TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Ibb

haberalmedya - Ibb haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ibb haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İmamoğlu'ndan olay yanıt: Cürmü kadar yer yakar Haber

İmamoğlu'ndan olay yanıt: Cürmü kadar yer yakar

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bakırköy'de gençlerin ders çalışabilmesi ve sosyalleşmesi için yapılan Gençlik Merkezi'nin açılışına katıldı. Bakırköy Belediyesi'nin açılışında konuşan İmamoğlu, konuşmasında son zamanlardaki siyasi baskılara da yer verdi. İmamoğlu, "Senin uykunu ne kaçırıyor?" derseniz, bu yapılan kötülükler, bana gelirken vekilimle de konuştum. Vallahi ne uykumu kaçırıyor ne canımı sıkıyor. Yani hiç umurumda da değil. Onu yapacaklarmış, bunu yapacaklarmış" ifadelerini kullandı. "CÜRMÜ KADAR YER YAKAR" Baskıların hiç umurunda olmadığını belirten İmamoğlu, "Kötülükleri, bütününe baktığımda hepsi bir avuç insan, cürmü kadar yer yakar" dedi. İmamoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e 'bugünün' yaşatıldığı için başının öne eğildiğini söyledi. İmamoğlu şöyle konuştu: "BUNUN YERİNE BUNLARI KONUŞMAK..."Milletin, milletin beni uykusuz bırakan, benim canımı sıkan, benim yüreğimi burkan bu milletin, bu aziz milletin, bu cennet vatanda zenginliği konuşacağımız, zenginliği adil paylaşıp mutlu olacağımız, insanların refah içinde olabilecekleri bir ülkenin koşullarını konuşmak yerine bunları konuşmak benim canımı yakıyor ve yüreğimi burkuyor."BAŞIM ÖNE EĞİLİYOR"Yani 100 yıl önce o sağlam temeli atan Mustafa Kemal Atatürk'e bugünü yaşattığımız için başım öne eğiliyor, bu kadar net.Onun için bir an önce başımızı dimdik ayağa kaldırmak ve bu ülkede çocuklarını, gençlerini mutlu, geleceğe iyi hazırlanmışlıkları bir vatan haline getirmek zorundayız.Aksi takdirde bu vatan gençler için kolay terk edilecek vatan pozisyonuna, konumuna girmekte. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine her coğrafyadaki duygu budur.Benim gencim bugün dünyada yaratıcılıkta, girişimcilikte, üretimde dünyanın hiçbir ülkesindeki gençten daha aşağı kalır yanı yok.Benim kendi evlatlarım var. Hiçbir evladını, bu memleketin hiçbir evladını kendi evladımdan ayırmadan ifade ediyorum. Öyle yetenekli, öyle candan, öyle içten, öyle enerjik çocuklarıyla, gençleriyle karşılaşıyorum ki inanılmaz bir, inanılmaz bir şeye kapılıyorum. Diyorum ki "Biz bunlara nasıl bu kötülüğü yapıyoruz?" yani."ACİLEN BU ÇOCUKLARA EĞİTİM UYGULAMALARINI KAZANDIRMALIYIZ"O bakımdan bizim acilen bu yeni nesile, bu çocuklara, gençlere çağın gerektirdiği eğitim uygulamalarını kazandırmalıyız.Eğitimin dibe vurduğu bu ortamdan bir an önce onları kurtarıp dünyanın en çağdaş eğitim seviyesine çocuklarımızı, gençlerimizi taşımalıyızSadece özel eğitimin, daha doğrusu özel sektörün eğitimde büyük orana ulaştığı Türkiye değil. Türkiye'de her çocuğun eşit bir biçimde ücretsiz eğitim aldığı koşulları bu ülkenin, bu vatanın her evladına sağlama sorumluluğunu acilen yerine getirmeliyiz.O zaman kalkınırız, bu kadar net. Başka bir yolu yok bu işin.

Ekrem İmamoğlu'nun 7 yıl 4 ay hapsi istendi Haber

Ekrem İmamoğlu'nun 7 yıl 4 ay hapsi istendi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve ailesine yönelik ifadeleri nedeniyle 2 yıl 8 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. İmamoğlu, "terörle mücadelede görev alan kişileri hedef göstermek", "hakaret" ve "tehdit" iddiaları ile karşı karşıya. İddianame ile 3 ayrı suçtan cezalandırılması ve ayrıca siyasi yasak içeren hak mahrumiyeti uygulanması da talep edildi. - Kamu görevlisine hakaret suçu (1 yıl-2 yıl 4 ay), - Tehdit(6 ay- 2 yıl), - Terörle mücadele eden kimseleri hedef göstermek suçlarından (1-3 yıl) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, Başsavcı Gürlek mağdur sıfatıyla yer aldı. İmamoğlu'nun bir panelde yaptığı konuşmada Gürlek'e yönelik suç içerikli ifadeler kullandığı iddia edilerek resen soruşturma başlatıldığı ifade edildi. İddianamede, Gürlek'in geçmişte terör örgütleri tarafından hedef alındığı hatırlatılırken, İmamoğlu'nun açıklamalarının da bu kapsamda değerlendirildiği kaydedildi. İmamoğlu'nun sözlerinin Gürlek’i küçük düşürmeyi amaçladığı ve ifade özgürlüğü kapsamında korunamayacağı öne sürüldü. İmamoğlu'nun, bir basın toplantısında ise mahkemelerde görev yapan bir bilirkişiyi hedef gösterdiği ve "yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs" suçunu işlediği ileri sürüldü. İMAMOĞLU'NUN GÖREVDEN ALINMASI İSTENDİ İddianamede, İmamoğlu'nun görevini ve nüfuzunu kullanarak yargı organları üzerinde baskı oluşturmayı amaçladığı öne sürüldü. Savcılık, İmamoğlu'nun kamu hizmetlerinden men edilmesini de talep etti. İddianame, değerlendirilmek üzere ağır ceza mahkemesine gönderilirken, mahkemenin incelemesi sürüyor. AA'nın haberine göre; İmamoğlu'nun görevden men edilmesi talebi, Türk Ceza Kanunu 53. maddesinin 1. fıkrasından istendi. Fıkradaki "kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, 'sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılır." maddesinin uygulanması talep edildi. İBB KAYNAKLARI: MANİDAR Daha önce Ahmak davasından yargılanan ve ilk derece mahkemesinden mahkum edilen İmamoğlu, kamu görevlisine hakaret suçunun Anayasa’ya aykırı olduğuna dair bir başvuru da yaptı. Anayasa Mahkemesi bu konuda hala değerlendirme yapmadı. İBB kaynakları, iddianameyi başsavcı vekilinin düzenlemesi manidar olduğunu söyledi. Kaynaklar, başsavcı vekillerinin idari ve koordinasyon görevi yapmaktayken muhaliflere yönelik soruşturmalarda bizahiti görev aldığını iddia etti.

