ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu başarısı her ankette, her ay CHP’nin birinci parti olduğunu tasdiklerken, kendilerinin düştüğü durum ortadayken her gün ‘Anayasa değiştirelim, yeter ki bunları konuşmayın. Gelin İsrail bize saldıracak, susun bakın bunları konuşmayın. Onu bırakalım bu kürsüden konuşsun, bunu konuşun, yoksulluğu konuşmayın, CHP’yi konuşmayın. Efendim Suriye’ye girdim zafer kazandım. Açsın, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin ama zaferimiz büyük. Ona sevinmelisin. TRT sen de bunu köpürtmelisin, gazeteler bunu köpürtmelisiniz.’ Bir ay o televizyonları kırmızıya boyadıkları ayın sonunda köpük uçtu. Dün Türkiye’deki yapılan bütün anketleri bir bütün olarak değerlendiren ve tüm şirketlerin, uluslararası tüm yapıların, herkesin mutlak sonuç olarak gördüğü bütün anketlerin ortalamasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi Türkiye’nin birinci partisi, yine birinci partisi.” “SİLKELETMEYE ÇALIŞTIĞI GARİBANIN ÇOCUĞUNU BIRAKTIĞI KREŞTİR” “İşte bu saldırıların hepsi, rakibini geçemeyip arkadan çelme takan, belediyenin hizmet arabasını kıskanıp tekerine çomak sokan, hasetlik yapan, kuyu kazan, tuzak kuran bir anlayışa sahiptir. ‘Silkele’ dediği, SGK ile silkelettiği, kent lokantasındaki dört kap sıcak yemeğin, yarım çorba fiyatına verilmesidir. Silkeletmeye çalıştığı garibanın çocuğunu bıraktığı, işine koştuğu kreştir. Silkeletmeye çalıştığı Hoş Geldin Bebek paketidir, Anne Kart’tır, et ve süt desteğidir, doğalgaz desteğidir. Kapatılan şişmiş borç defterleridir. Silkelediği, İzmir’deki belediye emekçisinin iki gün sonra alacağı maaştır.” “AKIN GÜRLEK’İN PERFORMANSI…” “Bunlar yetmemiş gibi bir de belediyelere kara çalma, bunun için de kara zihinli, çirkin akıllı, kötü niyetli, gözü dönmüş, elinde ve ardında dünya kadar haksızlık ve hukuksuzluk barındıran birini İstanbul’un başına musallat etmektir. O ki, geçmişte FETÖ’nün savcısı Zekeriya Öz’e sahip çıkan, altına zırhlı araç veren, Zekeriya Öz’ü bizzat onun görevini kendine tevdi edip, ona kendini kalkan eden, sonra da o sıçan gibi kaçan Zekeriya Öz’ün arkasından ağzına geleni söyleyen, şimdi yeni Zekeriya Öz’ünü bulmuştur. Bir görev gelmek için, devlette terfi etmek için iyi işler yapmak lazım. Onun iyi iş diye yaptığı, Canan Kaftancıoğlu’na hepimizin gözü önünde 9 yıl önce atılmış tweetlerden siyasi yasak getirmek. Milletin seçtiği milletvekili Enis Berberoğlu’nu Meclis kürsüsünden kaldırıp Maltepe Cezaevi’ne götürmek. Partisinin genel başkanıyken Selahattin Demirtaş’ı alıp Edirne Cezaevi’ne hapsetmek. Gezi’nin, Soma davasının can avukatı, Hataylıların milletvekili seçtiği Can Atalay’ı hapse atmak, seçildikten sonra da dışarı çıkarmamak. Soma davasının ücretsiz, can avukatı Selçuk Kozağaçlı’yı hapse atmak. Sözcü Gazetesi’ni yargılamak. Türk Tabipler Birliği’ni kapatmaya çalışmak. Sırrı Süreyya Önder’i yargılamak. Ve daha akla gelen, dile gelmeyen