Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Deniz Yücel

haberalmedya - Deniz Yücel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deniz Yücel haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Deniz Yücel: “CHP İktidarında Silivri’nin De İklimi Değişecek, Memleketin Dört Bir Köşesi Aydınlık Günlere Kavuşacak” Haber

Deniz Yücel: “CHP İktidarında Silivri’nin De İklimi Değişecek, Memleketin Dört Bir Köşesi Aydınlık Günlere Kavuşacak”

“Millet iradesi 54 gündür Silivri zindanında tutsak: İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı. 31 Mart 2019’da 13 bin oy farkla seçimi kazandı iptal ettiler. Bu kez 23 Haziran’da 800 bin oyla kazandı. 31 Mart 2024’te 1 milyon oy farkla seçimi kazandı ve bu sefer de hazmedemediler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki (İBB) rant musluklarını kapattı. İktidara yakın dernek ve vakıflara tahsis edilen gayrimenkulleri geri aldı, İstanbullulara kazandırdı. Kent lokantaları açarak dar gelirli vatandaşlarımıza uygun fiyatla sağlıklı ve lezzetli yemek imkanı sundu. Anne Kart uygulamasıyla annelerin maddi yükünü bir nebze olsun hafifletti. Belediye kreşleriyle çocuklarımızın ve ebeveynlerin yüzlerini güldürdü. Askıda fatura desteğiyle dar gelirliye destek oldu. Sosyal belediyecilik hizmetleri çoğaldıkça rahatsız oldular. Çünkü 23 yıllık iktidarları sallanmaya başlamıştı. “Asılsız iddialar, uyduruk deliller ve ısmarlama gizli tanık beyanlarıyla Silivri zindanına gönderildiler” Bir şey yapmak ve bu tehlikeyi bertaraf etmek gerekiyordu. İstanbul’a bir başsavcı atadılar. Geçmişte siyasetçilerin, gazetecilerin, muhaliflerin yargılandığı davalarda görev yapmış; kendine verilen görevi yerine getirmiş, kendini ispatlamış ve bu nedenle ödüllendirilerek bakan yardımcısı yapılmış bir kişiyi İstanbul’a başsavcı olarak atadılar. Ardından Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in asılsız iddialarla, hiçbir somut kanıtla desteklenmeyen gizli tanık beyanlarıyla tutuklanması ve Esenyurt’a kayyum atanmasıyla başlayan süreç, aynı şekilde asılsız iddialarla Beşiktaş Belediye Başkanımızın ve Beykoz Belediye Başkanımızın tutuklanmasıyla devam etti. Ve son olarak 15 buçuk milyon kişinin oy verdiği, cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Murat Çalık ve çalışma arkadaşları asılsız iddialar, uyduruk deliller ve ısmarlama gizli tanık beyanlarıyla tutuklanarak Silivri zindanına gönderildiler. “49 gencimiz Anneler Günü’nü annelerinden uzakta, dört duvar arasında geçirdiler” Yapılan bu hukuksuzluğa milyonlarca vatandaşımız başta Saraçhane’de olmak üzere, Türkiye’nin dört bir köşesinde alanlarda, meydanlarda itiraz etti. Bundan da rahatsız oldular. 301 gencimiz, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten tutuklandı. Peki neydi suçları? Yürüyüş yapmak, demokratik tepkilerini ortaya koymak, slogan atmak. Dün Anneler Günü’ydü, halen 49 gencimiz cezaevinde. Anneler Günü’nü annelerinden uzakta, dört duvar arasında geçirdiler. Nihayetinde AKP iktidarının adaletten, demokrasiden günbegün uzaklaşan; hukuk dışı, baskıcı ve yasakçı tavrı nedeniyle ülkemiz yasaklar ülkesi haline geldi. “Yasakları, adaletsizliği ve 86 milyona dayatılan umutsuzluğu hep birlikte söküp atacağız” Geçtiğimiz hafta, ‘Yapmadıkları bir bu kalmıştı’ dedirtecek bir uygulamaya daha imza attılar. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabı olan X hesabına, erişim engeli getirildi. Yaptığı paylaşımlarda suç unsuru yok, suça teşvik yok, hakaret yok, tehdit yok. Olamaz da. Peki ne var? Ekrem Başkan’ın 86 milyona verdiği mesajlar var. Adama sormazlar mı, bu kadar mı korkuyorsunuz Ekrem Başkan’dan? Bu kadar mı çekiniyorsunuz Ekrem İmamoğlu’ndan? AKP iktidarındaki Ekrem İmamoğlu korkusu büyüdükçe milyonların da Ekrem Başkan sevgisi dalga dalga büyüyor. Ekrem Başkan’ın 86 milyona hitaben verdiği mesajların yerine ulaşmasını engelleyebileceklerini zannettiler. ‘Ekrem Başkan’ın X hesabını kapatırsak sesini de kısmış oluruz’ diye düşündüler ama yanıldılar. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun tek bir hesabını kapattılar, binlerce hesabı oldu. Milyonlarca vatandaşımız, profil fotoğraflarını Ekrem İmamoğlu’nun fotoğrafı yaptı. Paylaşımları, vatandaşlarımız tarafından çok daha fazla ilgi görmeye ve yayınlanmaya başlandı. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Sayın İmamoğlu'nun uluslararası hesabını ana hesap olarak kullanacağını duyurdu. Yaptıkları yetmemiş gibi, ona da erişim engeli getirdiler. Ardından cumhurbaşkanı adayımız için partimizce açılan kampanya hesabının kullanılacağını duyurduk ve Ekrem Başkan oradan milyonlara mesajlar vermeye devam ediyor. Ekrem Başkan’ın da dediği gibi yasakları, adaletsizliği ve 86 milyona dayatılan umutsuzluğu hep birlikte söküp atacağız. “Ekrem Başkan’ın mücadelesi dalga dalga yayılıyor ve büyüyor” Artık AKP iktidarı şunu kabul etmelidir: Ekrem Başkan’ın bu ülkeyi seven, vatanını seven, milletini seven, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan milyonlarca yurttaşımızla başlattığı yol arkadaşlığı, duygudaşlığı, dayanışması ve mücadelesi dalga dalga yayılıyor ve büyüyor. Biz hep birlikte büyük bir yolculuğa çıktık. O yol çetin, o yol engebeli, o yol engellerle ve tuzaklarla dolu, bunu biliyoruz. Ancak hiçbir güç bu güzel ülkeyi, o yolun sonundaki aydınlığa kavuşturmamızı engelleyemeyecek. “Çekince yoksa duruşmaların TRT’den canlı yayınlamasını teklifini kabul ederler” Geçtiğimiz hafta, ‘Sayın Ekrem İmamoğlu’nun yargılaması TRT ekranlarından canlı yayınlansın’ önerimize yönelik somut bir adım attık. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun yargılanacağı davanın TRT ekranlarından canlı yayınlanması için Grup Başkanvekillerimiz Murat Emir, Ali Mahir Başarır ve Gökhan Günaydın’ın imzasıyla bir kanun teklifi hazırlandı ve TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Böylece seçimle gelinen bir kamu görevinde bulunan Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen davanın, kovuşturma evresindeki duruşmaların TRT ekranlarından canlı yayınlanması talep edildi. Söz konusu davalara ilişkin yanıltıcı bilginin önüne geçilmesi ve halkın haber alma özgürlüğünün korunması için bu şart. Anayasamızın 141’inci maddesine göre, ‘Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.’ Anayasamızda ve yasalarda duruşmaların naklen yayınına yönelik bir yasak öngörülmüyor. Bu teklif kabul edilirse vatandaşlarımız, seçimlerde oy verdikleri ve belli makamlara taşıdıkları kamu görevlileri hakkındaki iddiaları ve savunmalarını doğrudan öğrenme imkânına sahip olacaklar. Böylelikle kamuoyuna çeşitli soruşturmalar ve kovuşturmalarla ilgili yansıyan yanıltıcı bilgilerin de önüne geçilmiş olacak. Sayın İmamoğlu’nun da herhangi bir çekincesi yok. Bu teklifimiz aynı zamanda bir samimiyet testidir. Şayet Ekrem Başkan ve çalışma arkadaşlarına bu suçlamaları yöneltenlerin de geçmişte ‘Ergenekon’un savcısıyım’ diyen, bugün de bu davayı savunanların da bir çekincesi yoksa duruşmaların TRT’den canlı yayınlamasını teklifini kabul ederler. İşte biz de o zaman samimi olduklarına bir nebze olsun inanırız. Kim suçlu, kim suçsuz, kim haklı, kim haksız; işte bu şekilde halkımız da öğrenmiş olur. “İmamoğlu’nun lisans diploması yok ama yüksek lisans diploması var” Yine geçtiğimiz hafta yaşanan diğer bir hukuk garabetinden bahsedeceğim. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün 18 Mart’ta almış olduğu haksız ve hukuksuz diploma iptali kararı, tarihe bir kara leke olarak geçmiştir. Toplam 28 diploma iptal edilmiş, bunlardan biri de geleceğin cumhurbaşkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun diplomasıdır. Sayın İmamoğlu’nun adaylaşmasına engel olmak için iptal edilen, hatta kurban edilen 27 diploma; kararan hayatlar, çok saygın akademi insanlarına yapılan yanlış ve dökülen gözyaşları, bu haksız ve hukuksuz kararın bir başka üzüntü veren yanıdır. Aldığı talimatla görev ve yetkisi dışında verdiği karardan bir an önce dönmesi gereken, hatasını sonlandırması gereken rektörlük ne yaptı? Koltuk ve makam uğruna el pençe bir şekilde saray talimatlarını dinlemeye ve uygulamaya devam etti. Ve Sayın İmamoğlu'nun lisans diplomasını, üniversite veri tabanından sildi. Şimdi aynı üniversitenin veri tabanında, Sayın İmamoğlu’nun lisans diploması yok. Ama aynı fakülteden almış olduğu yüksek lisans diploması var. İmamoğlu korkusunun AKP iktidarına yaptırdıklarının özeti de aslında budur. “Vatandaşımız kıymayı gramla, patatesi taneyle almaktadır” Demokrasinin ‘d’sini bile bilmeyenler, onu bir tramvay olarak görüp istedikleri durakta ineceklerini, demokrasinin sadece bir ‘araç’ olduğunu söyleyenler, bu ülkede çok büyük bir yıkıma neden oldu. Hukukun üstünlüğünü yok sayan, bütün dengeleri alt üst eden ekonomi politikalarıyla halkın yoksullaşmasına neden olan, itiraz eden herkesi, baskı ve sansür zihniyetiyle susturmayı hedefleyen AKP’nin, iktidarının devam ettiği her gün bu ülke için, bu halk için zarardır. Tarımda ve hayvancılıkta üretim maiyetleri altından kalkılamaz bir hale gelmiştir. Hiç şüphesiz bu durum sebze, meyve ve et fiyatlarına yansımaktadır. Sonuç ise üretici açısından da tüketici açısından da hüsrandır. Bu çarpık düzen çiftçiyi tarlasından, besiciyi hayvanından, halkı ise pazara, markete gitmekten vazgeçmek zorunda bırakmıştır. Gıda fiyatlarındaki astronomik artışlar karşısında, komik kalan zamlar toplumun dar gelirli kesimini perişan etmiştir. Ücret, maaş ve aylıklara yapılan zamlar cebe girmeden buharlaşmakta, alım gücü günden güne daha da düşmektedir. Artık dar gelirli milyonlarca vatandaşımız kilosu 800 lirayı bulan kıymayı gramla, kilosu 30 lirayı bulan patatesi ise taneyle almaktadır. Gerçek enflasyon karşısında yangın yerine dönen mutfaklarda, artık tencere kaynatmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Gelir dağılımındaki makas hızla açılmakta, adaletsizlik derinleşmektedir. “Lakayt ekonomi politikaları nedeniyle bu halka ödettiğiniz bedellerin farkında değil misiniz” Gelir dağılımındaki adaletsizlik, vergide de mevcuttur. Vergide adaletin temel ilke olduğu hikâyesini anlatmaktan bıkmayan Sayın Mehmet Şimşek, zannediyorum ki bu iktidar döneminde devasa şirketlerin milyarlarca lirayı bulan vergi borcunun silindiğini unutmuş. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki AKP, vergi almada vatandaşa kaplan kesilirken yandaş şirketler karşısında süt dökmüş kedi gibidir. Böyle bir anlayışla yıllarca yandaşı kayıran AKP’nin Hazine Bakanı, vergi kaçakçılığıyla mücadele konusunda, ‘Bütün OSB'lerin giriş çıkışlarına, bütün hallerin giriş çıkışlarına vergi memurları koyacağız. Bütün büyükşehirlerin giriş ve çıkışlarına, ana arterlerine kalıcı maliyecileri koyacağız’ dedi. Adama sormazlar mı, yıllardır çıkardığınız vergi aflarıyla vergisini düzenli ödeyen dürüst, namuslu iş insanlarını cezalandırırken vergi ödemeyenleri, getirdiğiniz vergi aflarıyla ödüllendiren siz değil miydiniz? Vergi ödememeyi teşvik eden vergi affı yasalarını Meclis’ten kim geçirdi, diye sormazlar mı? Şimdi kalkmış, vergi kaçakçılığıyla mücadelede için büyükşehirlerin giriş çıkışlarına maliyecileri koymaktan bahsediyorlar. Bu açıklamaya, yıllardır iktidarı koşulsuz destekleyen TOBB Başkanı bile, ‘Polisiye tedbirler alarak vergi gelirleri artırılamaz’ diyerek itiraz etti. Siz bu milletle dalga mı geçiyorsunuz? Yaptığınız işin sorumluluğunun farkında değil misiniz? Böyle lakayıt ve akıl dışı ekonomi politikaları nedeniyle bu halka ödettiğiniz ağır bedellerin farkında değil misiniz? “Bu ülkede normalleşmeye ihtiyacı olan bir parti varsa o da AKP’dir” Hal böyleyken Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp, Genel başkanımız Sayın Özgür Özel’i boykot çağrısı nedeniyle eleştirip ihracatçılara, istihdam sağlayan sanayicilere zarar vermekle suçlamış. Yetmemiş, ‘CHP'nin süratle normalleşmesi şart, ülke gündemi’ falan filan demiş. Öncelikle şunu söyleyelim: CHP olarak AKP’nin ve Sayın Erdoğan’ın tavsiyelerine ihtiyacımız yok. Bugün o beğenmedikleri, şeytanlaştırdıkları, ülkedeki bütün kötülüklerin, olumsuzlukların sorumlusu ilan edip hedef gösterdikleri CHP, bu ülkenin birinci partisidir. Bu ülkede normalleşmeye ihtiyacı olan bir parti varsa o da AKP’dir. Antidemokratik, hukuk dışı uygulamaları bırakıp Türkiye’yi Anayasasında yazıldığı gibi demokratik bir hukuk devleti olarak yöneterek işe başlayabilirler. Kamplaştıran, kutuplaştıran, toplumu bölen ve parçalayan halktan kopuk siyaset anlayışını bırakıp sokağa, halkın arasına inmeyi deneyebilirler. Geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca asgari ücretli ve emekli için ara zam meselesini gündemine alabilirler. Bundan üç ay önce, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı’nın Genel Kurul konuşmasında AKP’nin hukuksuz uygulamalarını eleştirdiği için gözaltına alındığını hatırlatırız. Elleri kelepçelendi, bu görüntüler basına servis edildi, yurt dışına çıkış yasağı konuldu. AKP’nin talimatlı yargısı ekonomiye, ihracatçılara, sanayicilere zarar vermiyor da CHP öyle mi? Hadi oradan. CHP, bu ülkenin birinci partisidir. Bir asırlık tarihini bugünle birleştirerek bu memlekete, bu memleketin işçisine, memuruna, emeklisine, çiftçisine, esnafına, iş insanına, sanayicisine sahip çıkmaktadır. “Beyazıt Meydanı’nı karartsalar ne olur? Hiçbir karanlık, AKP karanlığından daha zifiri değildir” Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel her hafta iki miting yapıyor. Bu mitingler büyük bir katılımla, her geçen gün daha büyük bir heyecan ve coşkuyla devam ediyor. Her hafta İstanbul’da bir ilçede ve bazen AKP’nin kalesi denilen kentlerde, 81 ilimizde meydanları doldurmaya, halkın sesi olmaya devam ediyoruz. Bu mitingler bize şunu gösterdi ki artık hiçbir kentimiz AKP’nin kalesi değildir. AKP’nin bu yasakçı yönetim şeklinden, kötü ekonomi politikasından yaka silkmiş, ‘illallah’ demiş milyonlarla her hafta bir araya geliyoruz. İstanbul Beyazıt’ta geçekleşen mitingimizde, miting alanına ışıklandırmalarımızı sokmayarak sözde bize karanlıkta miting yaptırarak bizi yıldıracaklarını zannediyorlar. Biz, ‘Ülke aydınlığa çıksın’ derdindeyiz. Biz ülkeyi AKP karanlığından kurtarmanın derdindeyiz. Beyazıt Meydanı’nı karartsalar ne olur? Hiçbir karanlık, AKP karanlığından daha zifiri değildir. Van mitingimizde kent meydanındaki kalabalık, AKP iktidarına verilmiş en net ve en güzel cevap niteliğindedir. “CHP iktidarında Silivri’nin de iklimi değişecek, memleketin dört bir köşesi aydınlık günlere kavuşacak” Bundan sonra yapacağımız mitinglerimizin de bu netlikte ve güzellikte olacağına gönülden inanıyoruz. Şimdi, sırada Silivri mitingimiz var. 31 Ocak’ta gerçekleşen Sayın İmamoğlu’na destek mitinginde, Çağlayan’da Sayın Mansur Yavaş çok güzel bir öneride bulunmuştu ve demişti ki ‘Madem ‘Silivri soğuktur' lafı FETÖ'den beri ağızlarda pelesenk olmuş. İktidar değiştikten sonra, biz iktidara geldikten sonra demokrasinin başlangıcı olarak Silivri'yi kapatalım.’ Sayın Ekrem İmamoğlu ise Silivri'yi eğitim üssü veya üretim üssü yapma hayalinden bahsetmişti. Silivri bizim için soğuk falan değildir. FETÖ ağzı olan ve Silivri’yi yaftalayan bu söylemlerin ve tavrın tam olarak karşısındayız. AKP, her ne kadar Silivri’yi haksızlıklar ve hukuksuzluklar üssü yapma çabasında olsa da CHP iktidarında Silivri, kötü bir sembolizme kurban edilmekten kurtarılacak, eğitim veya üretim üssü olacaktır. Öte yandan FETÖ’nün ve AKP’nin ‘soğuk’ dediği Silivri’nin insanlarının, orada yaşayan vatandaşlarımızın Ekrem Başkan’ı hiç yalnız bırakmadıklarını da biliyoruz ve görüyoruz. CHP iktidarında Silivri’nin de iklimi değişecek, memleketin dört bir köşesi aydınlık günlere kavuşacak."