EMITT 2025 açılışında konuştu Haber

EMITT 2025 açılışında konuştu

Konuşmasının ana omurgasına Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel yangını faciası, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri ile özelde Filistin ve Suriye, genelde Orta Doğu coğrafyasında yaşanan savaş ortamlarını oturtan İmamoğlu, “Bütün yetkilerin merkezde toplanarak, her hususun merkezi idare üzerinden yönetileceği anlayışı ve gayreti, dünyanın hiçbir yerinde sonuç vermediği gibi, ülkemizde de işi zorlaştırmaktadır. Bu ve buna benzer sorunları, dayanışma içerisinde çözebildiğimizde, kesinlikle ülkemizde bizim göz bebeğimiz olan, vitrinimize koyarak gururla anlattığımız, her anının keyifle bütün dünyaya ülkemizin servis edilmesinde çok değerli bir iş olan, sektör olan turizm sektörünün de belki de en birinci sıraya oturacak bir biçimde gelişmesini sağlayacak altlıklar olacağını bilmemiz gerekir” dedi. Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, dünyanın en büyük beş turizm fuarından biri olan ve bu yıl 28’İnci kez düzenlenen Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’nın (EMITT) Büyükçekmece TÜYAP’ta gerçekleştirilen açılış töreninde konuştu. KARTALKAYA, KAHRAMANMARAŞ, ORTA DOĞU… Konuşmasının ana omurgasına Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel yangını faciası, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri ile özelde Filistin ve Suriye, genelde Orta Doğu coğrafyasında yaşanan savaş ortamlarını oturtan İmamoğlu, özetle şunları söyledi: “Bu üç kavram üzerinden, sadece sektörün değil, aynı zamanda şehirlerimizin, aynı zamanda ülkemizin dayanıklılığı ve hizmette sürdürülebilirliğin çok temel konuları olması üzerinden, insani yönüyle de anmayı ve sizlerle paylaşmayı önemsiyorum. Yangında ve depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza olan derin üzüntümüzü ve onlara dualarımızı ederken, bir yanıyla da Orta Doğu'daki bu savaşta ölen özellikle masum insanları, sivilleri, çocukları, kadınları ve gençleri de buradan anmayı ve dünyada hiçbir savaşın olmamasını dilemeyi isterim. Farkındaysanız, aslında üç felaketin üzerine konuşurken, -yangın, deprem ve savaş-aslında üçü de bizim ülkemizde çok yoğun mücadele verdiğimiz ve turizmle beraber, sadece gelir elde etmeyi değil, dünyaya bu güzel ülkeden, İstanbul ve diğer güzide şehirlerimizden çok köklü mesajlar verebileceğimizin de gerçeğinin altını çizmek gerekir. Bu yönüyle bu üç tehdidin bu sektörü, turizmi derinden etkileyeceğini ve etkilediğini hepimiz biliriz.” “HEP BİRLİKTE YAPMAMIZ GEREKEN HUSUSLAR VAR” “İşte hep birlikte yapmamız gereken hususlar var. Ve bu hususlara ilk konudan başlamam gerekirse… Yangın meselesi, aslında özellikle turizm sektöründe denetleme, gözetleme, ruhsatlandırma gibi birçok hususun derin bir biçimde tartışılması gerektiği gerçeğini önümüze koymuştur. Bu manada bu meseleyi, sadece günün krizlerini ya da acılarımızı paylaşmayı ya da meseleyi bu çerçevede tutarak değil, sadece bu kapsamda günübirlik tedbirler alarak bir şekilde ‘şehirlerde acaba sıkıntıda mıyız’ diyerek, sadece bu alana fokuslanıp, mercek altına alınarak değil, turizm sektöründeki bu sorunu, bu meseleyi daha geniş bir biçimde ele alarak, kurum ve kuruluşların nasıl hareket etmesi gerektiğini, sorunların, sorumlulukların nasıl paylaşılması gerektiğini bir kez daha ele almak ve bu yönüyle geniş kapsamlı bir çalışma yapmak zorundayız. Bu kapsamlı çalışmanın içerisinde, elbette ülkemizin merkezi idaresi ve aynı zamanda yerel yönetimi, aynı zamanda sivil toplum kuruluşları ve meslek kuruluşları önemli paydaşları.” “HER HUSUSUN MERKEZİ İDARE ÜZERİNDEN YÖNETİLECEĞİ ANLAYIŞI VE GAYRETİ…” “Bu manada Türkiye'mizin son dönemde yaşadığı temel bir sorunun altını çizmek gerekir. Yani bütün yetkilerin merkezde toplanarak, her hususun merkezi idare üzerinden yönetileceği anlayışı ve gayreti, dünyanın hiçbir yerinde sonuç vermediği gibi, ülkemizde de aslında bence işi zorlaştırmaktadır. Yerelde güçlenecek kaslar ama yerel yönetim üzerinden ama onun paydaşı olabilecek farklı idarelerin iş birliği düzeni içerisinde, meselenin daha güçlü ele alınabileceği… Özellikle uzmanlaşması gereken şehirler vardır bazı konularda. Örneğin, turizm denince akla gelen Antalya'sı, Muğla'sı ve bunun gibi diğer şehirlerimizin belli kaslarda daha güçlü hale gelmelerini sağlamanın, bu ve buna benzer krizlerde etkin aktör olabilmelerini, yani bir yangında küçük bir belde belediyesini bile güçlendirip, orada eğer varsa bir turizm destinasyonu ve turizm alanı, o belde belediyesinin kaslarını geliştirmenin bu ülkeye fayda sağlayacağı gerçeği üzerinden, meseleyi ortaya bırakmak değil, meseleyi sahiplendirmek ve yerel yönetimi güçlendirmenin Türkiye'miz açısından ve geleceğimiz açısından çok önemli, karakterli bir demokratik bir gelişme yolunu önümüze açacaktır.” “KONAKLAMA VERGİSİ” ELEŞTİRİSİ: “YEREL YÖNETİMLERE VERİLMESİ GEREKİRKEN…” “Yani bir vücuda baktığınızda, omurgayı sağlam tutmanın, uzuvlarını zayıflatmış, yetkilerini azaltmış bir vücudun sağlıklı bir vücut olamayacağını, bunun demokrasiye de faydalı olamayacağını hepimiz biliriz. Bu manada yetki, sorumluluk, birçok konunun yerelleşmesi ve bu konuda atılacak güçlü çalışma adımlarının şart olduğunu hem Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı kimliğimle hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı kimliğimle şehirlerimizin, büyükşehirlerin, illerin, ilçelerin bu konuda ciddi ihtiyaç duyduğunu söylemek isterim. Örneğin, çok basit bir örnekle bu başlığı toparlamak gerekirse, işte konaklama vergileri meselesi, çok önemli bir sorun. Bu konuda gereği gibi kullanmak üzere, yerel yönetimlere verilmesi gerekirken, tümüyle merkezi yönetimin üzerinde kalmasının, yerel yönetimlerin güçlenerek, misafir ettiği turistlere her alanda kültürde, sanatta, tarihte, şehrin iyileşmesinde, modernleşmesinde katkı sunacak bir kaynağın yerelde paylaşılmasının ne kadar değerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bundan çekinmenin, bundan uzak durmanın kentin hakkını gasp etmek anlamına geldiğini düşünüyorum. Bu yönüyle adım atılmasının şart olduğunu ifade etmek isterim.” “DEPREMDE İYİLEŞMENİN, GÜÇLENMENİN, KALKINMANIN NASIL OLABİLECEĞİ KONUSUNDA…” “Yine bir başka başlık; deprem meselesi. Yarın, yine on binlerce canımızı anacağız ve bir kez daha bu acıyı yaşamak istemeyen şehirlerimizin, ki depremle yüz yüze kalan şehirlerimizin büyük bir çoğunluğunun aynı zamanda güçlü birer turizm şehirleri olduğu gerçeğine hatırlatmak gerekirse, burada da bir eylem planının, kurumların ya da yöneticilerin birbirini suçladığı değil, birlikte çalışma kültürünü, birlikte konuşabilme kültürünü, bazı hususları siyasetin çok daha yukarısına koyarak, çıtayı orada tutarak, depremde iyileşmenin, güçlenmenin, kalkınmanın nasıl olabileceği konusunda masalarda bu işleri çözebilmenin şart olduğunu düşünüyorum. Yani en tepedeki yöneticiden bir şehrin en alt kademedeki yöneticisine kadar, aynı dili kullanma ve bu konuda bir siyasi menfaat düşürmeksizin, şehirlerimizin güçlenmesi konusunda hızlı hareket edebilmenin kayıtsız şartsız birlikte mümkün olabildiğine olan inançla hareket etmesinin, bir devlet adamı, devlet insanı, devletini düşünen yönetici kişiliğine çok uygun olacağını düşünüyorum. Bu manada üzerimize düşen her sorumluluğa, her hususa, her makama koşa koşa gittiğimizin altını çizerek, her zaman böyle bir dayanışmaya da hazır olduğumuzu belirtmek isterim. Deprem, gerçekten şehirlerin dayanıklılığı, şehirlerdeki yaşamın sürdürülebilirliği açısından, başta İstanbul olarak, Türkiye'miz için çok önemli bir mevzudur. Bu yanıyla şehirlerimize gelen turistlerimizin de güven içinde olmalarını sağlamak, başta bütün şehrin dayanıklılığı ama özellikle turizmde insanlarımızı misafir eden bütün yapıların dayanıklılığı üzerinden büyük bir seferberliği hep beraber yürütmemiz gerektiğinin de altını çizeyim.” “5-6 MİLYON MÜLTECİNİN ÜLKEMİZDE YAŞADIĞINI, SIĞINMACININ VAR OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRSEK…” “Son olarak; elbette ülkemizin yoğun bir biçimde, içinde bulunduğu ve yanı başımızdaki Suriye meselesinin ve Orta Doğu barışının, Türkiye'nin bu yöndeki rolünün de önemli olduğunu ifade edeyim. Çünkü, az önce değerli sektör temsilcilerinin dolu dolu ifade ettiği, büyük rakamlar söylediği, sivil toplum kuruluşlarından Türk Hava Yolları'na, Türkiye İş Bankası'ndan diğer kurum kuruluşlara, hep birlikte bu büyük sayılara ulaşmamızın tek yolunun, bölgedeki barışın, demokrasinin ve özellikle Suriye'de var olacak yeni ülke kuruluşuna dair de en üst seviyede dayanışmacı bir biçimde ülkemizdeki adaletli, demokratik ve bütün şeffaflığıyla oradaki her etnik kökenin, her yaşam biçiminin mutlu ve huzurlu olabildiği bir ülke kuruluşuna, güçlü bir dayanışmayla katkı sunmamızın şart olduğunu düşünüyorum. Bu konu ve içinde bulunan birçok alt başlığın, turizmdeki bizim huzurlu bir ülke olmamız yolunda, belki de önümüzdeki yüzyılın çok daha ülkemiz açısından refah içerisinde ve gelişim içerisinde olmasını sağlama açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Ki EMITT başlığı, Orta Doğu diye bir açılımın başlığı. Bu yönüyle de bu alanda çok yüksek seviyede dayanışmacı, yine ülkemizin bütün siyasi etlerinin, iktidarından muhalefetine, yerel yönetimlerinden farklı kurum ve kuruluşlarına dayanışma içerisinde olmamız gerektiğinin şart olduğunu düşünüyorum. Meseleyi ‘Türkiye'den Suriye'ye bakış’ üzerinden ele almadığımı takdir edersiniz. Farklı rakamlarla, 5-6 milyon mültecinin ülkemizde yaşadığını, sığınmacının var olduğunu düşünürsek, böylesi bir barış ortamının aynı zamanda ülkemizde bizim için de büyük bir külfet, o insanlar için de büyük bir insani sorun olduğu temelde; bu dayanışmanın, böylesi bir var olmanın Orta Doğu'da, bu insanların huzurlu bir biçimde ülkelerine dönmelerini sağlayacağının da altını çizmek isterim.” “BU VE BUNA BENZER SORUNLARI, DAYANIŞMA İÇERİSİNDE ÇÖZEBİLDİĞİMİZDE…” “İşte bu ve buna benzer sorunları, dayanışma içerisinde çözebildiğimizde, kesinlikle ülkemizde bizim göz bebeğimiz olan, vitrinimize koyarak gururla anlattığımız, her anının keyifle bütün dünyaya ülkemizin servis edilmesinde çok değerli bir iş olan, sektör olan turizm sektörünün de belki de en birinci sıraya oturacak bir biçimde gelişmesini sağlayacak altlıklar olacağını bilmemiz gerekir. Bu yönüyle, özellikle şehirlerimizde çok daha iyi çalışmalar, iş birlikleri, buluşmalar, şehirleri bir araya getiren toplantılar, fuarlar… Çok farklı kolları var; kongre turizmi, yaz turizmi, kış turizmi… Farklı planlamalarla, yılın on 12 ayı, gerçekten ülkemizin 81 şehrinde turizm hedefine uygun bir ülkede olduğumuzu unutmadan, bu yönüyle çalışmalarımızın birlikte çok yüksek seviyeye tırmandıracağını, ülkemize çok büyük gelirler kazandıracağına da inancım tamdır. EMITT Fuarı'nı İstanbul'umuzla karşılıyoruz. Tüm bu duyguyla, ülkemizde barışın, huzurun, depreme dayanıklı şehirlerin, aynı şekilde felaketlerden uzak kalan bütün tedbirlerin alındığı sektörlerin, yapıların, aynı şekilde demokrasinin, adaletin var olduğu güzel Türkiye Cumhuriyeti'nin, bütün ülkeleri ve bütün insanlığı, doya doya, binlerce yıllık insanlığı tarihin beşiği olan bu cennet vatan topraklarda karşılayacağımızı ve onları gururla burada misafir edeceğimizi ve aynı zamanda rekor seviyede insanımızın milli gelirine katkı sunacağı bilinciyle EMITT Fuarı'nı alkışlıyorum.”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve medyaya jet soruşturma Haber