onca davayı başaran kişiyi alıp, ‘Aferin Akın’ demişti. ‘Artık yargıda yapacağını yaptın. Seyyar bir giyotin olarak seni nereye gezdirdiysek orada adaleti katlettin. İnsanların adalet duygularını katlettin. O insanları vicdansızca hapsettin. Artık siyasete gel Akın’ dedi. Koşa koşa geldin. Kendi deyimiyle eskiden bakanlar siyasiydi, müsteşarları devlet adamı. ‘Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi olacak’ diyen, bütün bakan yardımcıları siyasiyken oraya oturttuğu kişiyi bir süre sonra İstanbul’da bir kötülük yapmak istediği için, yapacağı kötülüğü onun kadar iyi yapacak kimse bulamadığı için kendi kendine şöyle söyledi: ‘İstanbul’da bir Akın’ım yok, oraya bir akın düzenlemeliyim ve oraya ben bizim Akın’ı tekrar göndermeliyim.’ Bir hakim, savcı siyasete giderse bir daha görevine dönmez. Çünkü artık siyasidir. Kendi ağzıyla ‘siyasi bir makam bakan yardımcılığı’ dediği yere koyduğu kişiyi alıp tekrar İstanbul’a başsavcı yaptı. 9 Ekim günü göreve başladı. Bakın kendisinden beklenen performansa nasıl cevap veriyor? 30 Ekim’de Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’e, 9 Kasım’da Gazeteci Furkan Karabay’a, 13 Kasım’da Akut Başkanı Nasuh Mahruki’ye, 22 Kasım’da Gazeteciler İsmail Saymaz ve Fatih Altaylı’ya, 29 Kasım’da CHP Genel Başkanı olarak bana, 20 Aralık’ta Gazeteci Özlem Gürses’e, 22 Aralık’ta İstanbul Barosu’na, 25 Aralık’ta Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş’a, 13 Ocak’ta Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’a, 20 Ocak’ta Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın’a, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a, aynı gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’na, 24 Ocak’ta Ayşe Barım üzerinden çok sayıda sanatçıya. Ve daha dün; 27 Ocak’ta İstanbul’daki yargı operasyonlarına aparat yapılan, Satılmış Büyükcanayakın’ı… 8 bin 938 bilirkişiden tesadüfen her seferinde İBB için dört kez üst üste görevlendirilen, bu dönem için en acımasız raporları yazan, geçen dönem sorulduğunda aklayan paklayan, Esenyurt’ta olan, Beşiktaş’ta olan bir bilirkişiyi… İstanbul’daki 8 bin 938 bilirkişiden birini... Her seferinde aynı kişiyi alıp, her seferinde o kişiyi görevlendirip adaleti katleden Akın Gürlek’in kıdemli, kademeli bilirkişisini deşifre ettiği için, teşhir ettiği için bir kez daha Ekrem İmamoğlu’na soruşturma açan biriyle karşı karşıyayız.” “SEN SİLKELEDİN, ÖDEYECEK MAAŞ KALMADI” “Üç ay önce ‘büyük deliller’ diye tutuklayıp, ‘Delilim yok, gizli tanık var’ diyen, onu da tutturamayıp 90 gündür iddianame yazılamayan Ahmet Özer’in ‘Orası bomboş’ diye Beşiktaş iddianamesinden ikinci kez tutuklayacak kadar acze düştüğünü biliyoruz. Tunceli Ovacık Belediye Başkanımızı 12 yıl önce bizzat savcının ricasıyla bir aileye cenaze teslim etti diye görevinden alanları biliyoruz. Rıza Akpolat’ı, ‘Niye arsa sattın?’ diye sorulan Rıza Akpolat’ı… Satana değil sattırana bak. Sen silkeledin, ödeyecek maaş kalmadı. Sen silkeledin, çöpü toplayana verecek para kalmadı. Arsa satıp, çöp toplayanla mahsuplaşan Rıza’yı, belediye çalışanlarına senin el koyduğun paralar yüzünden arsa satıp maaş ödeyen Rıza kardeşimi içeri atan, ‘O ihaleyi alıyor’ diyen kişi için 4 Aralık tarihinde bu Meclis’te özel kanun çıkarıp benzin istasyonunun yanına AVM yetkisini Bakanlığına veren. Bizimkiler vermiyor diye. Meclis’ten, Yargıtay’dan, Türk Havayolları’ndan, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nden, bütün ilişkilerine rağmen onları görmeyip Beşiktaş’ta Rıza Başkan’ı cezaevi, cezaevi gezdirip yıldıran, perişan eden, uyku uyutmayıp mobbing yapan, mobbing altında ifade alan bir anlayışa karşı biz söylemeye de direnmeye de mücadeleye de yılmayacağımızı ve adım adım bu organize kötülüğe karşı nasıl direneceğimizi ifade etmeye çalışacağım.” “SORULAN HESAP GEZİCİLERİN BUGÜNKÜ TAVRINA” “Bu arada yeni bir cadı avıyla karşı karşıyayız. 12 yıl önce, daha doğrusu son birkaç ayda köşelerde yazdırılıp, son birkaç haftada toplumun apolitik kesimlerinin bile dikkatini çeken… Öyle ya meşhur sanatçılar, onların bir menajeri, sanatçıya ‘Bende çalışırsan dizide oynarsın, yetkini bana verirsen’ diye baskılar olmuş, bunlar varmış, bunlar üzerinde bir tartışma başlamış. Herkes oraya bakarken, ‘Yok ya ben o işlerle ilgilenmiyorum. Sen 12 yıl önce Gezi’ye gittin mi? 12 yıl önce sende çalışanlara hadi Gezi’ye gidin diye telefon açtın mı?’ diye Gezi soruşturması başlatmak. Bir süredir anlattığım bu kötücül aklın, sizlerin yan komşularına, evlatlarınızın sırada oturan arkadaşlarına, bugün fabrika servisinde yan yana giden iki işçiden yanında oturana, ‘Ya 12 yıl sonra Gezi’ye gidenlerden hesap soruyorlar arkadaş. Demek ki hiç bu işlere girmemek lazım. Ne yapılırsa yapılsın susmak, sinmek lazım. Çıkıp da sokaklara dökülünce 12 yıl sonra bile kapıya gelebiliyorlar’ hissini yaratmak için yapılan organize bir meselenin hepimiz farkındayız. Şimdi Gezi’ye gidenlerden hesap sorulmuyor arkadaşlar. Gezicilerin o günkü tavrı değil, bugünkü tavrı sorgulanıyor. O gün Gezi’ye giden, Gezi’de kahramanlık hikâyeleri anlatan Tamer Karadağlı, bugün Devlet Tiyatroları’nın başına atandı Gezi’den 12 yıl sonra hesap soranlar tarafından. O gün Gezi’de olan sonra saraya yanlayan Yavuz Bingöl’e kimse hesap sormuyor. Bugün sorulan hesap Gezi’ye gidenlerin o günkü tavrına değil bugünkü tavrınadır. ‘Senin Gezi’cin terörist, benim Gezi’cim milli’ diyen, böyle bir iğrenç akla hesap sorulmayacağını sanan bir kötü ruhla karşı karşıyayız. Bir yandan bunlar ortada dururken, diğer taraftan Gezi’de bulunanlara ‘Siz devleti yıkmaya kalktınız’ diyenlere açıkça hatırlatmak istiyorum. Tayfun Kahraman, partimin üyesidir. Benim kardeşimdir. Evladı evladımdır. Bakırköy Kadın’da yatan Çiğdem Mater de Mine Özerden de Can da Tayfun da Sayın Kavala da yıllardır orada hepimizin yerine yatmaktadır. Tayfun Kahraman Erdoğan’la