Deniz Yücel: İl Emniyet Müdür Yardımcısının Tavrı Çok Ciddi Bir Kuşku ve Şüphe Uyandırmaktadır Haber

Deniz Yücel: İl Emniyet Müdür Yardımcısının Tavrı Çok Ciddi Bir Kuşku ve Şüphe Uyandırmaktadır

CHP MYK, bugün parti genel merkezinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında saat 13.30'da toplandı. MYK'nın ardından Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel şunları söyledi: "Siyasetin kirli dili, dün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e yapılan alçakça bir saldırıyla kendini gösterdi. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e yönelen saldırı, iktidarın ülkemizde hâkim kılmaya çalıştığı, toplumu kamplaştıran, kutuplaştıran, düşmanlaştıran, muhalefeti ve muhalefet partisi liderlerini hedef gösteren siyasi ikliminden bağımsız değerlendirilemez. Türkiye’nin birinci partisinin Genel Başkanını her fırsatta hedef gösterenler, siyaseti meşru zeminden çatışma alanına çekmeye çalışanlar, 'Daha çok CHP’li telef olacak' diyenler bu alçakça saldırıyı gerçekleştirenlere cesaret vermişlerdir. "'Bu yolda bakalım kaç CHP’li telef olacak' söylemleri, Genel Başkanımıza yönelen şiddetin zeminini hazırlamıştır" Bu saldırı münferit bir olay olarak kabul edilemez. Türkiye’nin birinci partisinin genel başkanına saldırmak, partimizin temsil ettiği halk iradesine saldırmak demektir. Genel Başkanımıza yönelen bu yumruk, aslında demokrasiye, yaşam hakkına, hukuka, barışa, birlikte yaşama kültürüne yönelmiştir. Yakın geçmişte; 'Senin de mezarını kazarlar' , 'Bu yolda bakalım kaç CHP’li telef olacak' söylemleri, Genel Başkanımıza yönelen şiddetin zeminini hazırlamıştır. Bununla birlikte iktidar adalet sistemini yamalı bohçaya çevirmiştir. Toplumda cezasızlık algısını yaymış ve bunu destekleyen yasaları, siyasi partilerin ve meslek örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen 'Yaptım oldu' mantığıyla ile çıkarmıştır. İki evladını öldürmekten hüküm giyen bu saldırgan, şayet bu kadar kısa sürede tahliye olup toplum içerisinde elini kolunu sallayarak dolaşabiliyorsa ve Türkiye’nin birinci partisinin Genel Başkanının burnunun dibine kadar gelebiliyorsa, işte orada ülkenin adalet sisteminde de, infaz sisteminde de büyük bir sorun vardır. "Bu tip saldırılar bizlere milim geri adım attırmaz, korkutmaz" Bu ülkede iktidar partisi tarafından 9. kez yargı reformu yapılıyorsa, İnfaz kanunu 20 senede 42 kez değiştiriliyorsa ve bunlara rağmen ana muhalefet partisinin genel başkanı, iki evladını öldürüp de 16 sene hapis yatıp da tahliye olan bir eski hükümlü tarafından saldırıya uğruyorsa o ülkede ne ıslahtan ne infazdan ne de adaletten söz edilebilir. CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturmak, hiç şüphesiz ölümü göze almaktır. Bizler oturduğumuz koltukların, taşıdığımız sorumluluğun farkındayız. Çıktığımız yolun ne kadar zor, engebeli ve tuzaklarla dolu olduğunu bilincindeyiz. Ancak herkes bilsin ki; bu tip saldırılar bizlere milim geri adım attırmaz, korkutmaz. Cesaretimizin kaynağı halk iradesidir, kalkanımız milletimizdir. "Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı saygıyla anıyoruz" Cesaret ve korkusuzluk deyince, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı anmadan geçemeyiz. Onlar emperyalizme karşı tam bağımsız Türkiye için mücadele ettiler. Onlar halkların kardeşliğini savundular. Her türlü sömürüye karşı işçinin, köylünün, emekçinin haklarını savundular. 53 yıl önce 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece, gencecik üç fidan tam bağımsız Türkiye için canlarını feda ettiler. Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir. Ve üçü de büyük bir cesaret örneğidir. Saygıyla anıyoruz. "AKP iktidarında hayat pahalılığı AKP Türkiye’sinin bir gerçeği haline geldi" 1 Mayıs’ta emekçilerimizin yerlerde sürüklendiği, emek ve emekçinin meydanlardaki sesine ses olanların gözaltına alındığı, kirli ellerini, İstanbul’un muhafızlarının eşine, çocuğuna, çocuğunun kumbarasına kadar uzattıkları, Cumhurbaşkanı koltuğunu sallayan Ekrem Başkanın korkusundan telef olursunuz diyebilecek kadar çirkinleştikleri ve Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e alçakça bir saldırının gerçekleştiği bir haftayı geride bıraktık. Haksızlıklar, hukuksuzluklar, baskı ve zulüm artarak devam ederken, AKP iktidarının ekonomi politikaları da hayatı daha da zorlaştırmaya devam ediyor. AKP iktidarında hayat pahalılığı, ekonomik istikrarsızlık, enflasyon karşısında eriyen ücretler, AKP Türkiye’sinin bir gerçeği haline geldi. Bu bozuk düzenin mimarı ise itibardan tasarruf olmaz diyen, tasarrufu kamu kurumlarından, kendi şatafatlı yaşamlarından değil de işçinin, emekçinin, emeklinin, memurun alın terinden yapan 23 yıllık AKP iktidarı. Türkiye evinden 25 kilo külçe altın ve milyon dolarlar çıkan daire başkanlarının, yurtdışına 60 kilo altın kaçıran özel kalem müdürlerinin, evlerinden para sayma makineleri, ayakkabı kutuları çıkan, kollarında rüşvet saatleriyle dolaşan, evdeki paraları sıfırla talimatlarının olduğu tapelerin sahibi bir avuç siyasetçi ve yandaşların ülkesi olduğu kadar; haftadan haftaya değişen fiyat etiketleri karşısında; 22 bin lira maaşla geçinmeye çalışan asgari ücretlilerin, 14 bin lirayla hayata tutunmaya çalışan emeklilerin, ektiği ürünün maliyetini dahi çıkaramayan çiftçilerin, elektrik, su ve doğalgaz faturalarına, mutfak masraflarına gücü yetemeyen, ay sonunu getiremeyen milyonlarca dar gelirlinin de ülkesi. Belli bir kesim dünyalıklarını yapmış, sülalesinin geleceğini garantiye almış, koltuklarından hiç kalkmayacakmış gibi, gerine gerine gününü gün ederken, milyonlar 'Bugünü de atlattık, yarına Allah kerim' diye diye ömür geçiriyor. Haksızlığı ve hukuksuzluğu bir yönetim şekli haline getiren AKP iktidarı, demokrasiden her geçen gün daha da uzaklaşarak çarşıdaki, pazardaki, mutfaktaki yangına da adeta odun atıyor. "BDDK verilerine göre, 11 Nisan haftasında bireysel kredi kartı borcu toplamı ilk kez 2 trilyon lirayı geçti" Faiz sebep enflasyon sonuç diyenler, hukuksuzluğun sebep, ekonomik çöküşün sonuç olduğunu, 19 Mart darbesinin sebep, Merkez Bankası’nın 52,5 milyar dolarlık yanan rezervinin sonuç olduğunu görmüyorlar. 19 Mart hukuk darbesinin yarattığı siyasi dalgalanmanın sonucu vatandaşlarımız yine çaresiz bir şekilde kredi kartlarından temel ihtiyaç alışverişlerine yöneldiler. Tabloya bir göz atacak olursak; Merkez Bankası politika faizini yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya çıkardı. Ardından ihtiyaç kredisi faizleri yüzde 6’ya kadar yükseldi. Ancak, Kasım 2024’te yapılan düzenleme sayesinde kredi kartı faiz oranları hala sabit ve bu artıştan etkilenmedi. Haliyle vatandaş geçimini kredi kartından sağladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, 11 Nisan haftasında bireysel kredi kartı borcu toplamı ilk kez 2 trilyon lirayı geçti. Aynı haftada kredili mevduat hesabı borcu toplamı ise 522 milyar lirayı aşarak yarım trilyon sınırını geçti. 19 Mart’tan itibaren ihtiyaç kredisi faiz oranları sürekli arttı. 17 Mart’ta yüzde 4,69 olan aylık faiz, 24 Mart’ta yüzde 5,19’a, 14 Nisan’da yüzde 5,29’a, 21 Nisan’da ise yüzde 5,44 seviyesine çıktı. Vatandaşa geçinebileceği bir maaşı çok gören, yüksek faizlerden dolayı ihtiyaç kredisi şansı tanımayan, vatandaşa faizlerden faiz beğendirip AKP hükümeti sebep, kredi kartı kullanımlarının rekor seviyelere çıkması ise kaçınılmaz sonuç oldu. "Zirai don sonrasında son bir ayda gıda enflasyonu tam yüzde 32 arttı" Zirai don sonrasında son bir ayda gıda enflasyonu tam yüzde 32 arttı. Bu da bize, Türkiye’deki gıda fiyatlarındaki artışın hızlandığını gösteriyor. Bereketli topraklarıyla övündüğümüz güzel ülkemizde artık mevsiminde ucuz ve taze meyve sebze tüketmek bile imkânsız hale geldi. Dünyada kendine yetebilen ender ülkelerden biriyken, Türkiye’yi getirdikleri hale bak. Bir ülkenin bu kadar kötü yönetilmesi için ekstra çaba sarf edilmesi lazım. Başka türlüsü mümkün değil. Taşından, toprağından, havasından, suyundan adeta bolluk bereket fışkıran bir ülkede; taze meyve ve sebzeye erişimin bu kadar zorlaşması ancak ve ancak AKP iktidarında olabilirdi. Onu da başardılar. Bu iktidarın bu topraklarla belli ki bir alıp veremediği var. Bu iktidarın 86 milyonun kursağından geçen her lokmada dahi gözü var. Ancak bizim de onlara bir çift sözümüz var. Bu yağma düzeni bitecek; sandık geldiğinde millet iktidara gelecek. "Akıllarınca İBB'yi fiili olarak çalışamaz hale getirecekler" Diploma iptaliyle başlayan hukuksuzluklar silsilesi, Kanal İstanbul yağmacılığına dur diyen bürokratların tutuklanmasına kadar devam etti. Hukuk olmayan bir ülkede her şey teker teker çöküyor. Bağımsız ve tarafsız yargıyı siyasetin elinde oyuncak haline getirenlerin Ekrem İmamoğlu korkusu da gün geçtikçe daha da büyüyor. Hiçbir dayanağı bulunmayan asılsız iddialarla, şaibeli gizli tanık beyanlarıyla tutuklanan Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının yargılama sürecindeki hukuksuzluklar, tarihe birer utanç vesikası olarak geçecek. İlk andan itibaren her bir aşamasında ayrı bir hukuksuzluğa tanıklık ettiğimiz bu yargılama tiyatrosu milletimizin vicdanında meşru değildir. 