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve medyaya jet soruşturma

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın  'Turpun Büyüğü' başlıklı basın toplantısının ardından soruşturma başlatıldı. İmamoğlu'nun açıklamalarında yer alan isme yer veren medya kuruluşlarına da soruşturma açıldığı bildirildi.  1.5 saate yakın süren basın toplantısının konusunu, "Heybedeki Turp" olarak belirleyen İmamoğlu, hakkında açılan dava ve soruşturmalar için bilirkişinin ismini verdi.  İmamoğlu'nun kürsüden inmesinin hemen ardından hakkında, "görev yapan bilirkişi ya da yanığı etkileme suçu"ndan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldı.  Başsavcılıkça yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ'NE TALİMAT VERİLMİŞTİR" "İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında bugün düzenlediği basın toplantısında, Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen bir kısım soruşturmalar ile kamu davalarında görevli bilirkişilerden biri olan şahsı, soruşturma şüphelileri lehine sonuç doğuracak karar verilmesi amacıyla alenen hedef göstermek suretiyle, ayrıca bu amaçla ismini de açıklayarak yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ettiği tespit edildiğinden Türk Ceza Kanunu’nun 277 ve 288’nci maddeleri uyarınca resen soruşturma başlatılmıştır Ayrıca yazılı ve görsel medyada bu yönde söylemlerde bulunanlar için gerekli tespitin yapılarak soruşturma başlatılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verilmiştir" MEDYAYA DA SORUŞTURMA  İmamoğlu'nun açıklamasını yayımlayan medya kuruluşlarına da soruşturma başlatıldığı açıklandı.  Açıklamada, ayrıca yazılı ve görsel medyada bu yönde söylemlerde bulunanlar için gerekli tespitin yapılması talebi yer aldı. İMAMOĞLU'NDAN AÇIKLAMA İmamoğlu soruşturmaya ilişkin olarak, "Bize yapılan her hukuksuzluğu, her adaletsizliği Türk Milletiyle paylaşacağız. Kimsenin hakkını yemeyeceğiz hakkımızı da yedirmeyeceğiz. Daha konuşmam bitmeden hakkımda soruşturma başlatılıyor. Bu haksız müdahalelere cevap vermek adil yargılamayı etkilemek değil, tam tersine hukukun bağımsızlığını savunmaktır. Belgelerle açıkladığım hukuksuz işlerle ilgili de jet hızıyla soruşturma bekliyorum. Bu hukuksuz iş ve işlemleri haber yapan basın kuruluşları ve paylaşan vatandaşlar hakkında soruşturma açmak da sansürün dik alasıdır. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır." ifadesini kullandı.  NE OLMUŞTU? İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir basın toplantısı düzenledi.  İmamoğlu'nun iletişim ekibinden dün yapılan açıklamada, İBB Başkanı'nın "yaşanan hukuksuzluklara ilişkin kamuoyunun ilk kez duyacağı önemli ve çarpıcı bilgileri paylaşacağı" belirtilmişti. "FELAKETLER ART ARDA GELİYOR" -Facialar, felaketler art arda geliyor. Gençlerimiz mülakatlarda eleniyor. Geleceklerini yurt dışında arıyor. Çeteler yeni doğan bebeklerimizin canına kıyıyor. Kadınlarımız sokaklarda korkuyla geziyor. Çeteler etrafta cirit atıyor. Türkiye mülteci merkezi olmaya devam ediyor. -Ama tüm bunlarda sorsanız hükümetin hiçbir kabahati yok. Dünyada böyle bir örnek yok. Hükümetin hiçbir kabahati yok. Sorumlular yok. Hiçbir sorumluyu bulamıyorsunuz. Hele hele bir kriz olduğu zaman, bir facia olduğu zaman sorumlular yok. -Yok, kayboluyorlar. Kendilerinde sorumluluk görmeyenler ise siyasi rakiplerini ayak oyunlarıyla, tezgahlarla saf dışı bırakmaya dönük bir strateji kurgulamışlar. Ona çalışıyorlar. Biz de bugün çok çarpıcı bir tezgahı ortaya sermek için sizleri davet ettik ve buluştuk. -Çok değerli, çok önemli, çok hassas gerçekten utanç verici bir durum. Değerli konuklar 31 Mart seçimlerinden milletimizin 1. partisi olarak çıkan Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve belediyelerine yönelik haksız, hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. -Siz bakmasın bakmayın ki hani her gün bir şey olduğunda biz bir tepki gösterdiğimizde hemen ilk çıkıp yetkililerin ağzından duyduğunuz cümle, yargı bağımsızdır cümlesi. -Onlara inanmayın. Türkiye'de bağımsız özerk kurum kaldı mı diye gidin vatandaşlarımıza sorun. -Emin olun ki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı kalmadı diyecektir. Başkanı ve yardımcısı Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurum hakimlerin savcıların geleceğine karar vermiyor mu? Hakları da orada atanma kararları da oradan çıkıyor. -Hal böyle olunca belli amaçlar için atanan atananlar yüzünden kanundan gelen güç ne yazık ki kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor. Yani siyaset bugün hepimizin yaşadığı gündelik haberler üzerinden ve ortaya çıkan atmosferden görüyoruz ki siyaset köküne kadar yargıya karışıyor, bu kadar net. -Dökülen gerekçeleri, güldüren sebeplerle az önce ifade ettiğim genel başkanlar dahil hukuksuz operasyonlarına devam edecek, vazgeçmeyecekler. Bunu ben demiyorum. Bunu en yetkili ağız söylüyor. Kim söylüyor bunu? -Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor. Ne diyor? Turpun büyüğü heybede diyor. Dosyalar gizli denilerek şüphelilerin avukatlarına bilgi verilmiyor. -Avukatlarına dahi o dosyalar açılmıyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak, ne bitecek her detaya vakıf. Neredeyse sabahından akşamına bu işin içinde olan insanlarla irtibat kuracak kadar bu işin içinde mi diye insan düşünmeden edemiyor. Ama lafa gelince hemen yargı bağımsız. Buradan yargı bağımsız lafının söylendiği, söyleyen kişiye seslenmek istiyorum Sayın Adalet Bakanı'na. Yargı bağımsız öyle mi Sayın Adalet Bakanı? -İşte bugün biz de Cumhurbaşkanından esinlenerek basın toplantımıza tam da bu ismi koyduk. Basın toplantımızın adı Turpun Büyüğü. Bugün heybeden turp niyetine çok enteresan bir kişilik çıkacak. -Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini raporların nasıl değişime uğradığını imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını, hatta tutuklandığını sizlere ve kamuoyuyla birlikte buradan paylaşacağım. "HEYBEDEKİ TURBUN ADI..." -3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi raporunu sundu. Bu sıra dışı bilirkişi Danıştay'ın 5 yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı. Ve yeni yazdığı raporla bu bilirkişi bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu ifadeler iddianameye de girdi. -Raporuna dayanan savcı iddianamenin 7. sayfasında ne diyor? "Bu bakımdan soruşturmaya konu ve suç teşkil eden eylemler olduğu tespit edilen ihale ile ilgili iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu'na sunulmasına rağmen iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu'na sunulmasına rağmen ihalenin iptali ve ilgililer hakkında suç duyurusu vesaire herhangi bir işlem yapmadığı yani ben herhangi bir işlem yapmadım tespit edilen şüphelinin cezai sorumluluğu doğacağı açıktır. " -Savcıya göre Beylikdüzü Belediyesi'nin iç denetçisi bu ihale ile ilgili sorunlar tespit etmiş, rapor hazırlamış ve bana sunmuş ama ben gereğini yapmamışım. -Bu iddia çok ciddi ve çok önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Çok ciddi bir sorun var. Böyle bir rapor yok. Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok. Olmayan bir rapor bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil. -Peki olmayan rapor savcı iddianamesine nasıl giriyor? Olmayan rapor. İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye müfettişi yazdı. Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye gerek yok. -Bu davanın bilir kişisi de o mülkiye müfettişi de yazıyor bunu. O meşhur mülkiye müfettişi. O da her yerden çıkan. Bu davanın bilir kişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi iç denetçi raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız böyle bir rapor olmadığını mahkemede ispat etti. -Buna rağmen yani olmayan bir rapora rağmen mahkeme iddianameyi kabul etti. Gördüğünüz gibi bu bilir kişi olmayan şeyleri yazacak atıf yapacak kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. -Belli ki arkasında çok güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu kişiyi takdim ediyorum. *Evet heybedeki turpun adı belli oldu. Bu ismi aklınızda tutun. Gerçi akılda kalıcı bir yanı var zaten. 'S.B.' bilir kişisinin bu davayla beraber hayatımıza özel olarak nasıl görevlendirildiğini göreceksiniz. -Olmayan bir raporu yazmış gibi göstererek adli makamları yanıltmaya yönelik girişimi nedeniyle bilir kişi ile ilgili suç duyurusunda bulunmasını mahkemeye ilettik. Mahkeme bu talebe cevap bile vermedi. -Cevap bile vermedi. Diyorum ya arkası sağlam, korunaklı bir yerde. Danıştay'ın 5 yüksek yargıcı yerine bilirkişiye itibar edilince mahkemeye doğal olarak itiraz ettik. Mahkeme yeni bir bilirkişi grubu oluşturdu. -Sayıştay denetçisi olarak görev yapmış 3 kişilik uzman bilir kişi heyeti konuyu inceledi. Yeni rapor tümüyle benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Yani bu kez muhasebe kökenli değil 3 emekli Sayıştay denetçisinden oluşan devlet ciddiyetini bilen kişiler raporlar hazırladı. Bu raporun ardından mahkeme dedi ki iki rapor birbiriyle çelişiyor. -O zaman bir üçüncü bilirkişi raporu isteyelim. Mahkeme yine bu kez başka üç emekli Sayıştay denetçisinden bilirkişi raporu istedi. Yeni bilirkişi raporu geldi. Rapor yine benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Raporlarda ne diyor biliyor musunuz? Ekrem İmamoğlu'nun ihalede bir sorumluluğu olmadığı gibi ihalede yanlış bir işlem yapılmamış ve kamuyu kara geçiren uygulama yapılmıştır.

2024'te İstanbul'a 1 Milyar 162 Milyon Metreküp Su Haber

2024'te İstanbul'a 1 Milyar 162 Milyon Metreküp Su

2024 yılında Avrupa Yakası, toplam su tüketiminin yüzde 65,63’lük kısmına denk gelen 762 milyon 32 bin 739 metreküplük su kullandı. Toplam tüketimin yüzde 34,37’sini ise 398 milyon 987 bin 470 metreküp su ile Anadolu Yakası oluşturdu. Avrupa Yakası’nın su ihtiyacını karşılamak için Asya’dan İstanbul Boğazı altındaki kuzey ve güney geçiş hatları aracılığıyla 321 milyon 898 bin 827 metreküp su transfer edildi. 2024’TE SU TÜKETİMİNDE ARTIŞ 2024 yılında günlük ortalama su tüketimi 3 milyon 172 bin 186 metreküp olarak kaydedildi. 2024 yılında 2023’e kıyasla su kullanımında yüzde 3,65 oranında bir artış gözlemlendi. En yüksek günlük tüketim, 3 milyon 817 bin 735 metreküp ile 13 Haziran 2024 tarihinde gerçekleşirken en düşük tüketim ise 2 milyon 540 bin 115 metreküp ile 11 Nisan 2024’te kaydedildi. 2023’te 6 milyon 891 bin 231 aboneye hizmet veren İSKİ, 2024’te 6 milyon 974 bin 432 aboneye hizmet verdi. BARAJ DOLULUK ORANLARI Baraj doluluk oranları yıl içinde önemli değişiklikler gösterdi. İlkbahar aylarında yüzde 80 seviyesine kadar çıkan doluluk oranları, yaz aylarında artan tüketimle birlikte ağustos ayı sonunda yüzde 45’e kadar düştü. 2024 yılında maksimum doluluk oranı yüzde 83,43 ile 6 Mayıs 2024’te ölçülürken, minimum doluluk oranı yüzde 27,49 ile 21 Kasım 2024’te kaydedildi. 2023’te maksimum doluluk oranı 31 Aralık 2023’te yüzde 52,11 olarak ölçülürken, en düşük doluluk oranı 11 Kasım 2023’te yüzde 16.18 ile ölçüldü.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “Adayımız Hazır, Çıkarsın Karşıma Alırsın Cevabı” Haber

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “Adayımız Hazır, Çıkarsın Karşıma Alırsın Cevabı”