görüşmüş, dışarı çıkan heyetin başıdır. Gencecik yaşında Erdoğan’a Gezi’de şunu söylemiştir. Demiştir ki, ‘Talepleri sıraladık, kabul edildi arkadaşlar. Topçu Kışlası yıkılmayacak. Oradaki ağaçlar kesilmeyecek. Mahkeme kararı beklenecek, olumsuz da olsa referanduma gidilecek. AKM yıkılmayacak, yerine planlanan AVM yapılmayacak. Gaz bombaları silah gibi kullanılmamalı, gözaltındaki arkadaşlarımız da yurttaşlar da serbest bırakılmalıdır. Bu taleplerimiz Sayın Başbakan tarafından dinlendi, bu sözler verildi. Artık Gezi’yi boşaltmayı Gezi sakinlerinin takdirine sunuyorum.’ Bunları diyen Tayfun Kahraman, şu anda Gezi sayesinde darbe yapmakla suçlanıyor. Oysa Tayfun Kahraman’ın kestirmediği ağaçlar orada duruyor. Yaptırmadığı kışla ortada yok. AKM yıkıldı ama yerine yenisi; AKM yapıldı, AVM yapılmadı. O Tayfun Kahraman devleti yıkmakla suçlanıyor. ‘Hükümet istifa etsin’ bile dememiş kendi ağzından. Oysa o gün Gezi'ye heyet yollayan MHP… İnanmayan açsın, Devlet Bey’e izletsin, unutmuş olabilir. ‘Hükümet istifa sloganları ile Gezi Parkı’na yürüyüp, hükümetin baskı, eziyet ve zorbalıklarına Taksim Gezi Parkı’ndan gençler iyi bir cevap vermiştir’ diyen MHP heyetinden biri Meclis Başkanvekili. O günkü il başkanı Meclis’te milletvekili. Heyetteki bir milletvekili yolundan sapmadı; İYİ Parti’de milletvekili. ‘Hükümet istifa et’ diyenler, ‘Bu hükümete en iyi cevap budur’ diyenler ittifak ortağı olacak 12 yıl sonra, can ciğer kuzu sarma olunacak. Karıştıkları pisliklere polis bile dokunamayacak. Yerde bıraktıkları cenazeye tweet bile atılmayacak. O gün barışçıl çağrı yapan Tayfun’dan Gezi’ye giden gençlerden, sanatçılardan hesap sorulacak. O sayede istibdat rejiminin kolonları güçlendirilecek öyle mi? Size teslim olan sizden beter olsun korkaklar. Sizden beter olsun.” “BAKIN 15 TEMMUZ AKŞAMI BAHÇELİ NE SÖYLÜYOR?” “Bahçeli dün Ekrem Başkanım’a dört sayfa yazmış, dört sayfa. Bugün sayfalarca hakaret, istifa. Ben Bahçeli’nin bana söylediği her şeyi yırtıp atarım. Ama bugün iki şey söylemiş, onu tarih önünde cevapsız bırakmam. Bir, 15 Temmuz’dan ders almayanlara sesleniyormuş Sayın Bahçeli. ‘Yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim, ateşle oynama merakınız nüksettiyse deneyin ve boyunuzun ölçüsünü alalım.’ 15 Temmuz akşamı ders almayanlara ‘Yüreğiniz yetiyorsa yine çıkın sokağa’ diyor. Birazcık utanmak, kurumsal hafıza, hiç olmazsa bir ar olur. Bu lafları etmez de unutulsun diye tarihe bırakırsın. 15 Temmuz akşamı… Hatta 16 Temmuz olmuş, saat; 02.00. Bu kardeşiniz Meclis kürsüsüne çıkıp da ‘Millet yeni bir görev verene kadar ana muhalefetiz. Seçilmiş parlamentonun arkasında, darbecilerin karşısındayız’ dedikten saatler sonra. Bülent Tezcan CNN Türk canlı yayınına arkadaki Genel Kurul salonundan bağlanıp, AK Partili Ayşe Keşir’in telefonundan ‘Şimdi demokrasiye sahip çıkmanın, tankın üstüne çıkmanın, meydanlara çıkmanın zamanıdır’ dedikten saatler sonra. O