'Gördüm, duydum' dedikodusu yapan gizli tanıklarla yola çıkan talimatlı yargı, bu bomboş dosyayı doldurma telaşı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir operasyon daha düzenledi. Yaratmaya çalıştıkları algının bir parçası olarak yine şafak vaktinde evlere baskın yapıldı. Sayın Ekrem İmamoğlu’na ve yol arkadaşlarına yaptıkları yetmedi, ailesine, eşine dostuna varacak kadar, evladının kumbarasına el koyacak kadar çirkinleştiler. İstanbul’un temeline dinamit koymakla eşdeğer bir ihanet projesi olan Kanal İstanbul Projesi’ni sinsi sinsi başlatanlara dur diyen İSKİ yöneticilerini hedef aldılar. Akıllarınca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni fiili olarak çalışamaz hale getirecekler. Akıllarınca kurdukları kumpaslarla, bir yandan İstanbulluları hizmetsiz bırakacaklar, bir yandan da bu kadim kenti yağmalayacaklar. "Sayın Tunç, sen 'Yargı bağımsız' deyince bağımsız mı oluyor sanıyorsun?" Hukuktan saparak, zorbalığa başvuranlar, CHP’yi, Ekrem Başkanı ve bürokratlarını susturacaklarını, geri adım attıracaklarını zannediyorlarsa aldanıyorlar. Hukuksuzluktan gözü dönmüş AKP iktidarına rağmen, halka hizmet hız kesmeden devam edecek. Talimatlı yargınızla, muhalif kesim üzerinde sopa olarak kullandığınız tutuklamalarınızla, alnı ak başı dik yurtseverleri Silivri zindanlarına doldursanız da, bizi durduramayacaksınız. Memleketteki bu hukuksuzluklardan, öğrencisinden sanatçısına, işçisinden esnafına bürokratına herkes ama herkes etkilenirken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç gün aşırı 'Yargı bağımsızdır' diyor. Sayın Tunç, sen 'Yargı bağımsız' deyince bağımsız mı oluyor sanıyorsun? Önce soruşturma başlatan, sonra delil arayan, delil bulamayınca medya dedikodusu ve yandaşların iddialarıyla süreci devam ettirmeye çalışan savcılarla, yargı nasıl bağımsız olabilir? Gerçek sorumluları yargı önüne çıkarmayan bir iktidar nasıl yargı bağımsız ve tarafsız diyebilir. Bu ülkeye tam 35 yıldır hizmet veren yüksek yargı hâkiminin, Bolu Kartalkaya’da evladını kaybetmiş acılı bir babanın 'Sorun aslında yargıya olan güven sorunu. Bugün yargıya olan güven yüzde 20'ler seviyesine indi' diyen feryadını duyun artık. Bağımsız ve tarafsız yargı, yaşam hakkının teminatıdır. Soma'da, Amasra'da, İliç'te, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde, yeni doğan çetesinde, Kartalkaya faciası'nda bu ülkede yargı önünde hesabı sorulmayan her felaket bir sonrakine zemin hazırlamıştır. Bütün bunların sebebi de AKP’nin siyaseti, yolsuzluk ve usulsüzlükleri kapatmak için bir araç olarak kullanmasıdır. Sanal iyilik tabloları ile örtüşmeyen gerçekleri artık görün. "'Bizden olmayana iftira atın' talimatı vermeye utanmıyor musunuz?" AKP iktidarı ülkede öyle bir usulsüzlük ve hukuksuzluk ağı ördü ki televizyon programlarına konuk olan milletvekillerinin konuşacakları notlarına kadar artık müdahale ediyor. Fahrettin Altun, AKP milletvekillerine televizyon programına katılırsanız bunları söyleyin diye sufle veriyor. Açıkları o kadar çok ki, hiçbir konuyu, olayı ve yorumu, AKP’li milletvekillerin inisiyatifine, fikri muhasebelerine bırakmak istemiyorlar. Açık açık, milletvekillerine yalan söyleme talimatı veren Fahrettin Altun bakın neler demiş. 'KKTC, Halil Falyalı konusunda mümkünse konuya hiç girmeyin. Konu açılırsa FETÖ ve yabancı istihbaratın oyunu olarak değerlendirin. 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmek isteyenlerin terör bağlantılı marjinal gruplar olduğunu söyleyin. Gerekirse kriminalleştirin. Bant meselesini gündemde tutun' demiş. Boşuna demiyoruz, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi değil Dezenformasyon Yayma Merkezi diye. İşin içinden çıkamadıkları ne varsa FETÖ’ye bağlayan, yabancı istihbaratın oyunları diyerek yalanla dolanla geçiştiren, Taksim’e çıkmak isteyen işçiyi, emekçiyi, halkı terörist diye yaftalayıp kriminalize edilmesi talimatı verenlere sesleniyoruz; haktan, hukuktan, adaletten bihabersiniz onu anladık, Allah’tan da mı korkmuyorsunuz? Utanmıyor musunuz gencecik çocukları terörist gibi gösterip geleceklerini karartmaya? 'Bizden olmayana iftira atın' talimatı vermeye utanmıyor musunuz? Bunun meali budur. Biz milletten aldığımız güçle ilerliyoruz, biliyoruz ki bu ülkedeki hukuksuzluklardan, adaletsizliklerden, günden güne derinleşen ekonomik sorunlardan mustarip olan milyonlar var. Günden güne çoğalıyor, sesimizi daha da güçlü şekilde yükseltiyoruz. 7 Mayıs Çarşamba günü saat 20.30 da Beyazıt Meydanı'nda buluşuyoruz. 35 yıl önce alınmış diplomayı iptal ettirerek, iktidarını devam ettirmeye çalışanlara karşı İstanbul Üniversitesi önünde, üniversite gençliğimizle birlikte sesimizi yükseltiyoruz. Diplomamıza da, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na da, ülkemize de sahip çıkıyoruz." "Güvenlik zafiyeti olduğunu düşünmüyoruz" Basın açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Yücel, "Sayın Genel Başkana yapılan fiziki saldırının ardından acaba bir güvenlik zafiyeti var mı sorusu akıllara geldi. Neler söylemek istersiniz ve bundan sonraki süreçte Sayın Genel Başkanın korunması noktasında bir ek tedbir almayı düşünüyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Genel Başkanımızın koruma ekibi bu programda Genel Başkanımızın yanındaydı. Bu açıdan baktığınızda bir güvenlik zafiyeti olduğunu düşünmüyoruz. Genel Başkanımız koruma ordularıyla, onlarca korumayla gezen, gezmeyi tercih eden bir lider değil. Özellikle de bir taziye programında onlarca korumayla gidilmesi Genel Başkanımızın alacağı bir tutum ya da tercih değil. Ancak orada olayın oluş şeklinde baktığımızda bir güvenlik zaafı var. Ancak nasıl var? Olayın ardından İçişleri Bakanı da İstanbul Valisi de Kaymakam Bey de Genel Başkanımızı arıyor geçmiş olsun dileklerini iletiyor. İçişleri Bakanı da Genel Başkanımızı olayla ilgili, konuyla ilgili bilgilendiriyor. Bir kere bu saldırıyı gerçekleştiren şahıs eski bir hükümlü, kendi öz evlatlarını katleden infaz yasasındaki boşluklardan tahliye olan, serbest kalan ve böyle önemli Sayın Allah rahmet eylesin Sırrı Süreyya Önder'in cenazesi gibi önemli bir cenazede birçok siyasetçinin bulunduğu bir cenazede oraya kadar girebiliyor. Yani bir kere bunun sorgulanması lazım. "Saldırı gerçekleşmeden bir buçuk saat önce saldırıyı yapan şahıs yine orada" İkincisi Genel Başkanımızın aracının ve kendisine refakat eden korumaların araçlarının otoparka alınmama meselesi var. Burada İstanbul Emniyet Müdürlüğünün farklı bir açıklaması var. Ancak şunu ifade edeyim. Genel Başkanımız oraya anma programı, taziye programı başlamadan yaklaşık 45 dakika önce geliyor. Karşıdaki bir otelin kafeteryasında vakit geçiriyor. Daha sonra programın başlamasına yakın, program saati geldiğinde programın yapıldığı yere yürüyerek geçiyor, refakatindeki heyetle ve korumalarıyla. Bu arada saldırı gerçekleşmeden bir buçuk saat önce saldırıyı yapan şahıs yine orada. Yani dolayısıyla bu işin planlı bir iş olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Bugün basına ve sosyal medyaya düşen görüntülerden hepimiz bu konuda bilgi sahibi olduk. Törenin sonunda Genel Başkanımız Sayın Sırrı Süreyya'nın ailesi tarafından sahneye davet ediliyor. Sayın Önder'in naaşı, cenazesi aileyle birlikte Genel Başkanımız da cenaze aracına kadar refakat ediyor. Ardından Genel Başkanımız oradan geri dönüyor. Bu söylediğim 15-16 dakikalık bir süreç. Ve bu arada asıl önemli mesele İstanbul il Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Özbek isimli şahıs, Genel Başkanımızın aracını herkesin protokolün araçlarının alındığı otoparka almıyor, aldırmıyor. Tabii bizim koruma ekibimizdeki arkadaşlar da emniyet mensubu kendilerinden üst rütbeli bir kişinin İl Emniyet Müdür Yardımcısının böyle sert ve katı bir tavırla bir ifadeyle aracı oraya aldırmaması yönünde bir tavır sergilemesi üzerinde araç oraya konulamıyor. Dolayısıyla Genel Başkanımız biraz önce anlattığım tabutun naaşı cenaze aracına götürülmesi merasiminden sonra kendi ekibiyle geri dönerken bu hain ve alçakça saldırıya maruz kalıyor. "Kurumlar içerisinde bu saldırıyı kolaylaştırıcı vazifesi gören kişiler olabilir" Ben şunu ifade edeyim, biz burada kurum olarak, kurumsal olarak kimseyi suçlamıyoruz. Ne İçişleri Bakanlığını ne emniyeti ne bir siyasi partiyi ne de polisimizi suçlamıyoruz. Ancak kurumlar içerisinde bu saldırıyı kolaylaştırıcı vazifesi gören kişiler olabilir. Bu saldırıyı kolaylaştıran kişiler olabilir. Az önce söylediğim Emniyet Müdür Yardımcısının tavrı da bu konuda çok ciddi bir kuşku ve şüphe uyandırmaktadır. Ben burada bu İl Emniyet Müdür Yardımcısı hakkında başta Emniyet Genel Müdürlüğünce teftiş kurulunca bir müfettiş görevlendirilmesi ve bu konunun üzerine gidilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Yine aynı şekilde İçişleri Bakanlığı tarafından da bir mülkiye müfettiş veya bir heyet, bir müfettiş heyeti görevlendirilip bu işin, bu kişinin sorgulanması ve bu konunun açığa çıkarılması gerektiğini ifade ediyorum. CHP olarak bu şahısla ilgili zaten hukuki başvurular yapılmıştır. Cumhuriyet Savcılığı nezdinde bir suç duyurusunda bulunulmuştur. Ancak devletin kurumlarının, kamu kurumlarının bu kişinin mensubu olduğu kurumların da bu olaya kayıtsız kalmaması ve olayı derinlemesine bir şekilde incelemeleri, sorumluluğu olan kamu görevlisi varsa da gerekli cezayı en hızlı bir şekilde vermeleri gerekir. Bu yapılmazsa benzer saldırılar devam eder. Siyasi parti liderlerine, siyasetçilere, muhalefete mensup siyasi aktörlere benzer saldırıların devam etmemesi için derhal İçişleri Bakanlığını ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nü de göreve davet ediyoruz." "Sayın İçişleri Bakanı tarafından Genel Başkanımızın bilgilendiriliyor" Yücel, "Genel Başkanın Emniyet Genel Müdürlüğü yada İçişleri Bakanıyla korumalarla ilgili bir görüşmesi oldu mu?" ve "Gülizar Biçer Karaca'ya görev verilmemesi konuşuluyor. Bunun için CHP ne yapar?" sorularını da şöyle yanıtladı: "İçişleri Bakanı'nın Genel Başkanımızı olaydan sonra hatta bugün bile bilgilendirildiğini biliyoruz. Tabii bu kamuoyuna yansıyan bilgiler yani öncesinde Genel Başkanımızla paylaşılmıştır. Sonrasında kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bir de biliyorsunuz Genel Başkanımızın ailesini hedef alan, sosyal medya hesabı üzerinden yapılan çirkin tehdit ve saldırılar vardı. Bunlarla ilgili de bugün gün içerisinde açılan soruşturma, yapılan çalışmalarla ilgili Sayın Bakan tarafından Genel Başkanımızın bilgilendirildiğini biliyorum. "Gülizar Biçer Karaca'ya görev yaptırmama gibi bir tavır içine kimse girmeye kalkışmasın" Sayın Gülizar Biçer Karaca anayasanın ve Meclis iç tüzüğünün kendisine verdiği yetkiyi kullanmıştır. Daha da ötesi kendisine yüklediği görevi yerine getirmiştir. Dolayısıyla Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararının Meclis'te okutulması nedeniyle Gülizar Biçer Karaca'ya görev yaptırmama gibi bir tavır içine kimse girmeye kalkışmasın. CHP'nin böyle bir tavra tepkisi sert olur. Şunu biliyorum yarın Meclis Genel Kurulu çalışmayacak. Böyle bir karar aldı partiler. Yarınla ilgili ya da bu hafta böyle bir şey olduğu konusunda bir bilgim yok. Ancak tekrar ifade edeyim. Böyle bir niyet varsa böyle bir düşünce varsa CHP'nin buna tepkisi sert olur."