“FETÖ’YE YAPTIRDIKLARINI ŞİMDİ DE BUNLARA YAPTIRIYOR” Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ülke Politikaları Vakfı’nın düzenlediği Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması Panelinde konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Her şeye rağmen bu büyük organize kötülüğe ve o kötülüğün yargıdaki, İstanbul’daki aparatlarına inat hepinize iyi bir hafta diliyorum. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi: “DİMDİK AYAKTAYIZ, SİNMİYORUZ” “Beşiktaş Belediye Başkanımıza tutuklama kararı çıkınca bütün programları iptal ettik. Ekrem Başkanımızla sabahın ilk saatlerinde, günün ilk ışıkları ile buluştuk. Belediyemize gittik beraber. Hızlı bir toplantı yaptık ve sonra ‘Belediyede çalışan arkadaşların bir elini sıkayım’ dedim, ‘Geçmiş olsun’ diyeyim, bir hatırlarını sorayım istedim, 500’e yakın çalışanı dolaştım. Girdiğim odalarda, koridorlarda hepsi gözümün içine bakıyordu. Dedim ki ‘Başkanı cezaevine koydular. Başkan bize emanet, ailesi bize emanet. Ama Beşiktaş size emanet. Eğer yüzünüz asılırsa… Vatandaş sizin yüzünüze bakıyor. Buradaki kamu hizmetini Türkiye Cumhuriyeti devleti, kamu ikiye ayrılıyor. Bir tarafı merkezi idare, bir tarafı mahalli idare. Devletin buradaki yüzü, burada verilen hizmetin yüzü sizsiniz. Sizin yüzünüz asılırsa o zaman başarmış olacak. O zaman bizi kendisine benzetmiş olacak. Sizin moral bozukluğunuz, burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin Beşiktaşlılara verdiği hizmeti aksatacak. Yüzünüz gülsün, başınız dik olsun. Dışarıdakiler, herkes, siyaset bize emanet ama Beşiktaş size emanet. Bu salona da şunu söylemek isterim. Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim. Bizim moralimizi bozarlarsa, suratımızı asarlarsa, sabah yataktan kalkarken dünkünden daha umutsuz kalkarsak bu ülkeyi kurtaracağımıza dair, 100 yıl sonra bu ülkede yeniden bize düştü, demokrasiyi kuracağımıza dair, o zaman o kazanır. O yüzden dimdik ayaktayız, yılmıyoruz, korkmuyoruz, sinmiyoruz.” “TARTIŞMALARDAN HEPİMİZ YARARLANACAĞIZ” “Önceki Maliye Bakanlarımızdan, birlikte görev yapmaktan da büyük onur duyduğum parlamento çatısı altında, Sevgili Zekeriya Temizel’in başkanlığında çıkılmış doğru bir yolculuk, Ülke Politikaları Vakfı’nın başlattığı iş. Bir süre Ankara’da, sonra İstanbul’a taşındı. Biraz önce de rahmetle anıldı. İnanılmaz katkılarıyla Ülke Politikaları Vakfı’nı rahmetli Murtaza Çelikel buralara kadar getirdi. Doğan Subaşı ekibi bayrağı devraldı ve çok önemli işler yapıyorlar. Önceki Genel Başkanlarımız Altan Öymen, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin mütevelli heyetinde yer alıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal olarak da en üst düzeyde sahiplendiği bir vakıf. Böyle bir başlıkla bizi oldukça zaman önce bu toplantıya çağırdılar. Çok kıymetli tartışmalar olacak. Hepimiz yararlanacağız. Ama öyle bir noktaya geldi ki. Hani gülünecek, eğlenilecek günlerde değiliz. Ama en moralsiz zamanlarda yaptığı siyasi eleştirilerle, siyasi komedi ile Levent Kırca hep bu ülkeye hem en doğru mesajı vermiş, hem de hep en acınacak durumlarda bile yüzleri güldürmeyi başarmıştı. ‘Olacak o kadar’ diyordu. Olacak O Kadar’da meşhur şarkısında ‘Tam yerine denk geldi, manzara koydu’ diyordu. TRT yayın kesildiğinde manzara koyardı. Ülke Politikaları Vakfı bugün tam yerine denk geldi, manzarayı ortaya koydu. Bugünün konusu bu. Hakimler, savcılar, devlet memurları bir iktidar partisinin memuru haline geldiğinde yargı siyasallaştığında ne olduğunu hep birlikte yaşıyoruz. Biraz önce Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız sevgili Ekrem İmamoğlu da tane tane, kronolojik bir hatırlatma ile meselenin nerelerden başladığını, nerelere geldiğini hepimize hatırlattı. Bir kez daha kayda geçirdi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 100 yıl önce bu ülkeye tek adam rejiminin yerine, bir aile yönetiminin yerine Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve yönetimine de kuvvetler ayrılığına doğru yürüyen bir kuruluşu ortaya koyduk. O yürüyüş, katı bir kuvvetler ayrılığı, hakim teminatı, 12 Temmuz 1947’de ilan edildikten sonra hakim denetiminde, yargı güvencesinde serbest seçimleri getirdi. Son 22 yıldır geldiklerinde her şey dört dörtlük değildi şüphesiz. Elbette aksayanlar vardı. Darbelerin tortuları vardı. Darbe tortusu kurumlar, kurallar, uygulamalar vardı. Bunlarla mücadele etmek için, güya yüksek öğrenimin üzerinde vesayet makamı olan YÖK’ü kaldırmayı vaat ederek, üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü vaat ederek, yasaklardan kurtulunacağını, yolsuzluklarla mücadele edileceğini ifade ederek, kendilerine de ‘erdemliler hareketi’ diye bir misyon biçerek birileri iktidara geldi.” “İLK YAPTIKLARI İŞ YARGIYI ELE GEÇİRMEK OLDU” “İlk yıllarında hak etmedikleri ama yaptıkları takiyeye aldananların onlardan demokrasi umdukları, Avrupa Birliği’ne doğru, tam üyeliğe doğru bir yol yürüyüşü umdukları bir kredi verildi onlara. O kredinin kendisi bile ülkede dolaşan, dünyada dolaşan sıcak paradan Türkiye’yi baya nasiplendirdi. Zaten kendisinden önceki hükümetin ortaya koyduğu, bedelini ödediği katı politikalar sonuçlarını vermeye başlamıştı. Üstüne de ülkeye demokrasi vaat ettikleri için, gerçek niyetlerini ustalıkla gizledikleri için yatırım da geldi, sıcak para da geldi. Borsa da yukarıya doğru gitti. Maalesef, bugünkü yoksullaşmanın müsebbibi biraz önce ifade edildiği gibi beceriksizler. O gün sanki kabiliyetli, yetenekli, becerikliymiş gibi göründüler. Aldıkları kredi onları iktidara, büyük bir krizden sonra geldikleri iktidara tutunmaya, güçlendirmeye, güçlenerek bazı olanakları kullanmalarına imkan tanıdı. İşte o imkan ele geçer geçmez ilk yaptıkları iş yargıyı ele geçirmek oldu. Burada güzelim logosu var. Savaş meydanlarından hepimize haber versin diye kurulmuş Anadolu Ajansı’nı bir partinin emrine sokmak. Hepimizin vergileri ile kamu yayıncılığı yapması gereken TRT’yi kendi borazanları haline getirmek. Muhalefete bu alanları kapatmak. En zor zamanda en doğru haberi her şartta vermesi gereken Anadolu Ajansı’na haberi kaynağında sansürletmek. Ellerindeki kamu gücüyle, yargıyı var güçleriyle ele geçirmek için ellerinden ne geliyorsa artlarına koymamak. O dönemde taşeronları Fetullahçı terör örgütü diye sonradan afişe olacak, yargılanacak, ceza alacak yapıydı. Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk, şike davaları, aklınıza ne geliyorsa hepsini birden… Devrimci karargah davası diye bir dava vardı mesela. Sabahleyin şöyle dönüp notlara bakarken ‘A bu da vardı’ diyorsunuz. Hepsini bu milletin örneğin en iyi yetişmiş, Atatürkçü subaylarına şahsi namuslarına fuhuş, mesleki namuslarına casusluk lekesi sürecek kadar gözleri dönmüştü. Sonradan öğrenildi ki şimdi o iddianameyi yazanlar Silivri’de. O iddianame yazılırken çatıda olan kişi sıçan gibi yurtdışına kaçtı.” “KÖTÜLÜK HALA BURADA, İKTİDARDA” “Ama o günkü taşeron vardı. Şimdi biz diyoruz ki ‘FETÖ vari yöntemler.’ Ben de dün bir arkadaşım Parti Meclisi’nde bir değerlendirme yaparken anladım ve utandım kendimden. ‘FETÖ vari yöntemler kullanıyor’ dedi diye. Sanki esas kötülük FETÖ’de, bunlar ondan esinleniyormuş gibi oluyor. Oysa esas kötülük hala burada. İktidarda, başımızda. O günkü alt işveren FETÖ’ydü, bugünkü alt işveren Akın Gürlek. O günkü üstlenici FETÖ’ydü, Zekeriya Öz’dü. Bugünkü üstlenici, taşeron Akın Gürlek. Yarın bu hangi suç örgütü ismiyle anılır, bugün yaptıkları organize kötülük nerelere varıyordur, nerelere uzanıyordur, nereleri kirletiyordur, nereleri sömüyordur? Hangi maddi ilişkiler de çıkacaktır? Bir tarafında silah var mıdır? Bunu tarih gösterecek bize. Ama emin olun tekerrür edecek. Niye tekerrür edecek? Çünkü esas kötülük başımızda ve o güç elinde olduğunda kendi korkusunu bastırmanın başka bir yolunu bilmediği için, kendi korkusunu görünmez kılmak için bizi korkutmaya, bizi sindirmeye, bizimle uğraşmaya başlıyor. Bir kere bunu görürerek ilerlememiz gerekiyor. Ben bundan sonra dilim sürçmedikçe ‘FETÖ’vari işler yapılıyor’ demeyeceğim. ‘FETÖ’ye yaptırdıklarını şimdi de bunlara yaptırıyor’ diyeceğim. O gün FETÖ yapıyordu, o gün FETÖ ve savcıları bu kadar umarsız, bu kadar gözü dönmüş, bu kadar talimat almaktan utanmayan şekilde. Düşünsenize bu insanların aileleri var, yakınları var, okul arkadaşları var, üniversitede birlikte kantinde çay içtiği insanlar var. Ne yaptıklarını hepsi görüyor. Bütün meslektaşları görüyor. Ailesi görüyor. Akrabaları görüyor. İnsanın aldığı bir talimatla bunları yapabilmesi, ele güne karşı değil kendi yakınlarına karşı, arkadaşlarına karşı, geçmişte okuduklarına karşı bunları yapabilmesi için nasıl bir karakterde olduğunu anlamak için bunu analiz etmek lazım önce. Kimlerle muhatap olduğumuzu.” “YİNE YAPIYOR…” “Biraz önce çok güzel hani ‘Yüzsüzlük artık bu, çek elini yakasından’ diye millet dört kere vurdu eline. Yine yapıyor. ‘Yüzsüzlük artık bu’ denildiğinde nasıl bir kişiliği tarif ettiğimizi, bunun bir kişi olmadığını, organize kötülük olduğunu, bunların esas amaçlarının neyi çökertmek olduğunu görelim. En az ben biliyorum, bugün burada bu mikrofonları, bu koltukları dolduracak ve bizlerle meslekleri de icabı meseleyi bilimsel olarak anlatacaklar arasında. Ama bildiğim bir şey var. Montesquieu diyor ki, ‘Kuvvetler ayrılığı varsa devletler güçlenir, yoksa çöker.’ Bugün yaşadıklarımızın tarifini nasıl yaparsak yapalım, herhalde kuvvetler ayrılığı diye bir şeyin olmadığını, her gün bir gün önceye göre daha azaldığını görmeyen, bilmeyen yok. Veya oturup da en iktidara müzahir hukukçuyu koyun buraya gelsin, ‘Kuvvetler ayrılığı Türkiye’de güçleniyor mu, zayıflıyor mu?’ derseniz, savunacak bir kişi bulamazlar. Yürütmenin, yasamanın, yargının birbirinden ayrı, bağımsız ve kendi işlerini yapan, birbirleri üzerinde denge ve denetleme kurduğu bir yer. Bugün sabah Cem Aydın kardeşim, şimdi adli kontrol talep etmiş, Cem Aydın kardeşimi dün Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları kurumsal hesabından yapılan bir paylaşım… Paylaşımda da benim bu süreçle ilgili söylediğim sözleri, videoyu editlemişler. O paylaşım kondu diye sabah sekiz polis gitti kapısına. Bakın şimdi sabah da itiraz ettik, ‘Yahu nasıl olur bu?’ Açıklama var; ‘İfadeye çağrılmıştır.’ Çağırma, telefon açar çağırırsın. Telefona ulaşamadın hadi ne yapacaksın? Elbette polis yollayacaksın. Bir polis gider, ‘İfadeye çağırıyorlar seni şuraya’ der. Giderse gider, gitmezse eğer o zaman zorla getirme diye bir şey olur. Sekiz polis kapıya gelmiş, ‘Cem Aydın sen misin?’ ‘Benim.’ ‘Adliyeye gideceğiz. İfadeni alacaklar.’ ‘Gözaltı kararı var mı?’ ‘Yok.’ Ama fiilli gözaltı uyguluyor. Dediler ki bana hukukçu arkadaşlar, yine tabii bizimkilerin iflah olmaz bir iyimserliği, hukuka öyle bir inançları var ki. ‘Efendim yanlış ama yaptığı çok acil hallerde, gecikmenin sakıncalı olduğu hallerde, re’sen, şifahen söyler; Gidin alın, yazıyı yolluyorum der. Devletin savcısına polis güvenir. O gider gözaltını yapar, yazı arkadan gelir. Bunun Cem’e yapılması çok ayıp ama usul budur.’” “SEKİZ POLİS, İKİ ARABA ‘İFADEYE ÇAĞIRDIK’ DİYORLAR” “Gittiler, ifade alındı. Savunma yapıldı. Hakime sevk etti. Adli kontrol talep ediyor. ‘Gözaltı kararı yok’ diyorlar, ‘İfadeye çağırdık.’ İfadeye çağırdıysan, sekiz polis, iki araba. Cem’i polis arabasında nasıl götürüyorsun? Usuli hata falan filan değil, zihniyet polis devleti zihniyeti. Şu var… Tek adamdan Cem’e iki talimatlık iş var: ‘Alın onu.’ Akın’a. Akın da diyor, ‘Alın onu.’ Polisler çıkıyor Akın’a demiyor ki ‘Benim elimde yazı yok, gözaltı yok, nasıl giderim, nasıl alırım?’ Oluyor, bitiyor. Laf olsun diye bir gözaltı kararı bile yazmıyor. ‘İfadeye çağırdım ben’ diyor. O yüzden öyle bir yerdeyiz, öyle bir haldeyiz, tarihin öyle bir noktasındayız ki burada kuvvetler ayrılığı diye bir şey olabilir mi? Kuvvetler ayrılığı yoksa... Şimdi beyefendilerin mahdumları deniz ticareti seviyorlar, gemiler alıyorlar. Gemiler Arşimet’in kaldırma kuvveti kuralına göre yüzüyor. Buna itirazları yok ama Montesquieu’nin kuralına gelince bir tek ona itirazları var. Arşimet’in kaldırma kuralı, suyun kaldırma kuralı yanlış olsa sizin gemi batardı. Bu kanun doğru olmasa dünyanın güçlü demokrasileri zengin, güçsüz demokrasileri daha fakir, eninde sonunda da perişanlığı yaşayanlar hep tek adam rejimleri olmazdı. En son Esad rejimi çöktü. Ondan önce Allah kimseye sonlarını benzetmesin. Bir şey ima ediyorum sanar oradan der bana… Kaddafi de Saddam da tek adamdılar ve hukukun üstünlüğüne inanmıyorlardı. İnanmadıkları için yönettikleri ülkeler fakirdi, kendi zenginliklerine rağmen. İnanmadıkları için eninde sonunda o rejimleri çökerttiler. Bugün dünyanın en zengin 10 ülkesinin 9’u güçlü parlamentolarla, biri başkanlıkla yönetiliyor. Ama oradaki; ABD’deki kuvvetler ayrılığı en katısı. Savcı istesin, ki gözümüzün önünde oldu… Ülkeyi yöneten başkanın odasındaki kasayı açtırıp içinde arama yapabiliyor. Azı dişinin içini arayabilir savcı kafaya taktıysa.” “HEYBEDEN KENDİ TURPLARINI ÇIKARMADI” “Burada şu kadarını hatırlayalım, sadece şunu hatırlayalım. Belediye başkanlarını, altı tanesini ‘Metal yorgunluğu oldu sizde’ dedi, ‘İstifa edin.’ Kimi güle oynaya kimi ağlaya ağlaya istifa etti. O sürede biri hemen etti, diğerleri nazlandı. Biri Ankara’yı parsel parsel satandı, kendi ifadeleriyle. Onlara dedi ki, ‘Gereğini yapmazsanız biz gereğini yapacağız.’ Bir partinin genel başkanının gereğini yapması partiden atmaktır. Nasıl istifa etmeyeni görevden alacaksın? Demek ki bir şey biliyorsun. Bildiği şu.. İki şey biliyor olabilir. Biri, bir terör örgütüyle bağlantısı olabilir. Melih Gökçek DHKP-C‘den çok başka bir terör örgütüne yakıştırılır herhalde. ‘Ya FETÖ’cüsün ya hırsızsın’ diyor. Direnenleri bu tehditle istifa ettirdiler 80 milyonun gözünün önünde. Bir ifadeye dahi çağrılmadı hiçbiri. Şimdi bu adam ya terörist ya hırsız, bunu ima ederek istifa ettiriyorsun. Bırakın yargılamayı ifadeye dahi çağırmadılar. Yani başka başka turplar heybede vardı, gereğini yapınca heybeden kendi turplarını çıkarmadı. Şimdi bize Beşiktaş’a, Rıza Başkan’a sabahın 04.00’ünde annesini korkudan öldürürcesine, hasta babasının evine baskın yaparak alıyorsun, getiriyorsun. 23 yıl ceza almış Osmaniye Belediye Başkanını ‘Yargıtay aşamasını dışarıda geçirsin. Kaçma şüphesi yok, sabit ikametgahı belli’ diye bırakıyor. Önceki belediye başkanını. Mevcut belediye başkanı, her sabah işine gidip gelen her sabah ikameti belli belediye başkanını ‘Bırakırsam kaçar’ diye salmıyor. Burada bir yargı var ve herkes eşit işliyor. Bir AK Parti Belediyesi, bir MHP Belediyesi, başkanın geçen hafta çokça dediği gibi ‘Hepsi sütten çıkmış ak kaşık.’ Onca yıl bunca bilinen AK Partililerin bildiği, ‘Bize kaybettiren şu alanlarda yapılan işler’ dediği, ‘İstifa etmezsen görevden alacağım, biliyorum’ dediği.” “O PARA GELMESE MAAŞ ALAMAYACAKLARDI” “Ekrem İmamoğlu 2019’da geldi. O geldikten sonra 37 dosya verdi savcılığa kendinden önceki dönemlerle ilgili. Tabii Ankara’daki önceki Belediye Başkanı daha mahir olduğu için onun dosya sayısı da 97. Manisa‘yı yeni aldık, sekiz dosya verildi; kapağını açan yok. Bakın Ekrem Başkan’ın savcılığa verdiği, daha doğrusu kendi denetimleri ile bulduğu dosyaya İçişleri Bakanlığı geliyor el koyuyor ya, ‘Biz yapacağız, sen bırak’ diyor. ‘Bundan sonrası bizde.’ El koyup da dokunmadığı dosyalardan sadece bir tanesinden bahsedeceğim. 2011 yılında bir özel şirket Fatih’te yeşil alan olan bir arsayı satın almış. İmar da yeşil alan. Alıyorsa park yapabilir, park olarak durabilir. Çim ekecek. Bu arsayı İBB‘den 25 milyon TL’ye satın almış. Sonra yeşil alan, İBB’den imar almış. Tabii değeri ne kadar artmış? Hikayede bu kadar sanıyorsunuz değil mi? Aynı arsayı 2017 yılında, altı yıl sonra İBB‘ye geri satmış 430 milyon TL’ye. Dolar olarak da hesaplayınca 106 milyon dolar, bugünkü parayla 3 milyar İBB‘nin zararı, şirketin karı var. Yeşil alanken alıyor, imar değişiyor, hani ‘O imarla ev yapıp satıyor’ desem gerek yok İBB‘ye geri satıyor. Şimdi bunu nasıl yapar bir insan? Yapmak için hakikaten deli olması lazım. İlla nihai artık oturdular ya. Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve onun atadıkları İstanbul’u yönetecek. Bu gözü dönmüş işi yapıyor. İBB‘ye Ekrem Bey gelince ‘Bakın şunlara ne olmuş?’ derken, bu kabak gibi ortaya çıkıyor. Bu dosyadan ifade veren yok arkadaşlar. Değerli katılımcılar, sevgili Kadıköylüler bu dosyayı aldı İçişleri Bakanlığı Ekrem Bey’in elinden, ‘Gereğini ben yapacağım’ diye. Dosyaya gelip el koyuyorlar. Bunu kapattı adamlar, Rıza Akpolat’a diyorlar ki ‘Sen arsa satmışsın.’ Ya ‘Niye sattın’ diye bir sor bakalım. Satana değil sattırana bak. Rıza’yı silkeleyip paralara el koyup maaş ödeyemez hale getirince sen belediyeyi. Hem de hiç lazım olmadığı halde İstanbul Büyükşehir’in hukuki tavsiyelerine uyan bir belediyemiz olduğu için. İlan vererek, öyle. Yoksa normal arsa satar şirket, değerinde sattıktan sonra kimsenin diyecek bir şeyi yok. Ama demişler ki, ‘Belediye şirketisiniz, şu prosedürlere uymanız lazım.’ Uymuşlar. O arsa satışından gelen para -para gelecek- satılan kişiye dörtte üçü yıllardır temizlik parası ödenemiyor, mahsuplaşılıyor, hem o borçtan kurtulunuyor. Paranın geri kalanı ile de Beşiktaş Belediyesi’nin maaşları ödendi. Bunu söyledim. Balkondan dinleyen çalışanları en çok bunu alkışladı. Kendileri bizzat biliyorlar. Maaş alamayacaklardı o para gelmeseydi. ‘Silkeleyin, maaş alamasın’ diyor. Hizmeti aksatacak. O sırada burası satılınca bu satışa hesap soruyor. Kasko değerinin üzerinde 400 bin TL. ‘Kasko değerinin üzerinde aracın satılmış senin’ diyor. Üstünde kasko değerinde aksesuar yok, üstünde almaya kalksan 3 milyonluk aksesuar var. Türkiye’de kim kasko değerinde araba satıyor? Ama bunun hesabını bakın normalde 8,600’e satılacak araba 9’a satılmış hesabıyla hesap soran belediyenin yeşil alanını vermiş imara arttırıp geri almış 106 milyon dolar, 3 milyar TL bugünkü parayla zarar yazmış adamın dosyasını kapatıyor. Siz neden bahsediyorsunuz? O yüzden öyle bir haldeyiz ki bu meseleyi normal örneklerle, onunla bununla tartışacak bir yerde değiliz.” “BÜTÜN DÜNYAYA TÜRKİYE’Yİ REZİL EDEN KÖTÜLÜK” “Zaten hukuk devleti endeksinde 142 ülke arasında 117’nci sıradayız. Bakın kime komşuyuz? Üstümüzde Nijerya, Angola, Honduras var. Altımızda Gine ile Nijerya. Nasıl bir semtte oturuyoruz gör. Üst komşu kim, alt komşu kim? Ve bugün Cem’e adli kontrol talep ediyor. Bakın hiçbir kararları ‘organize kötülük’ tanımlamasını boşa düşürmemek üzere. Bütün kararları öyle veriyorlar. Cem, Gençlik Kolları Genel Başkanım. Görevi 81 il. Bir gün dursa tembellik etmiş olur. Adli kontrol talep ediyor. Gökhan Bey takip ediyor. Kuvvetli ihtimal ‘Her gün şuraya imza at’ diyecek, ya da üç günde bir, haftada bir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün gençleri… Biz 81 ilde sandık kurarak delegeleri seçiyoruz. İki ay önce özgürce geldiler, gençlik kollarına Cem’i seçtiler. ‘Ben o iradeyi tanımıyorum, o güçlü iradeyi. Kendi sakat zihniyetimle bu işe mani oluyorum’ diyor. Cem’e her gün İstanbul’da imza attıracak. Yani yapmış olduğu iş, talep ettiği mesele bile sırf görevini aksatacak şekilde. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gençlik Kolları Başkanı’nın suçu Genel Başkan’ın videosunu yayınlamak. ‘İstanbul’dan çıkmayacaksın ve imzanı atacaksın. Ben sana o işi yaptırmayacağım’ diyor. Gençlik Kolları Başkanı’na. Bu kötülük, Canan Kaftancıoğlu’nu yargılayıp hepimizin en güçlü şekilde -başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız- sahip çıktığımız o sürecin sonunda siyasi yasak getiren kötülük. Bu kötülük, o kötülük. Enes Berberoğlu’nun seçilmesine rağmen ve dokunulmazlık kazanmasına rağmen, yargılamayı devam ettiren görevdeki milletvekilini içeri atan ve bütün dünyaya Türkiye’yi rezil eden, sonra da bu rezilliği Anayasa Mahkemesi’nce tescil edilen kötülük bu kötülük. Aynı adam, aynı kişi yapıyor bunların hepsini. Selahattin Demirtaş kararının altında aynı kişi var. Sözcü Gazetesi’nin kararının altında aynı kişi var. Grup Yorum davasında, Selçuk Kozağaçlı davasında, Soma‘nın iki savunan avukatı var, gönüllü bir para almadan; biri Can Atalay, biri Selçuk Kozağaçlı. İkisinin de içeri atılmasında bunun imzası var. Can’ın milletvekili olduğu halde çıkmamasında bunun imzası var. Sırrı Süreyya Önder kararında bunun imzası var. Şimdi Sırrı Süreyya‘nın bambaşka bir görevi var. Türk Tabipleri Birliği davasında imzası var. Esenyurt’ta var, Beşiktaş’ta var, İstanbul Barosu’nun kayyum davasında bunun imzası var. Bu kararların hepsini bir sürü başka başka mahkemelerde verildi. Ben buna o yüzden ‘seyyar giyotin’ dedim. Mahkeme mahkeme gezdirilen, adaletin katili. Bu da çıktı şimdi bu videoyu yayınlayan Gençlik Kolları Başkanım’ın peşine düşmüş sabahın 08.00’inde. Hangi mahkemeye lazımsa oraya yollanan giyotin görevini yeterince yapınca ödüllendirilmişti; siyasetle. Bakan Yardımcısı yaptı onu biliyorsunuz. Bakan yardımcılığı ilk ihdas edildiğinde basın sordu. ‘Nasıl olacak Bakan Yardımcılığı?’ diye. Dedi ki, ‘İşler değişti. Eskiden bakanlar siyasiydi, yetişmiş devlette yetişmiş müsteşarlar teknikti ve onları siyasetçi olmaması lazımdı. Şimdi bu rejimde, bu yeni getirdiğimiz sistemde bakanlar teknik, bakanlar siyasi değil. O yüzden müsteşar yok, bakanlar teknik adamlar. Siyasetle bağı sağlamak için bakan yardımcıları siyasi’ dedi. Bakın bütün bakan yardımcılarına. Ya eski bakan ya eski milletvekili ya da geleceğe, siyasete yetiştirdiği kendince; gençler. Ama hepsi AK Partili, cayır cayır siyasi. Akın Gürlek’i o göreve vermişti. O görevden İstanbul’da bugün yapacaklarını Akın kadar nitelikli bir aparat bulamadığından, bu da AK Parti’nin, rejimin kendi içindeki insan kaynakları sorunu. Bu pisliği yaptıracak insan bulmakta zorlanıyorlar. Siyasetten alıp Akın Gürlek’i İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı‘na getirdi. Olacak iş değil. Ama bunu da yaptılar. Buna da tenezzül ettiler.” “ÇOK İÇİMİ ACITAN BİR ŞEY…” “Şimdi geldiğimiz noktada yargının siyasallaşması diye bir manzara koymuş Ülke Politikaları Vakfı. O manzarayı hep birlikte izliyoruz, o manzarayı görüyoruz. Biz de o manzarayı tarif etmeye, o manzara üzerinde bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Bir de çok içimi acıtan bir şeyi söyleyeyim. Daha büyük yolsuzluk ne söyleyeceksin? Bugün Beşiktaş’taki gözaltına alınan adam TEM otoyolunun üstünde kendi betimlemesi ile ‘Orta Doğu ve Balkanların en büyük benzin istasyonu’nu açmak ister. Bizim belediyemiz Büyükşehir, Karayolları… O istediğini yapmaya olanak yok. Benzin istasyonu ruhsatı verilebilir ama ‘Arkasında şunu da yapacağım, buraya bu kadar kat çıkacağım, yanına AVM kuracağım…’ ‘Ya sen benzin istasyonusun. Bu olmaz’ diyorlar. Karayolları da diyor belediyeler de. Bunu yapılabilecek bir yer yok. Otoyol üstünde benzin istasyonu yerine benzin istasyonu olur. ‘Yanına büyük AVM yapacağım ve arkasına konutlar kuracağım ama bunu benzin istasyonu olarak yapacağım.’ ‘Olmaz’ diyorlar, Yani başvurabileceği bir şey yok. Bunun yazılabilir dilekçesi yok. 4 Aralık günü gece yarısı grup başkan vekillerimizin de anlam veremediği bir şekilde Köy Kanunu içine madde attılar. ‘Şehirlerin içinden geçen otoyollar üzerindeki benzinliklerin etrafına imar düzenlemesi yapma yetkisi Bakanlığa aittir’ diye. Oraya bir şeyler yapılıyor ya onu yaptıracak merci bulamayınca kendi almış işin sahibi. Geçen hafta bu saatlerde elimizde olup okuduğumuz Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın bildirdiği suç örgütü lideri olan kişi. O yüzden tutuklandı Beşiktaş Belediye Başkanımız. O kişinin işini kanun yoluyla çözmüşler, sadece 45 gün önce. O yüzden daha büyük ne yolsuzluk anlatasın, kimle kimi ilişkilendirirsin? İBB‘nin yeşil alanın üstüne daha ne söylenecek var?” “YUNUS EMRE’NİN DE ADINI KİRLETTİLER” “Ama Yunus Emre’nin de adını kirlettiler. Tapduk Emre bakıyor pişme zamanında Yunus Emre’ye, dergaha odun çekiyor. Büyük bir titizlikle dergahta yanacak odunların hepsi dümdüz olsun diye. Diyor ki, ‘Niye uğraşırsın da düz odun. Eğri odun yanmaz mı?’ Diyor ki, ‘Girse yanar da bu dergaha odunun bile eğrisinin girmemesi lazım.’ Odunun bile eğrisinin girmemesi lazım. Bu Yunus Emre’nin adını verdikleri vakıf, 66 ülkede çalışıyor. 66 yöntemle o ülkede Erdoğan’ın ailesine, ailesinden kişilerin yönetiminde olduğu derneklerle işbirliği protokollerine, birinde okçuluk, birinde TÜRGEV, birinde TÜGVA... Soran denetleme kurulu eleştiri yazınca şerh koyuyor, altına şerhe şerh koyuyorlar, sırf içinde Erdoğan’ın çocuklarının vakfı geçiyor diye. O vakıfta gözü göre göre bir soygun yaptılar. Mızrak çuvala sığmadı. Bakın artık gizleyemeyecek haldeler. Çünkü müfettiş demiş ki, ‘Bir firma buldum, firma kağıt üstünde. Faturası naylon. Böyle bir hizmet verme kabiliyeti olmadığı halde fatura kesip yüzde karşılığında para alan, dolandıran bir firma. Bu firma Yunus Emre Vakfı’na da fatura kesmiş. Bu konuya ne yapacağız’ demiş. Bunu görünce… Öyle bir firma yok, hizmet yok, bir şey yok, malum fatura dolandırıcılığı olunca bir gün önce papyonlu AKP’li, vakfın başkanı uçağa binip Almanya’ya kaçıyor. Operasyondan bir gün önce. Yine suç duyurusu ile birlikte MHP’nin en küfürbaz genel başkan yardımcısı, ikisinden birinin oğlu istifa ediyor. Bugün kabinenin tek kadın bakanı olan bakanın kocası istifa ediyor. Sonra operasyon başlıyor. Bunlarla bir imza atanların hepsi içeride. MHP Genel Başkan Yardımcısının oğluna soru soran yok. Altında imzası var. O ihaleyi açarken imzası var, ‘Şirkete parayı ödeyin’ diye Vakıfbank‘a talimatın bile altında Kutalmış’ın imzası var. Soru soran yok. Yunus Emre gibi ‘Bu dergaha girse yanar ama eğri odun bu dergahın kapısından girmez’ diyen kişinin, bilgenin adını verdikleri vakfa bunu yaşatan, Yunus Emre’nin adını yolsuzlukla andıran bir ihanetin içindeyiz artık. Yani buna kötülük demek, suç örgütü demek falan değil. İhanetin içindeyiz. Ve bile isteye, adım adım yaptıkları iş tamamen yargıyı ele geçirip biraz önce söylediğim bütün davalar, bütün talimatlar, bütün usulsüzlükler hepsini yapabildikleri yer. Yani neye kast ediyorlar? Aynı şeyle bitecek. Ekrem Başkan da. Biz oturup iki iyi arkadaş gibi bugünkü sınava dün akşam birlikte hazırlanmadık. Hep ikimiz de işimize baktık. Ama buna beka sorunu denmesi.. Yani oradan buradan beka sorunu icat ediyorlar. 100 yıl önce beka sorunu ortaya çıktığında dedelerimizin ne yaptığından emin olan ve günü gelirse bu ülkenin beka sorunu için canını vermekten geri durmayacak olanlar bizleriz. Kadıköy öyle bir yer, Cumhuriyet Halk Partisi öyle bir yer.” “BELEDİYELERİMİZE ÖRNEK GÖSTERİYORUZ” “Hayvanlar için adalet istiyorlar ve bu konuda en güçlü olan belediyemizde hep birlikte alkışlayarak bir destek verdim. Ekrem Başkan’ı alkışlıyoruz, ‘Sahiplen İstanbul’ projesini alkışlıyoruz. Teşekkür ediyoruz. Sahiplen İstanbul’u Kadıköy’ün hayvanlara yönelik yaptığı bütün çalışmaları tüm belediyelerimize de örnek gösteriyoruz. Bu güçlü hatırlatma için arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Kadıköy Belediye Başkanımız, İstanbul Belediye başkanımızı bir başka yerde aksayan bir örnek varsa onlarla buluşturmak da Özgür Özel‘in görevi olsun, söz veriyorum.” “SENİ ORADA AKIN GÜRLEK DE KURTARAMAZ” “Gençlik Kolları Genel Başkanımıza haftada üç gün imza kontrolü verilmiş. Üç gün. Görevini yapamazsın diye. Ayrıca yurt dışı örgütlerde partimizi temsil ediyor. Yurt dışına da çıkış yasağı koymuş. Gençlik örgütlerinde Sosyalist Enternasyonal’in partimizin temsilcisine ‘Yurt dışına çıkmayacaksın’, 81 il gezmesi gerekene ‘İki günde bir İstanbul’da olup imza atacaksın’ diyor. Bu kararı verdiğin o zihin var ya onun önündeki o alnını karışlamazsam namerdim. Karışlamazsam namerdim. Doğrudan ülkeyi yok etmeye ve çökertmeye kasteden ülkeyi bu duruma getirene şunu söylüyorum. Son sözüm... Aracıyı aradan çıkar. Akın’ı çek, biz buradayız. Hesaplaşacaksan, korkun yoksa getir sandığı, milletten al cevabını. Millet ne diyorsa o olsun. Millet ne diyorsa o olsun. Hodri meydan diyorum. Madem öyle getir sandığı. Benim partim hazır, ben hazırım, Cumhuriyet Halk Partisi her şeyiyle seçime hazır. Adaylarımız hazır, adayımız hazır. Çıkarsın karşıma, alırsın cevabını. Seni orada bu Akın Gürlek de kurtaramaz. Alnınızı karışlayacak millet, alnınızı karışlayacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “İmamoğlu Kürsüden 15 Adım Ötedeyken Soruşturma Açtı” Haber