kürsüden Tekin Bingöl, Levent Gök, her biri ayrı ayrı ‘Sokağa çıkın, darbeye karşı direnin’ dedikten saatler sonra. ‘15 Temmuz’da sokaklarda ders almayanlar çıksın sokağa boyunun ölçüsünü yine alalım’ diyen Bahçeli bakın hangi açıklamayı yaptı? İnanmayanlara, burada oturan bütün basın emekçilerine söylüyorum. An itibariyle MHP’nin internet sitesinde bu bildiri var. Bakın Devlet Bahçeli ne diyor, ‘Halkın sokağa daveti…’ Erdoğan çağırdı ya, Bülent Tezcan çağırdı ya, Tekin Bingöl çağırdı ya, Özgür Özel çağırdı ya. ‘Halkın sokağa daveti, Türk askeri ile muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır.’ Devlet Bahçeli söylüyor. ‘Bilhassa milliyetçi, ülkücü hareketin provokasyon ve ajitasyonlara karşı teyakkuzu ile birlikte sokaklara çıkarak, iç savaş şartlarına hizmet etmesi düşünülemeyecektir. Hiçbir dava arkadaşım karanlık sürecin tarafı olmayacaktır.’ Ey Sayın Bahçeli, ‘15 Temmuz akşamı sokaklarda dersinizi verdik’ diyorsun ya, 15 Temmuz’da FETÖ’ye dersini veren kahramanların saygı ile önünde eğiliyorum. O iradenin arkasında duran biri bile darbeci Fethullah’tan medet ummayan, en rahatsız olduğu Erdoğan’a bile darbe yapıldığında demokrasiyi savunan kahraman Cumhuriyet Halk Partililerin yakasına döktüğü senin yediğinden fazladır. Sen mi sokakta hesap sormuşsun? Televizyondakiler yakından görmek isterse daha tweeti silmemişler. Basın mensubu arkadaşlarıma kolaylık olsun. MHP’nin resmi internet sitesinde ‘Halkın sokağı daveti Türk askeri ile muhtemel bir çatışma içerisine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır.’ 16 Temmuz gece ikiyi iki geçiyor arkadaşlar. Kimin kahraman, kimin sonradan eklenmiş yandan koltuk değneği olduğunu, kimin o gece durumu hangi taraf güçlüyse o tarafa aldığını görsünler.” “İKTİDARA KAFA TUTAN HERKESİN MÜCADELESİNİ SAHİPLENECEĞİZ” “Bir sözüm daha var ona. ‘CHP’nin 12 Eylül‘de yarım kalan hesaplaşmaya dönük bir özlemi varsa’, bak nereyi kaşıyor. ‘Kınında beklemekte olan yoğrulmuş kılıç gibi burada olduğumuzu hatırlatıyor ve haykırıyoruz.’ Burada Manisa İl Başkanı var, yöneticileri var. Ben nasıl anlatayım Sayın Bahçeli? 1970’lerin sonlarında Manisa’da bir sağdan bir soldan vuruyorlardı. MHP’nin İl Başkanı eczacı Cemil Çöllü. Bir gün eczanesinde vuruldu. Ertesi gün Cemil Çöllü‘ye misilleme olarak eczacı Neşe Gülersoy kendi eczanesinde, 27 yaşında beyaz gömleği ile vuruldu, şehit edildi. Neşe Gülersoy’un durumunu tespit eden tutanakta beyaz önlüğüyle bankonun arkasında yattığı, elinde bir kalem olduğu ve ekteki metni kaleme almakta olduğu çıktı. Metin, MHP İl Başkanı Cemil Çöllü’nün katledilmesini kanayan bir metin yazıyordu. Sonradan ikisini de vuran silahın aynı silah olduğu ortaya çıktı. Bu kardeşin Manisa Eczacı Odası Başkanı iken başlattığı gelenek hâlâ sürüyor. Bütün Manisalı MHP’liler şahittir. Ölüm yıldönümlerinde birer gün arayla Cemil Çöllü’nün de mezarına, Neşe Gülersoy’un da mezarına çiçeği her