Deniz Yücel, İzmir’de Tutuklu Bulunan Öğrencilerle Görüştü: “Moralleri Yüksek, Haksızlıklara ve Hukuksuzluklara İtiraz Etmek İçin Sabırsızlanıyorlar” Haber

Deniz Yücel, İzmir’de Tutuklu Bulunan Öğrencilerle Görüştü: “Moralleri Yüksek, Haksızlıklara ve Hukuksuzluklara İtiraz Etmek İçin Sabırsızlanıyorlar”

Başta 19 olan tutuklu sayısının dün İzmir 40. Asliye Ceza Mahkemesinden çıkan kararla 6 gencin tahliyesiyle birlikte, 9 gencin hala cezaevinde olduğunu söyleyen Yücel, şunları kaydetti: EN KISA SÜREDE DİĞER ARKADAŞLARIMIZIN DA TAHLİYESİNİ TALEP EDİYORUZ “Türkiye'de bir demokrasi sorunu vardır. Türkiye'de bir yargı sultası vardır. Belli bir azınlığın, yargı içerisindeki belli bir kliğin, bir yapılanmanın yargı üzerinde bir tahakküm kurma çabası ve gayreti vardır. Türkiye'de bir keyfilik sorunu vardır. Siyasi iktidarın keyfi davranmasının yanında yargıda da keyfi kararlar verilmektedir. Yasalara aykırı bir şekilde Ceza Muhakemesi Kanununa ve anayasaya aykırı bir şekilde keyfi kararlar verilmektedir. Gençlerimizin, üniversite öğrencilerimizin tutuklanmaları da bu keyfi kararlara en somut, en güzel örneklerden biridir. Birilerini korkutmak, sindirmek, yıldırmak ve gözdağı vermek için tutuklama kararı verilemez. Birçoğu tahliye edildi. Diğerlerinin de en kısa sürede tahliye edilmesini temenni ediyoruz ve talep ediyoruz.” Tutuklama kararlarının demokratik tepkilerini gösteren, haksızlığa, hukuksuzluğa itiraz eden gençlere gözdağı vermek, onları sindirmek ve yıldırmak için verildiğine değinen Yücel, sözlerine şöyle devam etti: YASALARIMIZDA YILDIRMAK, SİNDİRMEK VE GÖZDAĞI İÇİN TUTUKLAMA KARARI VERİLMESİ DÜZENLEMESİ YOK. “86 milyonun üzerinde uzlaştığı toplumsal mutabakat metni diyebileceğimiz anayasamızın 34. maddesine göre herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilir. Bu gençlerin suçu ne? Toplanmak, yürüyüş yapmak, slogan atmak. Her şeyden önce bu anayasal hakkın 2911 sayılı yasada bir suç olarak tanımlanması anayasaya aykırı. İkincisi yasada Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 100. maddesinde tutuklama koşulları, tutuklama sebepleri sayılmış. Kuvvetli suç şüphesi olacak, bir tutuklama sebebi olacak. Nedir bunlar? Kaçma şüphesidir, sanığın ya da failin sabit ikametgâh sahibi olmamasıdır. Delilleri gizleme, yok etme, tanıklara, mağdurlara baskı yapmaya yönelik somut verilerin bulunması gerekir. Diğer yandan yasada katalog suç dediğimiz suçlardan birinin varlığı gerekir. Somut olayda bunların hiçbiri yok. Yasalarımızda gözdağı vermek için, yıldırmak için, sindirmek için tutuklama kararı verilebileceğine dair hiçbir düzenleme yok. Nitekim bazı mahkemeler, yargıçlar, hakimler bu hatadan döndüler. İstanbul'da çok daha fazla tutuklu vardı. İstanbul'da da İzmir'de de diğer illerde de dosya üzerinden tensip kararı ile birlikte tahliye kararları verilmeye başlandı.”

Deniz Yücel: Ülkeyi Rehin Almaya Çalışanlara Sesleniyoruz; Sandıktan Kaçmayın, Mertçe Mücadele Edin Haber

Deniz Yücel: Ülkeyi Rehin Almaya Çalışanlara Sesleniyoruz; Sandıktan Kaçmayın, Mertçe Mücadele Edin

Vatandaşlar, Ankara’da CHP Genel Merkezi’nin önünde toplanarak İstanbul İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını protesto etti. Vatandaşlar, “Diktatör Erdoğan”, “Hak, hukuk, adalet”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz”, “Her şey çok güzel olacak” sloganları attı. CHP Sözcüsü Deniz Yücel, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Demokrasiye inanan, hukukun üstünlüğüne inanan, millet iradesine inanan, adalete inanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun şahsında, onun yol arkadaşlarına, çalışma arkadaşlarına, bizim yol arkadaşlarımıza yapılan bu sivil darbeye karşı, irade gaspına karşı sesini yükseltmek için, dayanışma duygularını göstermek için bizimle bir arada olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, tüm örgütleriyle, tüm yöneticileriyle, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, tüm üyeleriyle bu haksızlığı yapanlara gereken en sert cevabı sizlerin de desteğiyle verecektir. "TÜRKİYE, ERDOĞAN İKTİDARININ BÜYÜK SİYASİ SALDIRISIYLA GÜNE BAŞLAMIŞTIR" Türkiye, bugün halkın seçme ve seçilme hakkını, halkın iradesini hedef alarak siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Erdoğan iktidarının büyük siyasi saldırısıyla güne başlamıştır. "SİYASETİ, İKTİDARIN İSTEDİĞİ SINIRLARDA YAPMADIK, YAPMIYORUZ" Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iktidarın kumpaslarına dün boyun eğmediğimiz gibi, bugün de boyun eğmiyoruz. Siyaseti, iktidarın istediği sınırlarda yapmadık, yapmıyoruz. Ekrem İmamoğlu, milletimize emanettir. Esas güç millettir ve en sonunda millet mutlaka kazanır. Hiç şüphe yok ki yine öyle olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gücümüzü milletimizden ve cumhuriyetimizden alıyoruz. Kararlıyız, boyun eğmiyoruz, milletin iktidarının müjdesini veriyoruz. Ülkeyi rehin almaya çalışanlara sesleniyoruz; sandıktan kaçmayın, mertçe mücadele edin. Bütün milletimize sesleniyoruz; 23 Mart’ta ön seçim sandıklarında buluşalım. Oylarımızla, irademizle, örgütlü gücümüzle bu hukuksuzluğa ‘dur’ diyelim. Her şey çok güzel olacak. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz! Sizlere, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da mesajlarını iletmek istiyorum; ‘Yapılan tüm kumpaslara, söylenen tüm yalanlara, kurulan tüm tuzaklara, kul hakkı yiyenlere, halkın iradesini çalanlara gerekli cevabı milletimiz verecek. Önce Allah’a, sonra milletimize emanetim’ diyor ve sizlere selamlarını, sevgilerini iletiyor. Ekrem Başkanımızı ve onun yol arkadaşlarını yedirtmeyiz, yanlarındayız, arkalarındayız. Her şey çok güzel olacak!”

Deniz Yücel: “O Ceket Çıktı, O Kollar Sıvandı; Tarih Tekerrür Edecek, Saray, CHP’ye Bir Kez Daha Yenilecek” Haber

Deniz Yücel: “O Ceket Çıktı, O Kollar Sıvandı; Tarih Tekerrür Edecek, Saray, CHP’ye Bir Kez Daha Yenilecek”

CHP MYK toplantısı, parti genel merkezinde Genel Başkan Özgür başkanlığında yapıldı. Saat 13.30 itibarıyla başlayan MYK toplantısı sürerken CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, yaptığı açıklamada, "Ramazan ayının iki haftasını geride bıraktık. Ama ne yazık ki milyonlarca vatandaşımız için, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmenin imkânsız hale geldiği; zengini daha da zengin, fakiri daha fakir yapan; aradaki makası ise uçuruma dönüştüren ekonomik düzenle karşı karşıyayız. Geçim sıkıntısı AKP Türkiye’sinin acı gerçeği haline geldi. Sokaktaki vatandaş ne yazık ki temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Fiyat etiketleri haftada iki-üç kez değişiyor. Asgari ücretlinin alım gücü düşerken emekli aylıklarına yılın başında yapılan zammın etkisi dahi kalmadı. Çalışanların ve emeklilerin maaşları ilk üç ayda eridi. TÜİK verilerine göre, mart başı itibarıyla 22 bin 104 lira olan asgari ücretin alım gücü, 20 bin 577 liraya; ENAG’a göre ise 19 bin 759 liraya geriledi. 14 bin 469 lira olan en düşük emekli aylığının alım gücü, TÜİK’e göre 13 bin 470 liraya, ENAG’a göre ise 12 bin 934 liraya düştü" ifadesini kullandı. Yücel, şunları kaydetti: “4 BİN LİRAYA ‘EMEKLİ İKRAMİYESİ’ DİYEMEZSİNİZ, BUNUN ADI OLSA OLSA SADAKA OLABİLİR” "İsteyen TÜİK verilerine baksın, isteyen ENAG verilerine. Ramazan Bayramı yaklaşırken ‘Emekli ikramiyesiyle bir nebze olsun nefes alır mıyız’ diye düşünen emekliler, açıklanan rakamla hayal kırıklığı yaşadılar. Geçen yıl 3 bin lira olan bayram ikramiyesi 4 bin liraya çıkarıldı. Üstelik Erdoğan, sanki kendi cebinden veriyormuş gibi, ‘3 bin liraydı 4 bin oldu, daha ne olsun’ demekten çekinmedi. 2018’de emekli aylığı 939 lirayken emekli ikramiyesi bin liraydı. Bugün, 14 bin liralık emekli aylığına, 4 bin lira emekli ikramiyesi veriyorlar. Ayıptır. 4 bin liraya ‘emekli ikramiyesi’ diyemezsiniz, bunun adı olsa olsa sadaka olabilir. AKP iktidarı halkın ödediği vergilerle, halkın parasıyla halka adeta sadaka dağıtıyor. Bundan utanç duymaları gerekirken bırakın utanmayı, üstüne ‘Daha ne olsun’ diyecek kadar da halktan kopmuşlar. “EMEKLİYE GELİNCE ‘DAHA NE OLSUN’ DİYENLER, KENDİ YANDAŞLARINA GELİNCE 3 TRİLYONDAN VAZGEÇİYORLAR” Emekliye gelince ‘Daha ne olsun’ diyenler, kendi yandaşlarına gelince 3 trilyondan vazgeçiyorlar. 2025 yılında 3 trilyon 5 milyar liralık verginin tahsilinden vazgeçilmesi bekleniyor. Bu yıl emekli vatandaşlara, Kurban Bayramı da dahil toplamda verilecek ikramiye 28,4 milyar lira. Yani AKP iktidarının vazgeçmeyi düşündüğü vergi tutarı, emekli ikramiyesi için öngörülen bütçe maliyetinin yaklaşık 106 katı. Bayram ikramiyesini sadakaya çeviren; emekliye, asgari ücretliye, memura ara zammı çok gören Erdoğan, kendi emekli maaşına zam yapmakta hiçbir sakınca görmedi. Emekliler hayat pahalılığı altında inim inim inlerken Erdoğan nisan maaşını zamlı alacak. Milyonlar yokluk, yoksulluk, sefalet içerisinde inim inim inlerken onlar saraylarında saltanat sürüyorlar, fakirin fukaranın ekmeğine göz koyuyorlar. “İKRAMİYE OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ, OLSAYDI BUNU BİZZAT ERDOĞAN’IN AÇIKLAYACAĞINI ÇOK İYİ BİLİYORUZ” 4 bin liralık ikramiyeyi Erdoğan belirledi, Abdullah Güler’e açıklattı. Şimdi de bir formaliteyi yerine getirmek, prosedürü tamamlamak için Meclis’e getirip kanunlaştırıyorlar. İkramiye olması gerektiği gibi, en az bir maaş tutarında ya da daha yüksek bir tutar olsaydı bunu büyük bir gururla ve şatafatla bizzat Sayın Erdoğan’ın açıklayacağını çok iyi biliyoruz. “BAYRAM İKRAMİYESİ DE EMEKLİ MAAŞLARI DA ENFLASYONA VE YENİDEN DEĞERLEME ORANINA BAĞLANMALIDIR” Hayat pahalılığının da emekliye verilen 4 bin liralık bayram ikramiyesinin de 14 bin liralık emekli maaşının da sorumlusu Erdoğan ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bayram ikramiyesi de emekli maaşları da insani bir seviyeye getirilmeli ve kalıcı şekilde enflasyona ve yeniden değerleme oranına bağlanmalıdır. Defalarca söyledik, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen bu ucube sistem, yöneticiler açısından sadece yetkilerin olduğu ama hiçbir yöneticinin sorumluluğunun bulunmadığı bir düzeni de beraberinde getirmiştir. "SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKMEK ÜZEREDİR” Bolu’da 78 vatandaşımız can verdi. Meclis’te bu facianın araştırılması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu ama sorumluluğu bilirkişi raporuyla sabit olan Turizm Bakanı komisyona bile gelmedi. Bir başka komisyon Yenidoğan Faciası ile ilgili kuruldu. Ne şimdiki Sağlık Bakanı ne bir önceki Sağlık Bakanı ne de bu vahşetin yaşandığı hastanelerden birinin sahibi olan eski Bakan komisyona çağrılmış değil. Siz Araştırma Komisyonlarını, toplumdaki tepkileri yatıştırmak için mi kurdunuz? Sağlık sistemi çökmek üzeredir. Devasa şehir hastaneleri yapmakla sağlıkta ilerleme olmuyor. Hastane var, randevu alınamıyor. Randevu alsan muayene olmak için yeterli süre yok. Koruyucu sağlık hizmetleri yetersiz. Hastaneler ticarethane, hastalar müşteri olarak görülüyor. Sağlık çalışanları şiddete uğruyor. Yıllar içinde açıklamalarıyla sağlık çalışanlarını değersizleştiren, onları hedef haline getiren zavallı bir anlayışın çürüttüğü bir sistem var. Biz kamucu bir anlayışın hakim olması gerektiğini düşünüyoruz. Sağlık çalışanlarımızın 14 Mart’ı bayram gibi kutlayacağı günler için mücadele ediyoruz. “AKP’YE YAPACAK TEK BİR ŞEY KALDI. İPE SAPA GELMEZ İDDİALARLA BİZİ KARALAMAYA ÇALIŞMAK” Belediyeleri kuşatma hamlesiyle başlayan hukuksuz süreç, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmalarla devam etti. İşin açığı her bir soruşturma, her bir iddianame AKP’nin ve Erdoğan’ın CHP ve Ekrem İmamoğlu korkusunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. CHP’nin sosyal belediyeciliğiyle baş edemeyince, İmamoğlu’nun günden güne halktaki karşılığı arttıkça AKP’ye yapacak tek bir şey kaldı. O da ipe sapa gelmez iddialarla bizi karalamaya çalışmak. “CHP’NİN CUMHURBAŞKANI ADAYINI 1 MİLYON 750 BİN ÜYESİYLE SEÇECEK OLMASI, TÜRKİYE DEMOKRASİSİ İÇİN DE TARİHİ BİR ADIMDIR” CHP, bir demokrasi devrimini başlattı. 1 milyon 250 bin üyeyle girdiğimiz ‘Değişim Kurultayı’mızdan sonra yaklaşık bir buçuk yılda partimize 500 bin yeni üye geldi. 1 milyon 520 bin üyemiz varken bir üye kampanyasıyla bir buçuk ayda partimize 230 bin yeni üye geldi. CHP’nin cumhurbaşkanı adayını, 1 milyon 750 bin üyesiyle seçecek olması, Türkiye demokrasisi için tarihi bir adım ve aşamadır. Ancak bundan rahatsız olanlar var. 9 Ekim 2024’ten itibaren eski bir bakan yardımcısının, bir siyasinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmasıyla birlikte İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nu, belediye başkanlarımızı ve partimizi hedef alan bir yargı tacizi ve yargı kuşatması yaşanıyor. “SİZE ÜZÜCÜ BİR HABERİMİZ VAR. CHP, BU KÖTÜ SENARYOLARDAN YILMAZ” 9 Ekim’den sonra, İstanbul İl Başkanımıza dava açıldı. İstanbul il binamıza dava açıldı. İstanbul İl Kongremize dava açıldı. Bütün bu yaşananlar CHP’nin muhalefet yapma kapasitesine darbe vurmaya, muhalefet yapmasını engellemeye yönelik bir süreç. Hepsi bir oyunun parçaları. Hepsi çok kötü kişiler tarafından kaleme alınmış, kötü akıllardan çıkmış, kötü bir senaryonun parçası. Bu yargı operasyonlarından medet umanlara söyleyelim: Size üzücü bir haberimiz var. CHP bunlara teslim olmaz. CHP, bu kötü senaryolardan yılmaz. Bu bir sindirme çabası, bu bir sindirme operasyonu. Biz CHP olarak bunu biliyoruz, görüyoruz ve sinmek yerine ayağa kalkıyoruz. Ayağa kalktık, meydan okuduk ve üyelerimize çağrıda bulunduk. 230 bin yeni üyeyle saflarımızı sıklaştırdık. Bu süreci akamete uğratmaya, bu süreci kirletmeye çalıştılar. ‘Yetki Meclis grubunda’ dediler, aday olma şartı olarak milletvekili grubundan imza alma şartını koyduk. ‘Ahmak davası’ dediler, ‘hakaret davası’ dediler, ‘ihaleye fesat karıştırma’ dediler, şimdi de sırf Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engelleyebilmek için 35 yıl önce tamamen yasal mevzuata uygun bir şekilde, hak edilmiş diplomasını tartıştırarak, yetkili kişilere baskı yaparak iptal ettirmeye çalışıyorlar. “BU HAFTA BİR DEMOKRASİ HAFTASIDIR. KİMSE BUNU KİRLETMEYE ÇALIŞMASIN” Bakın, biz bu organize kötülüğe teslim olmayıp ayağa kalkıp ilerledikçe o organize kötülük de ajandasını öne çekiyor. Bu hafta bir demokrasi haftasıdır. Kimse bunu kirletmeye çalışmasın. CHP bu devleti, bu Cumhuriyet’i kuran partidir. Kökleri Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’ne dayanır. Böyle kirli oyunlara, operasyonlara, tuzaklara asla pabuç bırakmaz. İstanbul’da inanmadıkları bir imzayı atmaya zorlananlara sesleniyorum: Bu imzayı atmazsanız çocuklarınıza, torunlarınıza, öğrencilerinize anlatacağınız, göğsünüzde gururla taşıyacağınız bir şeref nişanesine sahip olursunuz. Ama sırf birileri istiyor diye o imzayı atarsanız bunun utancını bir ömür boyu yaşarsınız, vicdan azabını da yine bir ömür boyu çekersiniz. “BU HAFTA KUMPASLARIYLA, OPERASYONLARIYLA, YARGI TACİZLERİYLE KİMLERİN TARİHE GEÇECEĞİNİ HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ” Biz, bu hafta sonu ‘Gel, Seç, Tarihe Geç’ diyoruz. Bu hafta bununla tarihe geçeceklerin yanında; kumpaslarıyla, operasyonlarıyla, yargı tacizleriyle kimlerin tarihe geçeceğini hep birlikte göreceğiz. Bu izansızlığı, bu haksızlığı, bu organize kötülüğü 85 milyon görüyor. Bu millet, bugün kazanılmış bir hakkı, Sayın İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasını iptal ettirmek için gecesini gündüzüne katan gözü dönmüşlerin yarın insanlarımızın tapusuna, evine, arabasına, bankadaki birikimine el uzatacağını; tabiri caizse çökmeye kalkacağını biliyor. Bu millet, AKP ile birlikte bu ülkede artık hukuk güvenliğinin kalmadığını biliyor. Bir kez daha tekrarlıyoruz: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez. Bu organize kötülüğü yapanlar, yaptıranlar, bunun bir parçası olanlar hem hukuki olarak hem siyasi olarak hem de vicdani olarak bunun altında kalırlar. “O CEKET ÇIKTI, O KOLLAR SIVANDI. TARİH TEKERRÜR EDECEK. SARAY, CHP’YE BİR KEZ DAHA YENİLECEK” Sayın İmamoğlu ve onun kapı gibi diplomasıyla uğraşanlar sadece bununla da yetinmedi. Onlar, Ekrem Başkan hiçbir yerde konuşamasın istiyorlar. Önce Trabzon’da, sonra Kastamonu’da, sonra Ordu’da, son olarak da Erzincan’da sudan sebeplerle, türlü bahanelerle Sayın Ekrem İmamoğlu’na program için salon verilmedi. Ayıp işleri dağları tepeleri aştı fakat bu ayıpları Sayın İmamoğlu’na engel olabildi mi? Elbette hayır. En fazla halkla buluşacağı adres değişir ama anlatacağı gerçekler değişmez. Bu gerçeklerin halka ulaşmasını da kimse engelleyemez. Bakın; o ceket çıktı, o kravat çıktı, o kollar sıvandı bir kere. Ve tarih tekerrür edecek. Saray, CHP’ye bir kez daha yenilecek.”