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “İmamoğlu Kürsüden 15 Adım Ötedeyken Soruşturma Açtı”

“KÖTÜLÜK NE KADAR BÜYÜKSE CESARETİMİZ DE O KADAR BÜYÜK” Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, İstanbul’da gazetecilerin sorularını yanıtladı. Genel Başkan Özel, Şamil Tayyar’ın “Turpun büyüğü İmamoğlu’dur” açıklaması ve “‘Seçime hazırız, adayımız hazır’ dediniz ama isim açıklamadınız” sorularına şu yanıtı verdi: “Değerli arkadaşlar, biraz önce yargının siyasallaşması ile ilgili bir panelin açılış konuşmalarını yaptık. Orada da söylemiştim. Olacak O Kadar Televizyonu’nda ‘Tam yerine denk geldi, manzara koyduk’ diyorlardı. Tam gününde bunu tartışıyorken, tam burada yargının siyasallaşması noktasında dünya rekorunu kırdı. Denedi ve kırdı. Ekrem İmamoğlu, değerli başkanımız kürsüden 15 adım uzaklaştı, konuşmayı yaptığı kürsüden 15 adım ötedeyken hakkında soruşturma açtı. Bir kere insan şunu düşünüyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın işi gücü olmaz mı? Pazartesi günü sabah bu vakitte açıp Ekrem İmamoğlu’nu izliyor. Bir yerde bir konuşma yapılır, içinde hiç yok ama bir suç unsuru varsa bile haberdar olur, sonra onu izler, incele. Canlı yayında soruşturma açmak ne demek? Bütün dikkati burada ve şu çok belli. Özel yetkili savcılar olur ya özel yetkili mahkemeler, özel yetkili savcılar. Özel görevli, İstanbul’u karıştırmaktan, Ekrem İmamoğlu ile uğraşmaktan özel sorumlu, yetkili bir başsavcı ile muhatabız. Yoksa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kadar işi olması gerekirken işi gücü bırakıp canlı yayında bizi izleyip, dünya rekoru denercesine sonuçlarla uğraşmak filan. Kendi kendine. Gerçekten şizofrenik bir halle karşı karşıyayız. Şizofrenik davranışlar bunlar. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, ‘İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tehdit edildi’ diye soruşturma başlatıyor. Bırak onu da bir başkası başlatacaksa başlatsın. Ben Ekrem Başkan yanıma oturduğunda dedim ki, ‘Çok iyi oldu. Ortam çok gerildiğinde insanlar ‘Ya iktidar değişince de bize mi bunlar yapılacak! kaygısı oluyor, iyi bir güvence oldu. Bizim evladımıza yapıyorsunuz. Ama biz, sizin evlatlarınıza bunlar yapılmasın diye yargıyı düzelteceğiz.’ Bu lafın neresi? ‘Ben iyi bir güvence oldu geleceğe dair’ dedim. Bunu duyan insanlar ‘Bu işin rövanşı benim evladıma gider’ diye düşünmez hiç olmazsa dedim. Bu kadar insancıl, bu kadar yapıcı, bu kadar doğru yerden kurulmuş. ‘Sen benim evladıma yaptın bu sabah. Ama biz değil senin hiç kimsenin evladına yapmayacağız. Senin evladının da güvencesi biziz’ demeyi. İçinde evlat lafı geçiyor diye, ailesinin üstüne çekip. Dinlemeyen, duyan, oradan buradan okuyan da sanacak ki Akın Gürlek’in evladı tehdit edilmiş. Biz o duygunun insanları değiliz ki. Biz o kötülüğün insanları değiliz. Senin bizim evladımıza yaptığına bizim elimiz senin evladına yapmaya varmaz. Bu güvence ortaya konulurken ben tebrik ettim. ‘Çok iyi bir yerden ifade ettiniz bu güvenceyi’ dedim. Onun ve şu anda görev yapan birçok insan olabilir. AK Parti’ye oy veren vatandaş, ‘Sıra bize mi gelir, bunlar gelince de intikam mı alır?’... ‘Rövanşist değiliz. İntikamcı değiliz. Hukukun gereğini yaparız. Evlatla, çocukla uğraşmayız’ dedi. Bir kere bunu söyleyelim. İki, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreci bize bir savaş ilanı olarak gördük. ‘Bunu görüyoruz’ dedik. Kimseye savaş ilan ettiğimiz yok, ama bize savaş ilan edildi. Bu şartlar altında 2025 yılının bir seçim yılı olacağını söyledik. Biz hazırız. Programımız yazılıyordu biliyorsunuz, o artık bir hükümet programına, bir iktidar programına evrilmek durumundadır. Hızla yapılıyor. Sandık görevlilerini çalışıyoruz. Mesela Ensar Aytekin, 81 ile ‘Sandık görevlilerini hazırlayın’ talimatı verdi. Sandık güvenliğini çalışıyoruz. Her şeyle hazırken bir de aday olacak. Bizim adayı belirleme irademiz kesindir. Bu süreci başlatacağız. Ama aday bir kişinin, bir kurumun ağzından çıkacak, öyle karar verilecek değil. Ben koltuğa oturduğum ilk gün -oturduğumuz koltuk Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı koltuğudur- orada da söylemiştim, burada da söyleyelim. En adil, en açık, en şeffaf ve en katılımcı şekilde; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, Avrupa ülkesi, dünya ülkesine uygun, 2025 yılı demokrasisine uygun bir şekilde. Öyle bir adayı o yöntemle belirleyeceğiz. Yoksa varıp da ‘Aday kimdir belli’... Onu tek başına genel başkan belirleyecek olsa, ya da bir kurul ile dar bir yerde belirleyecek olsa bizim onlardan farkımız kalmaz. Bu konuda çok netiz ama irademiz kesin, yol yürüyüşümüz kesin. Çok güçlü bir süreç hazırlıyoruz ve tarif ediyoruz. Bunun için de el ele, omuz omuza, kol kola kimseyi dışlamadan, kimseyi dışarıda bırakmadan, bir kişiyi arkada bırakmadan Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünü gerçekleştiriyoruz. Biz hazırız, onlar da iktidarı devretmeye hazır olsunlar.” “NE TERÖRİST NE HIRSIZ” Özel, “Yeni yol haritasını Ekrem İmamoğlu ile beraber konuşacak mısınız? Yol haritasını beraber mi açıklayacaksınız?” sorusunu ise “Arkadaşlar, az ve bazen olan şeylerin haber değeri vardır. Bizim Ekrem Başkan ile başbaşa sohbetimizin bir haber değeri yok. En son iki gün önce yaptık. Bugün yapacağız, yarın yapacağız. Bütün süreci sürekli, bu kadar ağır bir saldırı varken hele hele -ki normalde de siyaseti yorumlarken, yürürken, dostane, ailelerimizle birlikte- baş başa çok kalıyoruz. Yine kaldık, yine konuşacağız. Hele hele bu kadar ağır bir saldırıyı ‘İstanbul’un muhafızıyım’ diye İstanbullulardan yetki isteyen biriyle, İstanbul bu kadar ağır saldırı altındayken... Çünkü Ahmet Özer ya da Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat. Ne biri terörist, ne bir diğeri hırsız. Onlar siyasi tutsak. Savaş şartlarında siyasi tutsaklar ve onları seçenlerin iradesi hapsedilmeye çalışılıyor. İstanbul’un muhafızı ile bu işleri konuşmayacağız da kiminle konuşacağız?” diye yanıtladı. “İKTİDARI DEVRALACAĞIMIZ BİR SÜRECİ PLANLIYORUZ” Genel Başkan Özgür Özel, “CHP’nin eylem planı nedir, detaylar nasıl olacak?” sorusuna, “Normal bir olaya tepki verecek olursanız bir eyleme ya da eylemlere, eylemlilik planına ihtiyaç olabilir. Gün o gün değil. Bize savaş ilan ettiler ve bu şartlar altında kimsenin bu vakitten sonra hiçbir güvencesi yok. Görüyorsunuz savcı neler yapıyor. O yüzden biz iktidarı devralacağımız bir süreci planlıyoruz. Bu süreç, bütün bir süreç. O yüzden şu gün şurada bu miting, bugün burada bu... Bunun çok ötesinde bir süreç tarif ediyoruz. Olgunlaştıkça haberdar olacaksınız. Yürüdükçe heyecanla takip edeceksiniz. Tarihin akışına bu yıl hep birlikte tanıklık edeceksiniz. Bu yıl bu iktidarın defterini pazara çıkarmak, sandığı ortaya koymak, millete sormak için üstümüze düşen her şeyi yapacağız. Bundan sonra uzun ve güçlü bir sürecin içindeyiz. Teker teker, vaka bazında bunlarla mücadele etmenin artık normal siyasi zeminde bir karşılığı kalmadı, tükendi” yanıtını verdi. “KARARLILIĞIMIZ YÜKSEK” Özel son olarak, “Parti Meclisi toplantısında ‘Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı konuşuldu’ yönündeki kulis bilgileri” hakkında, “Kulis bilgilerini doğrulatma mercii, Genel Başkan olmaz. O yüzden Ekrem İmamoğlu‘nun adı her toplantıda her yönüyle geçiyor. Bu kadar ağır bir saldırı varken isminin geçmesi kadar da normal bir şey yok. Biraz önce verdiğim cevapta olduğu gibi tüm yönleriyle ve çok güçlü bir sürecin içindeyiz. Bunu hep birlikte yaşayacağız, göreceğiz. Kötülük ne kadar yüksek ve büyükse cesaretimiz ve kararlılığımız da o kadar o kadar yüksek” ifadelerini kullandı.