sene biz koyduk. O günlerde olanlar, bütün yaşananlar bir yana bu ülke o günlerden ders aldı. Birbirinin gencecik evlatlarını ölüme yollamamayı, silaha değil kaleme sarılmayı, kandan, şiddetten değil insanlıktan, sevgiden medet ummayı öğrendiler. Bugün eczacı Cemil Çöllü de, eczacı Neşe Gülersoy da bizim İl Başkanımız Mete Erdem de yan yana yatarken, memleketimi ziyarete gittiğim her bayram ve bu bayram, sor Türkgün gazetesinin muhabirine, bulur ajanstan fotoğraflarımı. Üçünün de mezarına her bayram giderim. Üçünün de mezarına çiçek koyarım. Bu örgüt öyle bir örgüttür. Cumhuriyet Halk Partililer böyle insanlardır. Senin kınından çıkarmadığın kılıç, bizim içimize sokamayacağımız bir kötülüktür. ‘Çık karşıma’ diyor. ‘Eğer yarım kalan hesaplaşmaya özlemin varsa’ diyor. Ben o gün altı yaşındaydım, bunları biriktirdim. Sen o gün 36 yaşındaydın, içinde biriktirdiğini bugün dışarı döküyorsun. O gün altı yaşındaki Özgür Özel seni ve bu kin dolu, nefret dolu aklını, zihnini bu ülkenin başından ittifak ortağınla bir kovana kadar da mücadeleye devam edecek. Hangi görüşte olursa olsun bütün iktidara kafa tutan herkesin davasını haklılıklarını, mücadelelerini sahipleneceğiz. Ümit Özdağ’a yapılan muameleyi kendime yapılmış sayıyorum. Taban tabana zıt bazı görüşlerimiz olsa da, ‘Atatürkçüyüm’ diyen, ‘Mücadele edeceğim’ diyen, ‘Bu iktidarın karşısındayım’ diyen Ümit Özdağ’a da, kılıçlarını çekip bu vatana bağlılık yemini içen teğmenlere de, Gezi yüzünden bin gündür içeride yatanlara ya da yedi yıldır içeride yatanlara, sırf partisi ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dedi diye içeri tıktığın genel başkana da, İstanbul Barosu’na da, 12 yıl önce gitti diye 12 yıl sonra ifadeye çağrılan sanatçılara da bütün benliğimizle Cumhuriyet Halk Partisi olarak sahip çıkacağız.” “İSTANBUL’UN TÜM DEMOKRATLARI CUMA GÜNÜ İFADEYE ÇAĞRILMIŞTIR” “Geçen hafta Ekrem Başkan’la beraber bir toplantıda yargının siyasallaşmasını eleştiren konuşmalar yapıyoruz. Ekrem Başkan, Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın’ı kastederek ‘Cem benim evladım’ dedi. İstanbul Başsavcısına seslendi. ‘Evladımla uğraşma’ dedi ‘Ben buradayım. Cem bizim evladımız, bütün gençlik kolları bizim evladımız. Evlatla uğraşmak yakışmaz kimseye’ dedi. ‘Bak sana söz veriyorum biz iktidar olduğumuzda senin evladın da güvende olacak. Çünkü bize yaptıklarınızı size yapmayacağız’ dedi. Kalktı geldi yanıma oturdu. Gelirken tebrik ettim, oturunca kolçağın üzerindeki elini tuttum. ‘Başkanım’ dedim kulağına. ‘Çok iyi oldu, çok iyi dedin. Böyle bir teminat vermeye ihtiyaç var, bunu tekrarlamalıyız. Aç, yoksul, işsiz, sıkıntıda olan AK Partili bir dönem kayıt oldum diye partiye, oy verdim diye, AK Partili biliniyorum diye, şimdi oradan kopacakken ‘Ya bunların çocuklarına bizimkiler bunları yapıyor, iktidar değişince de benim çocuğumun başına gelir mi’ der, bu teminatı verelim. Rövanşist olmayacağımızı, suçu