Deniz Yücel: “‘Derhal Seçim’ Diyen Bir Partinin Cumhurbaşkanı Adayını Belirlemesi Kadar Doğal ve Gerekli Bir Durum Olamaz” Haber

Deniz Yücel: “‘Derhal Seçim’ Diyen Bir Partinin Cumhurbaşkanı Adayını Belirlemesi Kadar Doğal ve Gerekli Bir Durum Olamaz”

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), bugün Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. MYK toplantısı devam ederken CHP Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamaları şöyle: Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bugün okullar açıldı ve memleketin dört bir yanında yaklaşık 20 milyon öğrenci ders başı yaptı. İkinci yarı yılda tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize başarılar diliyoruz. Ancak sömestr tatili için gittikleri, Bolu Grand Otel yangınında yaşamını yitiren 36 çocuğumuz, bugün okula gidemedi. Bu acının yaşandığı gün “en geç 10 gün içerisinde sorumluların kim olduğu belli olacak” diyen İçişleri Bakanına bugün 14. gün olduğunu hatırlatıyoruz. Sorumlular hala belli değil ama okullarda 36 sıra boş. Unutamadığımız bir diğer acıyı da 6 Şubat 2023’te yaşadık. 11 ilimizde etkili olan ve yarattığı tahribatın, bıraktığı izlerin yıllarca belleklerden silinmeyeceği iki deprem yaşandı. Binlerce insanımızı kaybettiğimiz, milyonlarca vatandaşımızın evsiz kaldığı büyük felaketin 2’inci yıldönümünde, depremzedeler hala büyük sıkıntılarla baş etmeye çalışıyor. Depremin üzerinden geçen sürede pek çok kentte halen, alt yapı sorunları çözülmedi, kalıcı konutlar tamamlanmadı, yerle bir olan kentleri, ekonomik ve sosyal olarak ayağa kaldıracak adımlar atılmadı. Depremden en çok etkilenen ve iktidarın yerel seçimlerin hemen öncesinde; “Merkezi yönetimle yerel yönetim aynı partiden olmazsa hizmet gelmez” diyerek tehdit ettiği Hatay’da, depremzedelerin önemli bir kısmı hala konteyner kentlerde zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Acıların en büyüğünü yaşayan, evlatlarını, anne babalarını, yakınlarını, arkadaşlarını kaybeden milyonlarca vatandaşımıza ne yazık ki; devletin şefkatli eli uzatılamadı ve her konuda olduğu gibi Maraş Depreminin yaralarını sarma konusunda da, AKP iktidarı sınıfta kaldı. Trafoların yetersiz kaldığı, elektrik kesintilerinin hayatı olumsuz etkilediği deprem bölgesinde, eğitimden sağlığa, kamusal pek çok hizmette önemli sıkıntılar yaşanmaya halen devam ediyor. Yaşanan felaketleri; “kader ve fıtrat” olarak gören 23 yıllık AKP iktidarında depremler, seller, yangınlar, iş kazaları, maden ocağı çökmeleri, pandemi ve daha birçok doğal afette milyonlarca canımızı kaybettik. Ama asıl canımızı yakan ne biliyor musunuz? Birçoğunun önlem alındığı takdirde ölümle sonuçlanmayacağı gerçeği… Ünlü yazar ve filozof Albert Camus’un da dediği gibi “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti, böyle basiretsiz bir iktidarı tarihi boyunca görmemişti. AKP iktidarı, tedbirsizlik ve ihmallerle, Türk halkına büyük acılar yaşatan, bununla da kalmayıp açlığa mahkûm ettiği milyonları yaşarken öldüren bir iktidar olarak tarihe geçmiştir. Ancak buradan ifade ediyoruz; ilk sandıkta bu halk düşmanı iktidarı tarihin tozlu raflarına kaldıracağız. Değerli arkadaşlar, bu ülkede gün geçmiyor ki bir hukuksuzluk yaşanmasın. Millet iradesi gasp ediliyor, belediyelere kayyumlar atanıyor, belediye başkanları, siyasi partilerin Genel Başkanları tutuklanıyor, gazeteciler sırf haber yaptıkları için soruşturmalara maruz kalıyor ve hapse atılıyorlar. Böyle bir ortamda AKP, geçtiğimiz günlerde 2025-2029 Yargı Reformu Stratejisini açıkladı. Şaka gibi değil mi? İçeriğinde yüzlerce hedefin olduğu bu belge; Anayasa’yı ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan, kanunları amacından saptırıp, yamalı bohçaya çeviren, millet iradesini beğenmeyip ona ipotek koyan, tutuklamayı bir tedbir olmaktan çıkarıp, bir cezalandırma yöntemi haline getiren, yargının tarafsız ve bağımsız yapısını ortadan kaldıran bir iktidar tarafından açıklanıyor. Sonra da bu milletin, AKP iktidarının yargıda reform yapacağına inanmasını bekliyorlar. AKP İktidarına sesleniyorum; sizin bu belgeyi açıkladığınız sadece Ocak ayı içerisinde Beşiktaş Belediye Başkanımız ve Zafer Partisi Genel Başkanı tutuklandı… Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı, Program Koordinatörü Kürşad Oğuz, gazeteci Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker 24 saat gözaltında tutuldu, kaçarlar diye adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldılar. Sanatçı Menajeri Ayşe Barım, tam 12 yıl sonra Gezi olaylarının organizatörü olduğu iddiasıyla tutuklandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu, AKP’nin yaptığı hukuksuzlukları belgeleriyle, bir basın toplantısında kamuoyu önünde açıkladı diye hakkında soruşturma başlatıldı. İstanbul İttifakı’nın oyları ile seçilen Sayın İmamoğlu’nun yani 16 milyon İstanbullunun uğradığı haksızlığın karşısında Türkiye, Sayın İmamoğlu’nu ve İstanbulluları yalnız bırakmadı… AKP’nin darbe dönemlerine rahmet okutacak hukuksuzlukları karşısında, Kendi iradelerine sahip çıkmak isteyen on binler adliyenin önünde, oraya gidemeyen milyonlar ise ekranları başındaydı. Çağlayan Adliyesi’nde olağanüstü güvenlik tedbirleri vardı. Orada polisle vatandaşımızı karşı karşıya getirmek için özel bir hazırlık yapıldığını gördük. Biz orada, aslında gitmekte olan bir iktidarın korkusunu, kaygısını ve paniğini gördük. Tüm bu yaşananlar, iktidarı kaybetmeye yaklaşan bir siyasi partinin son çırpınışlarıdır. Sayın Ekrem İmamoğlu, sırf CHP’li Belediyeler aleyhine ısmarlama rapor yazması için özel olarak görevlendirilen bilirkişinin ismini açıkladı diye; yok “Bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs” yok “Kamu görevlisini hedef gösterme”! Yav bu kadarı da ayıptır ya! Böyle bir soruşturmayı açana da, açtırana da gülerler. Açana gülerler, çünkü derler ki “Sen hukuk bilmiyorsun kardeşim” derler. “Senin hukuk fakültesi diploman çikletten mi çıktı?” diye sorarlar. Açtırana gülerler, derler ki “Sen bu işlerden medet umuyorsan, sen böyle soruşturmalardan medet umuyorsan sen zaten bitmişsin kardeşim”, “Senin toplumsal meşruiyetin kalmamış” derler. İstanbul’da 8 binin üzerinde bilirkişi var. Cumhuriyet Halk Partili Belediyelerin dosyalarında her ne hikmetse hep aynı kişi atanıyor. Yetenekli… Becerikli… Kerameti kendinden menkul… Şimdi bu yetenekli, becerikli ve kerameti kendinden menkul bilirkişinin bütün olasılıkları boşa çıkaracak şekilde; CHP’li belediyelerin soruşturma dosyalarına “tesadüfen” görevlendirildiğine ve bu şahsın raporlarının hukuka uygun olduğuna inanalım öyle mi? Bunu mu bekliyorsunuz? Yahu bu adamın bu dosyalarda bilirkişi olma yetkinliği dahi yok, muhasebeci bilirkişi olduğu iddia ediliyor, TÜRMOB dahil hiçbir meslek odasında kaydı yok. Bağımsız denetçi sınavını geçememiş, “Kamu ihale kurumu” ile ilgili denetim yapacak bilirkişilerde aranan özel uzmanlık koduna da sahip değil. Ama her ne hikmetse, Cumhuriyet Halk Partili Belediyeleri hedef alan bütün soruşturma dosyalarında bilirkişi… AKP, bize dil uzatmadan önce kendi siyasi geleceği için hukuk sistemini nasıl mahvettiğine baksın. Bir an önce de sandığı getirsin. Getirsin ki memleketteki hukuksuzluklar biran önce son bulsun. Değerli arkadaşlar, Muğla'da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin 2020 yılında canice katledilmişti. Sanık Cemal Metin Avcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Yargıtay’a göre bir kadını canlı canlı yakarak öldürmek canavarca bir his değilmiş! Bir de haksız tahrik indirimi yapılmalıymış. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin bu akıl dışı, bu hukuk dışı, vicdanları yaralayan kararın bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, itirazda bulunuldu. 2020 yılında katledilen Pınar Gültekin ve dolayısıyla tüm kadınlar, 5 yıl sonra da adaletten paylarına düşeni yine alamadılar. Bu ülkede faillerin hak ettikleri cezaları almaları için, kadınların daha nasıl, ne şekilde öldürülmeleri gerekiyor? “Canavarca his sevki ile” arttırım maddesinin uygulanması için daha ne olması gerekiyor? Elbette Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu bozma kararına itiraz edilmesi umut verici… Ancak başta bir gece yarısı kararnamesiyle, hukuksuz bir şekilde yürürlükten kaldırılan, İstanbul Sözleşmesinin yeniden yürürlüğe koyulması olmak üzere, siyasi iktidar tarafından etkin ve kalıcı tedbirler alınmadıkça, başka Pınar Gültekin’ler olması da, faillerinin hak ettikleri cezaları almamaları da kaçınılmazdır. Değerli basın mensupları; başka bir ülkede yaşansa skandal etkisi yaratacak bir çok olay, AKP Türkiye’sinde artık olağanlaştırılmaya çalışılıyor. Liyakatsizliğin, kayırmacılığın ve nepotizmin zirve yaptığı AKP iktidarı, artık usulsüzlüklerini el altından değil, milletin gözüne soka soka yapıyor. AKP Grup Başkanvekilinin, Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni'nde yeğenini önce Cumhurbaşkanına sonra da Adalet Bakanına takdim etmesi hepimizi hayretler içinde bıraktı. AKP Grup Başkanvekili bir de hiç utanmadan Cumhurbaşkanına diyor ki "Benim yeğenim hiç olmazsa size bir selam versin. Kurada da adını görebiliriz". İşte biz buna yüzsüzlük diyoruz, biz buna pişkinlik diyoruz, biz buna güç zehirlenmesi ve iktidar sarhoşluğu diyoruz! Her kim olursa olsun; görevi ve sıfatı ne olursa olsun; “Bu ülkeyi sizin babanızın malı gibi görmenize izin vermeyeceğiz”. Hâkimlik Savcılık sınavında 115. olduğu halde mülakatta elenen ve elendiği için de intihar eden avukat Mert Akdoğan’ın suçu neydi? Kendisini Cumhurbaşkanına takdim edecek AKP’li bir akrabasının olmaması mı? Liyakatli bir sistem olsaydı belki de Mert Akdoğan kardeşimiz intihar etmeyecekti. Nepotizminiz batsın! Kayırmacılığınız batsın! Sadece Mert Akdoğan değil, onun gibi birçok gencimizin vebali boynunuzadır. Değerli arkadaşlar, AKP, iktidarı kaybetmeye yaklaştıkça daha da hırçınlaşıp, siyasi etik ve ahlaktan uzaklaşarak, baskı ve zulmünü arttıran hamleler yapıyor. Bağımsız ve tarafsız yargı, iktidarın “intikam” hırsının bir parçası haline getirildi. Son 1 aydır, ülkedeki gerçek sorunlar konuşulmasın, işçinin, emeklinin, esnafın, memurun derdi gündeme gelmesin diye sıcak salonlardan suni gündem sipariş edenlerin de devri, elbette pek yakında bitecek. Ülkemizde derin bir ekonomik çöküş yaşanıyor. OECD’ye göre Türkiye; TÜFE, gıda ve enerji enflasyonunda açık ara farkla yine zirvede yer aldı. Son 10 yıl içerisinde gıda fiyatları 12 kat, ortalama fiyatlar ise 9 kat birden arttı. Daha 3 gün önce açlık ve yoksulluk sınırı açıklandı. TÜRK-İŞ Ocak ayında 4 kişilik aile için açlık sınırının 22 bin 131 Lira olduğunu açıkladı. Yoksulluk sınırı ise 72 bin 88 Lira... Yani, yeni asgari ücret, çalışanın daha cebine girmeden açlık sınırının altına geriledi. 22 bin lirayla, gıda, giyim, kira, elektrik, su, ısınma, ulaşım, eğitim ve sağlık giderlerinin ne kadarını karşılayabilirsiniz? Büyükşehirlerde en ucuz kiralık ev 15 bin lira... AKP’ye hatırlatalım en düşük emekli aylığı 14 bin 469 lira… Daha yılın başında açlık sınırının altında kalan asgari ücretli ve emekli bu koşullarda geçimini nasıl sağlasın. Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken, neredeyse her şeyi ithal eder olduk. Çünkü tarımı bitirdiniz. Bakın, tarımsal girdi fiyatları sürekli yükselirse, vatandaş sebze meyveyi uygun fiyata satın alabilir mi? Elbette alamaz. Her şey ateş pahası. Bir marul 50 Lira, bir kilo çay 200 lira olmuş. Süt, yoğurt, peynirin ise etiketleri her hafta değişiyor. Ramazan yaklaşıyor... Yine asgari ücretli iftar sofrasına et koyamayacak. Bu aydan sonra katlanarak artan giderlere elektrik faturaları da eklenecek. Aylık ortalama tüketimi 417 kWh’nin üzerinde olan haneler, serbest piyasa koşullarında sürekli değişen yüksek tutarlı faturalar ödemek zorunda kalacak. Yani ayda bin lira elektrik faturası ödeyen bir abone aynı elektriği tükettiğinde bu değişiklikle birlikte 2 bin lira ödeyecek. Enflasyon yüzde 42 ama elektrik zammı yüzde 100. Öyle mi? AKP’yi buradan uyarıyoruz derhal bu düzenlemeyi geri çekin. Liyakatsiz atamalarla hedefinden sapmış olan TÜİK bugün enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK'e göre enflasyon Ocak ayında yüzde 42’ymiş. TÜİK, enflasyon sepetine hangi ürünleri ekleyip bu oranı buldu bilmiyoruz ama halkın hissettiği gerçek enflasyonun yüzde 42 olmadığını çok iyi biliyoruz. Siz enflasyonu düşük açıklayınca, vatandaşın alım gücünün yükseldiğini mi zannediyorsunuz? Çarşıda, pazarda, sokakta, iş yerinde millet nereden, nasıl tasarruf etsem de geçirebilsem diye kara kara düşünüyor. TÜİK'in sansürlü enflasyon açıklaması ile kuş kadar zam alan milyonlarca memur ve emekli adına TÜİK'e soruyoruz; sizin hiç mi utanmanız yok! Sizin hiç mi vicdanınız yok! Emekli isyanda, memur mutsuz, işçi sıkıntıda. Bakın sizlerle birkaç rakam paylaşmak istiyorum, ülkedeki ekonomik sıkıntının boyutunun daha net bir şekilde ortaya koyulabilmesi açısından bu rakamlar son derece çarpıcı. Risk Merkezinin verilerine göre bireysel kredi borcu bulunan vatandaş sayısı Kasım 2024 itibariyle 42 milyona ulaşmış. Aynı dönemde kredi kartı borcu bulunan vatandaş sayısı ise 38 milyona çıkmış. İcra dairelerinde dosyalar, takipler almış başını gitmiş. 