Şile'deki iddialara laboratuvar son noktayı koydu Haber

Şile'deki iddialara laboratuvar son noktayı koydu

ŞİLE’DEKİ ZEHİRLENME İDDİASINA LABORATUVAR SON NOKTAYI KOYDU: GIDA PAKETLERİ TEMİZ! İNCELEME SÜRECİ VE BULGULAR İBB Teftiş Kurulu tarafından yürütülen detaylı incelemede, olayın ardından paketlerden alınan numuneler İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Laboratuvarı’nda analiz edildi. Sonuçlar, paketlerin herhangi bir sağlık riski taşımadığını ve dağıtım sürecinde bir ihmal olmadığını ortaya koydu. Laboratuvarda, paketlerde yer alan sandviç, Halk Süt, taze meyve, su ve kek ya da kuruyemiş gibi ürünler üzerinde detaylı mikrobiyolojik ve kimyasal analizler yapıldı. İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Laboratuvarı’ndan alınan sonuçlara göre, ürünlerin tamamı Türk Gıda Kodeksi’ne uygun bulundu. Raporda, ürünlerin tek tek analiz sonuçlarına yer verilirken, “Paketlerdeki ürünlerde sağlık açısından olumsuz bir bulguya rastlanmamıştır” denildi. GIDA MÜHENDİSLERİ DENETİMİNDE HAZIRLANDI Gıda paketlerinin hazırlık ve dağıtım süreçleri, uzman gıda mühendislerinin denetiminde yürütüldü. Şile’deki dağıtım sırasında her partiden numune alınarak test edildi ve tüm prosedürler titizlikle uygulandı. SAĞLIK GÖREVLİLERİ DE ZEHİRLENME DEMEMİŞTİ Olay günü rahatsızlanan ve hastaneye başvuran 53 öğrencinin hiçbirinde zehirlenme şüphesine rastlanmadı. Aynı gün taburcu edilen öğrencilerle ilgili sağlık görevlileri şu açıklamayı yaptı: “Yaşanan durumun gıda zehirlenmesi olarak değerlendirilmesini destekleyecek herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmamıştır. Şu anki bulgular, olayın kesin bir zehirlenme vakası olarak kabul edilmesini desteklememektedir. Kesin sonuçlar, laboratuvar analizlerinden sonra netleşecektir.”Laboratuvar sonuçlarının açıklanmasıyla, bu tıbbi değerlendirme doğrulanmış oldu. Laboratuvar sonuçları, zehirlenmeye yol açacak bir bulguya rastlanmadığını kesinleştirdi. İBB’DEN AÇIKLAMA VE PROJE DETAYLARI İBB’nin “Okul Beslenme Desteği” projesi, 2019 yılından bu yana çocukların sağlıklı ve dengeli beslenmesini desteklemek amacıyla yürütülüyor. Bu kapsamda bugüne kadar toplam 1 milyon 542 bin 530 paket dağıtıldı. 2024 yılında İstanbul genelinde dağıtılan paket sayısı ise 719 bin 530’a ulaştı. İBB yetkilileri, proje sürecine ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Projemiz, sosyoekonomik dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sunmak için hayata geçirilmiştir. Olay sonrası yapılan incelemeler, dağıtılan paketlerin güvenli ve kaliteli olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.” SONUÇ: İL TARIM VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ RAPORUYLA NETLİK KAZANDI Olay sonrası, İBB’nin yanı sıra ilgili bakanlıkların yürüttüğü incelemeler ve İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Laboratuvarı tarafından yapılan analizler, zehirlenme iddialarının asılsız olduğunu ortaya koydu.

Hazırlığı 2 yıl, kurulumu 30 gün sürdü Haber

Hazırlığı 2 yıl, kurulumu 30 gün sürdü

Sergiye ev sahipliği yapacak Artİstanbul Feshane’nin İstanbul’a çok yakıştığını belirten İmamoğlu, kente kazandırdıkları Moda İskelesi, Müze Gazhane, Çubuklu Siloları, Cendere Sanat Müzesi ve Bulgur Palas gibi yapılar ile Anadolu Hisar ve kara surları restorasyonlarını da bu kapsamda ele aldıklarını vurguladı. “Bizim insanımız iyileşmeye ne kadar hasret” diyen İmamoğlu, “İyileşen bir küçücük binaya dahi duyduğu o hasretin ve aynı zamanda tutkunun, ona sahiplenmenin, sahip çıkmanın olağanüstü etkisini yaşadık. Ve gerçekten bu şehrin ve bu ülkenin her yönüyle iyileşmeye, ihya olmaya, restore edilmeye, duygularını anlamaya, tamir etmeye, birbirimizi hissetmeye, birbirimizi telkin etmeye, iyileştirmeye çok ihtiyacı var” şeklinde konuştu. İmamoğlu, sanatçı Güneştekin’in, Türk edebiyatının çınarı merhum Yaşar Kemal’den esinlendiği, hazırlığı 2 yıl, kurulumu 30 gün süren, 17 Ocak-20 Temmuz 2025 tarihleri arasında ücretsiz gezilebilecek sergiye davet etti. EYÜPSULTAN / İSTANBUL Sanatçı Ahmet Güneştekin’in, Türk edebiyatının çınarı merhum Yaşar Kemal’den esinlendiği, hazırlığı 2 yıl, kurulumu 30 gün süren “Kayıp Alfabe Sergisi”, Artİstanbul Feshane’de açıldı. 17 Ocak-20 Temmuz 2025 tarihleri arasında ücretsiz gezilebilecek serginin açılışı; Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Dr. Dilek Kaya İmamoğlu ile Güneştekin’in katılımlarıyla gerçekleştirildi. Sanat ve siyaset dünyasından birçok ünlü ismi bir araya getiren açılışta, sırasıyla; İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, sergi küratörü Cristoph Tannert, Güneştekin ve İmamoğlu birer konuşma yaptı. “ARTİSTANBUL FESHANE, İSTANBUL’A ÇOK YAKIŞTI” Sergiye ev sahipliği yapan Artİstanbul Feshane’nin İstanbul’a çok yakıştığının altını çizen İmamoğlu, “Burası, çok ilginç anlara ev sahipliği yapıyordu. Bazen hemşehri günleri, bazen düğün, dernek ve biraz karman çorman bir hali vardı. Ama şu anda, bütün dünyaya hitap eden, 19. yüzyıldan bugüne gelen bir sanayi tesisinin yeniden inşasıyla birlikte, muhteşem bir esere dönüştü. Devamında, hemen bunun doğusuna düşen tarafta, yine bir başka sanayi tesisini de 19. yüzyıldan bugüne gelen izleriyle, projesini yeniden yaparak, muhteşem bir alanı daha buraya ekliyoruz” dedi. Haliç Tersanesi’nin biten ve devam eden restorasyonuyla, Haliç’in dünyanın en etkili sanat havzalarından birine dönüşmesini çok arzu ettiklerinin altını çizen İmamoğlu, bu anlayışı kentin geneline yayma gayretinde olduklarına vurgu yaptı. “BU ŞEHRE KÖTÜLÜK YAPMAYI ENGELLEYİP, HER BİREYİN MUHAFIZ OLMASINI SAĞLADIĞIMIZDA…” “İstanbul'un özü olan Fatih, bir yandan Eyüpsultan ve diğer tarafa döndüğünüzde tarihi Pera,  yani Beyoğlu… Muhteşem bir coğrafya” diyen İmamoğlu, “Hak ettiği değeri yakaladığında, İstanbul'un bu bölümüne zaman içerisinde yaptığımız bir kısım kötülükleri arındırdığımızda ve bu süreçten sonra da bu şehre kötülük yapmayı engelleyip, her bireyin muhafız olmasını sağladığımızda, ‘dünyada eşi benzeri olmayan’ tarifinin lafta değil, gerçekten gelip gördüğünüzde, ‘o iş tam da burasıdır’ diyeceğiniz bir ortamı çok hızlı bir biçimde İstanbul'umuza ve bütün Türkiye'mize kazandırmak istiyoruz” şeklinde konuştu. İmamoğlu, kente kazandırdıkları Müze Gazhane, Çubuklu Siloları, Cendere Sanat Müzesi ve Bulgur Palas gibi yapılar ile Anadolu Hisar ve kara surları restorasyonlarına bu anlayışlarına örnek olarak gösterdi. “İNSANLARIN AKIN AKIN MODA İSKELESİ’NE GELİŞİNİ GÖRDÜĞÜMDE ŞOK OLDUM” Aynı süreci, Moda İskelesi restorasyonunda da yaşadıklarını aktaran İmamoğlu, “Bize kalan mirasın kötü halini, geçmişte yeme, içme, bir ara farklı müzikhol tarzında kullanımlar, şu, bu; böyle curcunaya dönmüş yapının, bir anda biblo gibi ortaya çıkışıyla birlikte, tanıtımına duyulan ilgiyi hayretle takip ettim. Gezememiştim açılış günü. ‘Hafta içi en sakin saatte gidelim. Sabah vakti ilk açıldığı anlarda kimse yoktur’ diye gittiğimizde, akın akın insanların oraya gelişini gördüğümde şok oldum. Bizim insanımız iyileşmeye ne kadar hasret. İyileşen bir küçücük binaya dahi duyduğu o hasretin ve aynı zamanda tutkunun, ona sahiplenmenin, sahip çıkmanın olağanüstü etkisini yaşadık. Ve gerçekten bu şehrin ve bu ülkenin her yönüyle iyileşmeye, ihya olmaya, restore edilmeye, duygularını anlamaya, tamir etmeye, birbirimizi hissetmeye, birbirimizi telkin etmeye, iyileştirmeye çok ihtiyacı var” dedi. “ETKİLEYİCİ BİR BULUŞMANIN PARÇASI OLMAKTAN ÇOK GURUR DUYUYORUM” Güneştekin Kayıp Alfabe Sergisi’nin de ziyaretçilerde aynı iyileşme duygusuna neden olacağına inandığını belirten İmamoğlu, şunları söyledi: “Bu kapsamda bizi iyileştiren bir kültür-sanat etkinliğinde, Türkiye için, Türkiye'nin sanat tarihi adına, gerçekten uluslararası sanat adına da etkileyici bir buluşmanın bir parçası olmaktan çok gurur duyuyorum. Keyifliyim. Elbette hep keyifli olmak isterim. Ama ülkemizde o kadar boş mevzular, kendi kendimize ürettiğimiz ve yarattığımız üzücü, kırıcı, hani tabiri caizse, bu kadar yaratıcı unsurların olduğu bu güzel ülkede, yaratıcı ve iyi işler yapmaya gayretli milyonlarca insanın olduğu bu güzel cennet vatanda, her bireyinin değerli olduğu ve her bireyinin keyifle yaşaması için mücadele etmemiz gerekirken birbirini üzmeye, birbirini aşağı çekmeye, koşmak isteyeni durdurmaya çalışan bir takım çalışmalar, hayatımızı elbette biraz zora sokuyor. Derinden üzüyor. Bu bazen yüzümüze vurabiliyor ya da dilimizi biraz ısırarak konuşmamıza sebep oluyor. Ama ben yine de sadece bu hatırlatmayı yapıp, detayına girmeden bu mutluluğu, buradaki o sanatın verdiği huzuru ve sanatın verdiği derinliği ve onun mesajlarını içine çeke çeke yaşamak istiyorum.” İSTANBULLULARI SERGİYE DAVET ETTİ: “İSTANBUL BÜYÜSÜN, TÜRKİYE BÜYÜSÜN” “Ahmet Güneştekin, kendine ruhen, ebediyen yaşatsın diyerek eşleştirdiği Yaşar Kemal'i de burada fısıldarken, bizlerle olmasını ifade etti az önce. Muhteşem bu düeti, inşallah hep birlikte gezerken yaşar ve hissederiz. Bizim derdimiz birlikte düşünmek, birlikte üretmek. Birbirimize alanlar açmak, hep beraber büyümek. Birbirlerini ayıran, uzaklaştıran, birbirini, başkasını kayıran akılla değil, tam da ifade ettiğim bu akılla hareket edilsin istediğimiz bu ülkede, İstanbul büyüsün, Türkiye büyüsün… Sanat, işte bu birlikteliğe ve özgür düşünceye ortak duygu ve hedeflere emel olabilecek kıymetli bir alan. Bu yönüyle sayın Ahmet Güneştekin'e, Kayıp Alfabe Sergisi’ne emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ve Kayıp Alfabe Sergisi’ne bütün İstanbullu hemşehrilerimi davet ediyorum. Mutlaka gelin, Feshane’de Ahmet Güneştekin'le ve Yaşar Kemal'le buluşun.” İmamoğlu çifti, Güneştekin ve diğer katılımcılar, konuşmanın ardından sergiyi gezdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.