işleyenin kendinden hukuk önünde hesap soracağımızı ama evlatla uğraşmayacağımızı söylemek iyi oldu başkanım’ dedim. Ekrem Başkan da ‘Sağ ol Genel Başkanım’ dedi, ‘Söyleyelim bunu öyle bir ihtiyaç var’ dedi. Bu konuşmadan 10 dakika sonra salonda bir uğultu. Ekrem Başkan’a savcıyı ve ailesini tehdit etmek suçundan soruşturma açıldı. Biz bu söyleneni savcının ailesi üzerinden bir ülkede yaklaşan iktidar değişikliğinden sonrasına teminat diye anlatırken, buradan bile kendini ailesini araçsallaştırarak, ailesini kullanarak, Ankara’dan kendine verilen adalet katliamı giyotinlik görevini sürdüren buna kendi evlatlarını alet eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Ve o konuşmadan dolayı Ekrem Başkan bu cuma günü ifadeye çağrıldı. Buradan ifade etmek isterim ki, ifadeye çağrılan Ekrem İmamoğlu değildir. Demokrasi ve adalet isteyen herkes, eşitlik isteyen herkes, demokrasi isteyen herkes Ekrem İmamoğlu ki partimizin üyesidir, ifadeye çağrılan Cumhuriyet Halk Partililerin hepsidir. İfadeye çağrılan ‘İstanbul’u bunlara karşı muhafaza edeceğim, İstanbul’un muhafızıyım’ diye yola çıkıp İstanbul ittifakından oy alan Ekrem İmamoğlu’dur. İfadeye çağrılan esnaf ittifakıdır. İstanbul’daki sosyal demokratların yanında, demokratlar, cuma günü ifadeye çağrılmıştır. Milliyetçi demokratlar cuma günü ifadeye çağrılmıştır. Kürt demokratlar cuma günü ifadeye çağrılmıştır. İstanbul’un tüm demokratlara cuma günü ifadeye çağrılmıştır. Ben cuma günü ifadeye çağrılan herkese ‘Yüreğinize sağlık, ayağınıza sağlık, gidin o ifadeyi verin’ diyorum.” “BU KÖTÜLÜĞE KARŞI YENİ BİR BAŞLANGICI YAPMANIN ZAMANI GELMİŞTİR” “Ve bütün bu hukuksuzlukların ve haksızlıkların, adaletsizliklerin bir tek sebebi var. Artık 22 yıldır ‘Girdim ve yendim’ ezberi bozulmuştur. Artık gözlere uyku girmemekte, 31 Mart akşamı unutulmamakta, anketteki memnuniyet ve oradan yükselen umut dalgası birilerini fena halde korkutmaktadır. Kimden korktuğunu, neden korktuğunu, onu kimi yenebileceğini o da bilmektedir biz de bilmekteyiz. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendinden olmayana düşman hukuku uygulayan, siyasi rakiplerini yargı eliyle dizayn etmeye çalışan kötü ruha karşı, kötülüğe karşı, kötü akla karşı; yoksullarla, işsizlerle, emekçilerle, emeklilerle bilhassa Türkiye’nin gelecekten ümidini kesmiş ama 31 Mart akşamı bir seçim daha beklemeye karar vermiş gençleri ile birlikte bu kötülüğe karşı yeni bir başlangıcı yapmanın zamanı gelmiştir. Bunun için tek tek takip ettiniz, olağanüstü toplantılarla, MYK‘yla, Meclis Grubumuzla, Parti Meclisimizle, partinin tüm seçilmişleri ile İstanbul’da bir dizi toplantı yaptık. O toplantılarda oluşan, olgunlaşan fikirleri isimleri hep umutla birlikte anılan Ekran Başkan’la, Mansur Başkan’la konuştuk, değerlendirdik. Artık bir yeni başlangıca, bir yeni yol yürüyüşüne, yeni bir sürecin tarifine hep birlikte hazır olma noktasında mutabakatımız, örgütsel