31 Ocak tarihi itibariyle icra dairelerindeki dosya sayısı 22 milyon 295 bine yükselmiş. Vatandaş perişan halde, AKP ise kendi iktidarının derdinde. Geçim olmadığını daha nasıl anlatalım. Bu ülkede geçim yoksa seçim olur. Tencere kaynamıyorsa, çocukların karnı doymuyorsa, vatandaş perişan haldeyse tek çözüm sandıktır. Değerli basın mensupları, AKP iktidarının basın mensuplarına yönelik baskısı ve sansürü nedeniyle gazetecilik yapmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Geçtiğimiz hafta basın özgürlüğü kapsamında Türkiye’de ardı ardına utanç verici olaylar yaşandı. Yargıyı, “turpun büyüğü heybede” gibi çirkin söylemlerle yönlendirenler, anlıyoruz ki Halk TV’yi de heybedeki turplardan biri olarak görmüşler. Halkın sesi Halk TV, neredeyse darbe dönemlerinde dahi görülmemiş baskı, sansür, soruşturma ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı. Gazeteciler canlı yayına çıkmadan 5 dakika önce, emniyet güçlerince stüdyodan gözaltına alındılar. Bu utancı Türkiye’ye yaşatan, basın özgürlüğü karnesine bir çizik daha atan ise AKP iktidarıdır. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne göre; herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun açıkladığı hukuksuzlukları haberleştiren ve yayınlayan medya kuruluşları ve gazetecilere soruşturma başlatıldı. Önce Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker gözaltına alındı. Sonra Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş… Saatlerce süren gözaltının ardından Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, gazetecilik refleksi gereği yapılan haber gerekçe gösterilerek tutuklandı. Haksız ve hukuksuz bir şekilde özgürlüğü gasp edildi. Değerli arkadaşlar, siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun sözlerinden gazetecilerin sorumlu tutulması Anayasa’ya ve basın özgürlüğüne açıkça aykırıdır. Ve faşizmin ayak sesleri yükseldikçe ne yazık ki Anayasadan, temel hak ve özgürlüklerden, hukuktan ve demokrasiden uzaklaşıyoruz. AKP iktidarı artık şunu anlamalı! Muhalif seslere, kendisi gibi düşünmeyenlere, eleştirene düşman hukuk uygulayarak bir yere varamazlar. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bunlar yaşanmaz. Bu yaşananlar 2025 yılının sadece ilk ayında yaşadıklarımız. 2024 yılında da durum farklı değildi. 2024 Basın Özgürlüğü Raporu ortada. Gazeteciler haberleri, yazıları, sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tam 720 kez hâkim karşısına çıkarıldı. En az 35 gazeteci hakkında soruşturma ve dava açıldı. Haber ve paylaşımları nedeniyle 14 gazeteci tutuklandı. 18 gazeteci ise yeni yıla ya tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevinde girdi. Çiğdem Toker, Altan Sancar, İsmail Arı, Ayşenur Arslan, Nevşin Mengü, Timur Soykan, Murat Ağırel, Fatih Altaylı, Şirin Payzı ve burada sayamadığımız niceleri. Burada sayamadığımız daha birçok isim hakkında sırf gazetecilik faaliyeti nedeniyle hukuki süreçler başlatıldı. Özlem Gürses ev hapsinde. Yahu hepsi mi suçlu, hepsi mi halkı kin ve düşmanlığa sevk ediyor, hepsi mi terörist, hepsi mi yalan yanlış haber yapıyor? İktidarınız sütten çıkmış ak kaşık da, gazeteciler sizin hakkınızda yalan yanlış yazıyorlar, size iftira atıyor öyle mi? Yaşanan bütün hukuksuzlukların, gazetecilere yapılan 30 saatlik gözaltının üzerine bir de Adalet Bakanı kalkmış, "Gazetecilik faaliyeti nedeniyle Türkiye'de tutuklu tek bir gazeteci yok” diyerek vicdan yoksunu, akıl almaz açıklamalar yapıyor. Yazıklar olsun! Değerli arkadaşlar, halkımız yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yasını tutarken, tutuklanan gazetecilerin şokunu yaşarken, Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan hukuksuzlukları, teğmenlerimize yapılan haksızlıkları konuşurken, bunu fırsat bilen AKP, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Meclis’ten ancak ve ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde örneğine rastlanabilecek bir yasa geçirdi. Başkanını ve üyelerini kendi atadığı Devlet Denetleme Kurulu denetçilerine verdiği sınırsız yetkiyle Erdoğan, aslında kendi tek adamlık yetkilerine birini daha eklemiş oldu. Artık Devlet Denetleme Kurulu’na bağlı denetçiler, görevi başında kalmasında sakınca gördükleri her kademe ve rütbedeki görevliyi görevden uzaklaştırabilecekler. Bu düzenlemenin meali şudur; istedikleri her kademedeki görevliyi, soruşturma, yargı kararı gibi hukuki süreçlere dahi ihtiyaç duymadan, gürültü patırtı koparmadan, halkın tepkisini çekmeden, kamuoyu oluşmadan “oldubittiye” getirip tek adamın talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu aracılığıyla görevden alabilecekler. Adeta bir diktatörlük uygulaması. Bu düzenleme ile seçilmişler de dahil olmak üzere hiç kimsenin hukuki güvencesi kalmadı! Bu düzenleme hukuk devletini fiilen sona erdirme girişimidir. Bu düzenlemeyi daha öncede getirmeyi defalarca denediler. Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle getirmek istediler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin başvurusu ile AYM iptal etti. Sonra yetmedi torba kanun içerisine gizleyerek çıkarmayı denediler, yine muhalefetin direnci ve mücadelesiyle torba yasadan da çıkarmak zorunda kaldılar. Şimdi aynı yasayı ülke gündeminin karışıklığı ve yoğunluğunu fırsata çevirerek Meclis’ten geçirdiler. Ancak kimsenin kuşkusu olmasın. Hukuka aykırılığı yüksek mahkeme tarafından, Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edilmiş olan bu düzenlemenin iptali içinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesi’ne elbette başvuracağız. Değerli arkadaşlar, bugünkü MYK toplantımızın gündem maddelerinden biri de Cumhurbaşkanı adayımızın belirlenmesi konusunda uygulanacak olan yöntem ve takvimdi. Öncelikle şunu belirteyim. Düzenli olarak Türkiye’deki siyasetin nabzını ölçtüğümüz, güncel haftalık siyasi gelişmelerin ölçümünü yaptığımız kamuoyu araştırmalarında Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel tarafından geçtiğimiz hafta grup toplantısında açıklanan bu konunun yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayının ön seçimle belirlenmesi meselesinin bu kamuoyu yoklamalarında toplumda büyük bir memnuniyet yarattığını görüyoruz. Kamuoyu araştırmalarına göre bu yöntemin Cumhuriyet Halk Partisi seçmeninde yüzde 90'ın üzerinde. AK Parti seçmeninde yüzde 44,5 oranında. Milliyetçi Hareket Partisi seçmeninde de yüzde 61,5 oranında destek bulduğunu görüyoruz. Bu konuda Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Gül Çiftçi ve ekibince adayların nasıl propaganda yapacaklarından tutun da oy kullanma işlemine kadar seçimin nasıl yönetileceğine ilişkin bir yönerge hazırlanıyor. Diğer yandan Cumhurbaşkanı adayımızı tüm üyelerimizle ön seçimle belirleyeceğimize ilişkin kararımız toplumda büyük bir heyecan ve motivasyon yarattı. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'in geçtiğimiz haftaki grup toplantısında yaptığı açıklama sonrasında bugün itibariyle günlük üyelik başvurularında online üyeliklerde 40 kat artış olduğunu görüyoruz. Yine manüel üyeliklerde de ciddi bir artış var. Birçok ilimizde üye kayıt formları bitmiş durumda. Genel Merkezimizce yeni üye formları basılarak hızlı bir şekilde il örgütlerimize önümüzdeki günlerde gönderilecek. Şunu açıkça, açık yüreklilikle ifade edebiliriz ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin en geniş katılımla, en demokratik yöntemlerle belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayı bu ülkenin yeni Cumhurbaşkanı olacaktır. Değerli arkadaşlar, sözlerimi noktalamadan önce. Ebru Eroğlu, İzzet Talip Akarsu, Serhat Gündar, Deniz Demirtaş ve Batuhan Gazi Kılıç. 5’i de yüreğinde vatan sevgisi, millet sevgisi, Mustafa Kemal Atatürk sevgisi olan pırıl pırıl gencecik teğmenlerimiz… 4 gün önce Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildiler! Geleneksel bir seremoniyi yerine getirdiler diye ihraç edildiler. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dediler diye ihraç edildiler. Çünkü gencecik teğmenlerimizin, Kara Harp Okulu’ndan Mustafa Kemal’in askerleri olarak mezun olmalarından mutsuz olan, bundan memnun olmayan birileri var. 5 teğmenimiz ile birlikte Albay Alper Topsakal, Yarbay Halit Türkoğlu ve Binbaşı Murat Öztürk de ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edildi. Ne teğmenlerimizden, ne de onlarla birlikte ihraç edilen komutanlarımızın ağzından “Vatan Sağ olsun” dışında tek bir cümle duymadık. Ne bir isyan, ne de bir eleştiri… Albay Alper Topsakal, Pençe-Kilit bölgesinde “Girilmez” denilen sarp arazideki operasyonları başarıyla yönetti. Yarbay Halit Türkoğlu, Harp Akademilerini birincilikle kazandı ve başarılarından ötürü devrelerinden 4 yıl önde giden bir sicile sahip. Binbaşı Murat Öztürk ise 30 Ağustos’ta zaten TSK’dan ayrılma dilekçesini verip izne çıkmıştı. 3 ay geçtiği halde dilekçesi işleme konulmadı ve ihraç edildi. Emeklilik hakkı elinden alındı. Bu askerler, bu komutanlar kolay mı yetişiyor? Bu yargılama bir disiplinsizlik, bir emre itaatsizlik yargılaması değildir. Bu yargılama Mustafa Kemal'in askerlerinin yargılanmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformalarıyla, dik bir duruşla savunmaya giden teğmenlerimize sesleniyoruz; sizinle gurur duyuyoruz. Ve 85 milyonun vicdanında mahkûm olan sizler değil, size bu haksızlığı ve hukuksuzluğu yapan Cumhuriyet düşmanlarıdır! Harbiye brövenize vedanız, geçici bir süre içindir. Bu da Cumhuriyet Halk Partisi’nin size şeref sözüdür. Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Soru- Efendim Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanması ile ilgili bazı eleştiriler var. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’da bu eleştiri yapan isimler arasında yer aldı. Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanmasıyla ilgili erken doğum yorumu yaptı. Bunun sakıncaları olabileceğini ifade etti. Bu eleştirilere yanıtınız ne olur? Bir de Sayın Muharrem İnce'nin Cumhuriyet Halk Partisi'ne dönüşü ile ilgili takvim netleşti mi? Bu hafta dönebileceği, bu hafta CHP’ye geçebileceği konuşuluyordu. Net bir takvim var mı? Teşekkürler. Deniz Yücel- Efendim öncelikle Cumhurbaşkanı adayımızın belirlenmesi ile ilgili sürecin işletilmesi, yöntemin belirlenmesi elbette eleştirilebilir. Biz eleştirilere saygı duyarız. Ancak şunu ifade edeyim. Cumhuriyet Halk Partisi bugün erken seçim değil derhal seçim diyen bir partidir. Yani 2025 yılı içerisinde bu milletin önüne, bu halkın önüne sandık gelecek diyen bir partidir. Dolayısıyla derhal seçim diyen bir partinin Cumhurbaşkanı adayını belirlemesi kadar doğal bir durum olamaz. Hem doğal hem gerekli bir durum olamaz. Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkeye, Türkiye Cumhuriyeti'ne demokrasi getireceğini, demokrasi getirme iddiasında olan bir siyasi parti Cumhurbaşkanı adayını belli bir kişi tarafından değil, belli bir kurul tarafından değil, en geniş katılımla, en demokratik yöntemle, bütün üyelerine sorarak demokratik bir yöntemle belirlemesi de çok doğru ve gereklidir. Dolayısıyla eleştirilere elbette saygı duyarız. Ancak bu çalışmanın bugün yapılması bir gerekliliktir. Sayın Muharrem İnce ile ilgili sorunuza gelirsek. Bu soru geçen hafta da sorulmuştu, geçen hafta da cevaplamıştık. Muharrem İnce geçmişte partimizde İl Başkanlığı, Milletvekilliği, Grup Başkanvekilliği yapan hatta ve hatta Cumhurbaşkanı adayımız olan bir kişidir. Bugün de bir siyasi parti lideridir. Bir siyasi parti lideri ile ilgili, partimize geçişiyle ilgili süreci, takvimi ve yöntemi Sayın Genel Başkanımızın açıklaması ve sizlerle paylaşması daha doğrudur, daha uygundur. Soru- Cumhurbaşkanı adayını belirleme yöntemiyle ilgili olarak ön seçim şeklinde ifade edilse de bunun aslında mümkün olmadığı bir aday belirleme ya da temayül yoklaması gibi algılanması gerektiği yönünde tartışmalar var. Hakim denetiminde bir ön seçimden mi söz ediyorsunuz? Bir de bunun parti yetkili kurullarında görüşülmesi söz konusu olacak mı? Parti Meclisi toplanacak mı? Bir takvim var mı? Deniz Yücel- Efendim tabii ki yani bizim ön seçimden kastımız… Biz bunu daha önce de yerel seçimde adaylar belirlenirken de ifade ettik. Sonuçlarına uyulacak bir sandık. Sandık sonuçlarına uyulması. Yani hakim denetiminde ön seçim yapmanın zaten siyasi partiler kanununa göre belli koşulları vardır. Bizim ön seçimden kastımız; bazı partiler buna eğilim yoklaması der, bazı partiler temayül yoklaması der. Biz ön seçim diyoruz. Neden ön seçim diyoruz? Sandık koyulacak ve o sandıktan çıkan sonuçlara uyulacak. Dolayısıyla hukukidir değildir tartışması burada gereksizdir. Cumhurbaşkanı adayının ne şekilde belirleneceği zaten yasada açıkça düzenlenmiş ama orada bizim ifade etmek istediğimiz şu ve yapmak istediğimiz şu: Belli bir kurul, belli bir kişi veya birden fazla kurul değil en geniş katılımla Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin hepsine sorarak en demokratik ve katılımcı yöntemle adayımızın belirlenmesi. Ondan sonraki süreç zaten yasaların, hukukun gösterdiği şekilde seçim takvimi açıklandığında işleyecektir.