olarak tamdır. Duyduğum en büyük memnuniyetlerden birisi, biraz önce ismini de andığım iki demokrasi kahramanının da ‘Partim görev verirse, partim bana bir görev verirse’ diye başlayarak kurdukları onurlu cümlelere yürekten ve hepiniz adına teşekkür ediyorum.” “BUGÜN YENİ YÜRÜYÜŞÜN İLK GÜNÜ” “İşte bunun için artık yeni bir takvimi başlatıyoruz. Ve yeni bir çağrı yapıyoruz. Bugün bu kötülüğe karşı, bu vicdansızlığa karşı, bu gözü dönmüş adaletsizliğe, gözü dönmüş güç zehirlenmesine karşı demokrasi ile geldiği koltuğu kötülükle, şiddetle bırakmamak isteyenlere karşı yeni yürüyüşün ilk günüdür. Bugün başlattığımız yürüyüşle sandık görevlilerinin teker teker tespitinden, sandıkta bir tane oy aldırmamak için daha önceki yerel yönetim tecrübelerimizle, genel seçim tecrübelerimizle, aldığımız derslerle edindiğimiz deneyimlerle sandığı korumaktan, sandığı kurmaktan, sonlanma aşamasına geldiğimiz partimizin programını bir iktidar programına dönüştürmekten, bir hükümet programını ilan etmekten, bu kötülüğün karşısına dimdik dikilecek cumhurbaşkanı adayımızı belirlemeye kadar yeni bir sürecin ilk günündeyiz. Bugün başlıyoruz. Önümüzdeki süreç içinde şubat, mart ve nisan aylarında biraz önce bahsettiğim tüm hazırlıklarımızı tamamlayarak bu kötülüğün karşısına daha önce de dediğimiz gibi ‘2025 yılında sandık geliyor, biz hazırız’ demek için örgütümüzle, sandık görevlilerimizle, propaganda malzemelerimizle ve adayımızla birlikte ‘Biz hazırız’ demek için bugün başlıyoruz. Adayı, bir partinin genel başkanı olarak ben değil… Bir partinin Parti Meclisi olarak seçilmiş organımız değil… Elbette partinin vereceği önemli kararı tatbik edecek grubun bir mensubu olarak hepimiz. Ama sayıları 1 milyon 600 bine yaklaşan insanlarla birlikte… Ki bugün tweet atmaya insanların korktuğu, mülakatlarda partiye göre işsiz bırakıldığı, diplomanın yok sayıldığı, sosyal yardımların bile parti aidiyetine göre bakılıp aç bırakıldığı, soğukta bırakıldığı bir süreçte Atatürk’ün partisine kayıtlı 1 milyon 600 bin cesur yürekle birlikte belirleyeceğiz. ‘Ben cumhurbaşkanı adayımı belirlemek istiyorum’ diyen herkese söylüyorum. Bugün ilk gündür. Resmi açıklama yapılıp günbegün tarih belirlendiğinde o günden sonra artık gelenler oy kullanamayacaklar. Emeklilere, emekçilere, yoksullara ve bilhassa gençlere sesleniyorum. Sizler bundan sonraki cumhurbaşkanını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk seçiminde iktidar yapacak cumhurbaşkanını belirlemeye var mısınız? Varsanız hepinizi baba ocağına bekliyorum. Partiye kaydolan herkes, cumhurbaşkanını belirleme seçiminde oy kullanabilecektir. Türkiye’yi davet ediyoruz. Biz bir yola çıkıyoruz. İktidarı değiştirmeye hazır mısınız? Biz hazırız, hep birlikte başaracağız, hep birlikte iktidara yürüyoruz. Bugün başlıyoruz, yolumuz açık olsun. Sizlere güveniyor, sizlere inanıyorum. Biz başaracağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.