Deniz Yücel: “Milletin Arasına Karışamayan Sayın Erdoğan, Kuklalarıyla Karşımıza Dikilmektedir” Haber

Deniz Yücel: “Milletin Arasına Karışamayan Sayın Erdoğan, Kuklalarıyla Karşımıza Dikilmektedir”

CHP PM, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanarak görevden alınması gündemiyle bugün toplandı. İstanbul İl Başkanlığı’nda toplantı sürerken CHP Sözcüsü Deniz Yücel, gazetecilere açıklama yaptı. Bu toplantının ardından Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı yapacaklarını belirten Yücel, şunları söyledi: "Beşiktaş’ta yaşayan her 3 kişiden 2’sinin oyunu alarak seçilen belediye başkanımızı yormak, yıldırmak ve itibarsızlaştırmak için atılan bu adımlar uzun vadede hiç şüphesiz bu alçakça senaryoyu planlayan, kurgulayan ve hayata geçirenleri itibarsızlaştıracak. Hukuki değil, siyasi amaçlarla başlatıldığı çok açık olan bu sürecin her bir adımı, adalet sistemindeki çürümüşlüğün en somut göstergesidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesine göre ‘hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ile delilleri karartma veya kaçma şüphesi olduğuna dair hakkında somut bir bulgu’ bulunmayan bir kişi tutuklanamaz. Ceza yargılamasında tutuksuz yargılama esas, tutuklu yargılama istisnadır. Elbette Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın tutuklanmasını hukukla açıklamak, hukuk içerisinde bir yere oturtmak mümkün değil. Çünkü bu süreç hukuki değil, siyasi bir süreç. Bu yöntemler ancak siyasi arenada mücadele etmeye cesareti olmayanların başvuracağı yöntemler. Bugün Sayın Erdoğan, kaçak dövüşmektedir. Siyaset sahnesinde ahlâki bir rekabeti sürdüremeyen, sıcak salonlardan çıkıp milletin arasına karışamayan Sayın Erdoğan, kuklalarıyla, kullanışlı aparatlarıyla karşımıza dikilmektedir. "Tutuklama kararına itiraz yapılacak" Adalet Bakan Yardımcısı’nı İstanbul’a başsavcı olarak atamak, yargıyı siyasetin maşası olarak kullanmak ancak ve ancak siyasette söyleyeceği sözü olmayanların yapacağı işlerdir. FETÖ yöntemleri geçmişte bu ülkeye çok zarar verdi ama uzun vadede nihai amacına ulaşamadı. Bugün de bu yaşanan hukuksuzluklardan medet umanlar, umduklarını bulamayacaklar. Tüm bu hukuksuzluklar karşısında en etkin mücadeleyi kararlı bir şekilde vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Gözaltı ve tutuklama kararının çıktığı andan bu yana milletvekillerimiz ve tüm parti yönetimimizle birlikte İstanbul’dayız. Yapılan gözaltı işlemine, arama kararlarına ve dosyadaki kısıtlama kararına karşı yetkili hakimlik nezdinde gerekli itirazlar yapıldı, önümüzdeki günlerde belediye başkanımız hakkındaki tutuklanma kararına ilişkin itiraz da yapılacak. Bu süreç bir kez daha göstermiştir ki, AKP iktidarı artık bir siyasi parti olmaktan çıkmış, adeta siyasi mafya gibi hareket etmektedir. Önce Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’ta başlatılan, ardından Tunceli Ovacık Belediyemize uzanan, sonrasında İstanbul’un en gözde ilçelerinden Beşiktaş’ta sürdürülen süreç bunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. “Kanunsuz emirlere uyanlar yargıda hesap verecek” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bunu her konuşmasında gösteriyor. Hukuksuzlukların devam edeceğini hiç çekinmeden açıkça söylüyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, ‘Daha turpun büyüğü heybede’ diyorsa ‘Ben hukuk, yasa tanımam; yargı benim elimde, istediğim belediye başkanınızı görevden alırım’ demektir. ‘Yargı bilmez, ben yargıya fısıldarım, yargı da talimatlarımı uygular’ demektir. ‘31 Mart yerel seçimlerinde aldığınız belediyeleri türlü bahanelerle, suç icat ederek ısmarlama kararlarla elinizden alacağım’ demektir. ‘Ülke yönetimi umurumda değil, halkın yaşadığı ekonomik sıkıntı umurumda değil, ben siyasi menfaatlerime, koltuğumun ömrüne, bir kez daha nasıl seçilebileceğime bakarım’ demektir. ‘Ben tek adamım, ben ne dersem o olur, bir lafıma bakar’ demektir ve bu, düpedüz bir meydan okumadır. Bu meydan okuma karşısında hiçbir CHP’nin sinip susmasını beklemesin. Bu hukuk dışı sürecin bedelini, ülkenin birinci partisini tehdit etmenin bedelini sandık geldiğinde AKP en ağır şekilde ödeyecektir. Hiç kimse unutmasın ki CHP iktidarında AKP’nin vermiş olduğu hukuksuz kararların hesabı da tek tek sorulacak ve bu kanunsuz emirlere uyanlar, altında imzası olanlar, her kanunsuz emrin ve kararın hesabını yargıya verecektir.” “İlk sandıkta boykot edilmeyi göreceksiniz” Yurttaşların yaşadığı geçim sıkıntısına da değinen Yücel, “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve bakanlarının elinden boykot çağrısı yapmaktan başka bir şey gelmiyor. Bunun adı acizlik değildir de nedir? ‘Fiyat artışlarına karşı en büyük kozumuz satın almama özgürlüğünü kullanmaktır’ diyen Erdoğan ve AKP iktidarına sesleniyoruz. Bu ülkede gelmiş geçmiş en büyük fırsatçı sizsiniz. İlk sandıkta boykot edilmek neymiş, göreceksiniz. İşçiye, memura, emekliye, emekçiye sefalet maaşı verenlere, çiftçiyi ve esnafı ezenlere ve ezdirenlere halkımız ilk sandıkta kırmızı kart gösterecek ve hukuksuzlukların ortadan kaldırıldığı, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve ekonomik refahın hâkim olduğu Türkiye iktidarını kuracaktır” ifadelerini kullandı.

Deniz Yücel: “Bu Operasyonların Ekrem İmamoğlu’na Uzatılmasına Ne CHP, Ne Milyonlar İzin Verir” Haber

Deniz Yücel: “Bu Operasyonların Ekrem İmamoğlu’na Uzatılmasına Ne CHP, Ne Milyonlar İzin Verir”

CHP PM, dün Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. CHP Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, PM’nin gündemine ilişkin bugün basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamaları şöyle: Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Dün Parti Meclisi toplantımızı gerçekleştirdik. Parti Meclisi toplantımızda son siyasi gelişmeler ışığında 2025 yılı stratejilerimizi konuştuk. Enflasyon ve hayat pahalılığı, bunun karşısında alım gücü günden güne düşen işçilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız, artan üretim maliyetleri karşısında beli bükülen çiftçimiz, ağır ekonomik koşullar nedeniyle kepenk indiren esnafımız, geleceğinden umudunu kesmiş öğrencilerimiz ve tutarsızlıklarla dolu dış politika, gündemlerimizin ana başlıklarıydı. SİYASALLAŞTIRILAN YARGI, MUHALEFETİN ÜZERİNDE ADETA BİR SOPA GİBİ KULLANILMAKTADIR Bu sorunların tamamının sebebi, 23 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin iş bilmez liyakatsiz kadrolarıyla, yaptım oldu mantığıyla, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü ayaklar altına alan yönetim anlayışıdır. Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde; toplumsal huzur beklenemez, ekonomik gelişmişlik ve refah beklenemez. Hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı yerde hiçbir sorun çözülemez. Toplumun tüm kesimleri ekonomik kriz ve hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, 23 yıldır tek başına iktidar olmanın verdiği yıpranmışlık, 31 Mart yenilgisinin hazımsızlığı ve iktidarı kaybetme kaygısıyla, demokrasiden nasibini almamış AKP iktidarının her şeyi dizayn etmeye çalıştığı, her fırsatta millet iradesinin gasp edildiği, hukuksuzluğun normalleştirilmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bugün siyasallaştırılan yargı, muhalefetin üzerinde adeta bir sopa gibi kullanılmaktadır. İktidar aldığı her kararla, toplumun hava gibi, su gibi ihtiyaç duyduğu adalet sistemini biraz daha çürütmektedir. Halkımızın muhatap edildiği bu adaletsizlikler, her alanda ülkemizi geriye götürmekte, Türkiye’nin itibarına leke sürmektedir. Beşiktaş Belediye Başkanımız Sayın Rıza Akpolat’a yönelik yapılan operasyonda bu hukuksuzluk zincirinin son halkasıdır. 31 Mart’ta sandıkta elde edemediğini, çeşitli ayak oyunlarıyla millet iradesini gasp ederek elde etmeyi alışkanlık haline getiren AKP iktidarı, bu kez de yüzde 64 oy oranıyla kazandığımız Beşiktaş Belediyemize göz dikmiştir. Halkın seçtiği, her 3 kişiden 2’sinin oy verdiği Belediye Başkanımız Rıza Akpolat, bir kamu görevlisi olmasına rağmen hakkında kaçma şüphesi olduğuna dair somut bir bilgi, belge ve bulgu olmamasına rağmen bir davetiye ile ya da uygulamada yapıldığı gibi bir telefonla ifadeye çağırılsa, ifade verebilecek durumda olmasına rağmen Ceza Muhakemesi Kanununun açık hükümleri ihlal edilerek bir şafak baskınıyla, bir şafak operasyonuyla gözaltına alınıyor. KARŞIMIZDA, BİR HUKUK DÜZENİ DEĞİL, ORGANİZE BİR KÖTÜLÜK ŞEBEKESİ VAR Şüphesiz hiç kimse soruşturulmaktan ve yargılanmaktan muaf değildir. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Beşiktaş Belediyesinde yürüttüğü süreç, soruşturmanın ve sürecin hukuki değil siyasi bir saikle yürütüldüğünü çok açık bir şekilde göstermiştir. Bugün karşımızda, bir hukuk düzeni değil, organize bir kötülük şebekesi var. O organize kötülük; Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atayan, belediyeler iş yapmasın diye gelirlerini kesen, “belediyeleri silkeleyin” diye bakanlarına talimat veren kötülüktür. Maksat belli: FETÖ yöntemleriyle Belediye Başkanlarımızı itibarsızlaştırmak. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğini yıpratmak. Hukuk ve yargı ambalajı içerisinde bu siyasi operasyonu yapanlar, aslında sadece Beşiktaş’ta Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermiş olan seçmene değil, demokrasiye inanan milyonlarca vatandaşımıza meydan okumaktadır. Anlıyoruz ki, AKP 31 Mart seçimlerinde milyonlarca vatandaşın sandıkta verdiği mesajı, gösterdiği sarı kartı hala anlayamamış. Millet hayat pahalılığından bezmiş, zamlar yağmur olmuş milletin tepesine yağıyorken milletle gönül bağını koparmış olan AKP’nin bütün derdi, tasası “CHP’li belediyelerin halka hizmet etmesinin önüne engel koymak, çelme takmak ve kumpas kurmak…” İKTİDARIN SİYASİ HAZIMSIZLIĞINA BUGÜNE KADAR TESLİM OLMADIK BUGÜNDEN SONRA DA TESLİM OLMAYIZ Bugün iktidar; demokratik siyasetin asgari gereklerini bile yerine getirmeyecek kadar gözünü karartmış durumdadır. Bugün iktidar; halkın güvendiği, inandığı, oylarıyla yetkilendirdiği kişi Cumhuriyet Halk Partili olunca, adalet duygusunu, vicdanını kaybetmiş, siyasetin maşası olmuş bir kısım yargı mensupları aracılığıyla “her türlü siyasi operasyonu yapabilecek kadar” gözünü karartmıştır. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele masalıyla başlayan AKP hikayesi yasakların arttığı, yoksulluğun derinleştiği, yolsuzluğun ise tam da adresi olduğu bir noktaya varmıştır. Buradan bu siyasi operasyonlardan medet umanlara sesleniyorum. Biz, bu devleti kuran, köklerini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden alan Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Biz, Türkiye’nin birinci partisiyiz. İktidarın siyasi hazımsızlığına bugüne kadar teslim olmadık bu günden sonra da teslim olmayız. Bu saldırılara karşı mücadelemiz, topyekûn bir adalet ve demokrasi mücadelesidir. Bu mücadeleyi halkımızla birlikte büyüteceğiz ve halkımızın iradesine, daha iyi bir gelecek umuduna kast eden her türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun karşısında duracağız. Bugün iktidar koltuğunda emaneten oturanlara hatırlatmak isteriz. Halkın gönlünden de gözünden de düştünüz. Panik içerisindesiniz. Acz içerisindesiniz. Akıntıya karşı kürek çekiyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, belediye başkanlarımızla, milletvekillerimizle ve tüm kadrolarımızla hem halka hizmet edeceğiz, hem de sizin algı operasyonlarınıza karşı hep birlikte dimdik ayakta duracağız. Bugün saat 14.00’de Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, MYK üyelerimizle, milletvekillerimizle, Parti Meclisi üyelerimizle, belediye başkanlarımızla ve İstanbul il örgütümüzle bu haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı tepkimizi göstermek ve duyurmak için Beşiktaş Belediyesi’nin önünde olacak. Kimse bu hukuksuzluklara, bu siyasi operasyonlara sessiz kalmamızı beklemesin. BAROLARA GÖZ DİKEN AKP, AMACINA ULAŞMAK İÇİN HER YOLU MÜBAH SAYIYOR Değerli arkadaşlar, Beşiktaş Belediyemize yapılan bu siyasi operasyon ve algı mühendisliğinin yanında geçtiğimiz günlerde bir hukuksuzluk daha yaşandı. Yargının sacayağı, bağımsız savunmayı temsil eden İstanbul Baro Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesi istemiyle dava açıldı. Yakın bir geçmişte çoklu baro uygulaması ile barolara göz diken AKP, amacına ulaşmak için her yolu mübah sayıyor. Ne seçim tanıyor ne de hukuk tanıyor. Yürütmenin yargıya talimat vermesi ve muhalif her sesi susturmak için hukuku araçsallaştırması, tarafsız ve bağımsız yargı sisteminin çöktüğünün ilanıdır. Demokratik hiçbir seçime tahammülü olmayan, itibar suikastleri ile kendine muhalif olan herkesi hedef gösteren iktidarın temel amacı bu ülkede bir korku iklimi yaratmaktır. Yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmayı susturmaya yönelik bu tutum İstanbul Barosu nezdinde tüm barolara bir gözdağı verme girişimidir. Bilinmelidir ki savunma hakkının temsilcisi avukatlar ve onların meslek örgütü olan barolar bu tehdit, sindirme ve baskı politikalarına asla boyun eğmez. Hukuksuzluk sadece bize değil, kime yapılırsa yapılsın karşısında duracağız. Belediyelerden başlayıp barolara uzanan hak ve irade gaspına karşı durmak; hukuka, adalete, özgürlüklere, meslek örgütlerine, seçme ve seçilme iradesine inanan herkesin görevidir. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Teşekkür ediyorum. Sorusu olan var mı arkadaşlar? CHP HER KOŞULDA, HER SATIHTA; HER TÜRLÜ MÜCADELEYİ VERMEYE HAZIRLIKLI OLAN BİR PARTİDİR Soru- Efendim Beşiktaş'taki operasyonun Ekrem İmamoğlu'na uzanma ihtimali de konuşuluyor. Sizin Parti Meclisinde böyle bir gündeminiz oldu mu? Olduysa da CHP'nin yol haritası ne olacak bu konuda? Deniz Yücel- Efendim Dün Parti Meclisi toplantımız yaklaşık 7 saat sürdü. Parti Meclisi toplantımızın önemli ve ana gündemlerinden biri de Beşiktaş belediyemize yapılan operasyondu. Elbette bu konuyu çok yönlü olarak değerlendirdik ve hala da değerlendiriyoruz. Bir kere yargı bağımsız olsa idi bu sürecin bu noktaya gelmemesi gerekirdi. İktidarın siyaseti dizayn etmesi için iktidarın aparatı olan, iktidar elinde araçsallaşan yargı mensupları olduğu gibi bu ülkede mesleğini anayasaya, kanunlara, vicdani kanaatlerine göre yapan onurlu, şerefli, haysiyetli hakimler ve savcılar olduğunu biliyoruz. Hatta onların sayısının çok daha fazla olduğunu da biliyoruz. Ve tabii Türk yargısına da güvenmek istiyoruz. Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü olan bir ülkede seçimle gelen kişilerin yine seçimle gitmesi gerekir. Böyle hukuk ambalajı içerisinde siyasi operasyonlarla değil. Ancak şunu ifade edeyim. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Cumhuriyet Halk Partisi her koşulda, her satıhta her türlü mücadeleyi vermeye hazırlıklı olan bir partidir. Sayın Ekrem İmamoğlu geçmişte Tayyip Erdoğan'ı ve AKP'yi üç kez yenmiş, İstanbulluların gönlüne girmiş, gönlünde taht kurmuş, Türkiye'nin geleceğini inşa edeceği konusunda bir iddia ortaya koymuş bir siyasetçi. Sadece İstanbulluların değil Türkiye'nin, milletimizin gönlünde taht kurmuş bir siyasetçi. Dolayısıyla bu sürecin, bu siyasi operasyonların Sayın Ekrem İmamoğlu'na uzanmasına, uzatılmasına ne Cumhuriyet Halk Partisi izin verir ne de milyonlar izin verir. Teşekkür ediyorum.

Deniz Yücel: "Hayat Pahalılığı ile Bu Milleti Canından Bezdirdiniz" Haber

Deniz Yücel: "Hayat Pahalılığı ile Bu Milleti Canından Bezdirdiniz"

Parti Sözcüsü Yücel, "DEM Parti heyeti ile CHP heyeti görüşecek mi?" sorusuna, "CHP heyetini, yarın DEM Parti heyeti ziyaret edecektir. CHP heyetine Genel Başkanımız Özgür Özel başkanlık edecek ona Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın eşlik edecek" yanıtını verdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında CHP Genel Merkezi’nde toplandı. Toplantının ardından CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemine ilişkin basın açıklaması yaptı. Yücel'in açıklaması şöyle: "2025 yılının ilk MYK toplantısını bugün gerçekleştirdik. Bugünkü toplantımızda toplumun tüm kesimlerini derinden etkileyen hayat pahalılığını, bu ekonomik kriz ortamında asgari ücretliye ve dar gelirliye, emekliye reva görülen artışları konuştuk. Yeni yılın milletimize öncelikle sağlık, mutluluk, huzur, barış ve refah getirmesini diliyoruz. 2024 yılının son günlerinde işçiye, emekçiye 22 bin 104 liralık asgari ücreti reva gören AKP iktidarı, şimdi de memur ve emeklileri kaderine terk etti. Milyonlarca emekli ve memurun beklediği zam oranları, TÜİK’in aralık ayı enflasyonuna ilişkin yaptığı açıklama ile belli oldu. Buna göre 2025 yılında memur ve memur emeklisi yüzde 11,54, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri ise yüzde 15,75 zam alacak. "Hayat pahalılığı ile bu milleti canından bezdirdiniz" İktidarın baskısı altında, “şıracının şahidi bozacı” misali, AKP’nin yanlış ekonomi politikalarının destekçisi bir kurum haline gelen TÜİK, yine kimseyi şaşırtmadı. Aralık ayında, yani bu ülkede yaşayan emeklinin, memurun maaş zamlarının belli olacağı ayda, her ne hikmetse tüketici fiyat artışını aylık yüzde 1,03 olarak hesapladı. 2 yılı aşkın bir süredir kesinleşmiş yargı kararına rağmen, enflasyon sepeti madde fiyat listesini açıklamayan TÜİK, yaptığı bu hukuksuzluktan utanmadığı gibi açıkladığı enflasyon oranından da hiç utanmadı. Sayın Mehmet Şimşek de, TÜİK’in açıkladığı bu gerçek dışı oranla, “son 19 ayın en düşük enflasyonu” diye övünmekten çekinmedi. Çok net bir şekilde ifade etmekte fayda görüyoruz: “İstikrar” safsataları ile halkı kandırdığını yada oyladığını zannedenler bu halkın en büyük düşmanıdır. Evet AKP iktidarı istikrarlı ama işçiyi, emekçiyi, emekliyi, dar gelirliyi enflasyona ezdirmede istikrarlı. Çocukları etten, sütten, yumurtadan; milyonları temel gıda maddelerinden mahrum bırakmakta istikrarlı. Evet istikrarlı; Halk yığınlarını yokluğa ve yoksulluğa mahkum etmekte istikrarlı. Market raflarında etiketler, neredeyse her gün değişiyor. Pazar tezgâhlarında etiketler bir önceki haftayı aratacak kadar hızlı artıyor. Kira artış oranı yüzde 58, yeniden değerleme oranı yüzde 44, ekmek fiyatları yüzde 25 artmış, neymiş, vatandaşın geçim sıkıntısını çözmek en büyük öncelikleriymiş. Yahu geçim sıkıntısının sebebi, sizin yıllardır bu ülkeye dayattığınız akıl dışı ekonomi politikaları. Bir de kalkmış hiç utanıp, sıkılmadan geçim sıkıntısını çözmekten söz ediyorsunuz. Hayat pahalılığı ile bu milleti canından bezdirdiniz. "Çalışanın nerede ne kadar harcayacağını kısıtlamanın amacı ne?" Ekonomi bilimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan ekonomi politikalarınızla ülkeyi deneme tahtası haline getirdiniz. Bu ülkede sabahtan akşama kadar emek verip, alın teri döküp çalışıp didinen, insanca bir hayat yaşama hayali olan herkesin umudunu söndürdünüz. Bir ülke düşünün ki işçisi de, emeklisi de, memuru da, asgari ücretlisi de, esnafı da, çiftçisi de mutsuz. Halk mutsuz, vatandaş mutsuz. Kim mutlu? Sayın Erdoğan ve avanesi mutlu. Yandaş mutlu, ballı ihalelerin adresi olan 5’li çeteler mutlu. Günden güne genişleyen dar gelirli ve yoksul milyonlar, bir avuç insanın mutluluğuna kurban ediliyor. Türkiye'de yüksek enflasyon nedeniyle gıda fiyatları katlanarak artmaya devam ediyor. Memuru, özel sektör çalışanı ayırt etmeksizin enflasyon ve hayat pahalılığı herkesin sırtında bir yük. Emekçiler için hayatta kalmak her geçen gün daha da zorlaşırken SGK, iş yerlerinde işçilere verilen yemek kartlarına veya fişlerine ilişkin yeni bir genelge yayınladı. İşçiler kendilerine verilen yemek fişlerinin ancak 158 lirasını marketlerde kullanabilecek, eğer bu miktar geçilirse, geçen kısım için işveren SGK pirimi ödemek zorunda. Milyonlarca emekçi, bu yemek kartlarıyla, yemek molalarında karnını doyurmak yerine ev alışverişlerini yapıyor, evde çocuğuna belki ayda bir kere de olsa et, kıyma yedirebiliyordu. Bu yemek fişleri çalışanın hakkıysa çalışan bunu istediği gibi harcamakta özgür olmalı. Çalışanın nerede ne kadar harcayacağını kısıtlamanın amacı ne? İster yemek yer, ister marketten alışveriş yapar evinde çocuğuyla yer. Millet zaten geçim sıkıntısı çekiyor, işyerinde aç duruyor, belki evden ekmek peynir götürüyor ama yemek fişini özellikle harcamayıp çocuklarının rızkı olarak görüyor. Bu maaşlarla kirasını faturasını dahi ödemekte zorlanan emekçilerin, bir de yemek fişlerine mi göz diktiniz? Yakında neredeyse aldıkları nefesten, soludukları havadan bile vergi isteyecekleri emekçilerimizin sırtındaki yükü hafifleteceklerine, yük üstüne yük bindiriyorlar. Vatandaşın omuzlarındaki geçim derdi sıkıntısını azaltacak düzenlemeler yapacaklarına, aksine vatandaşı köşeye sıkıştıran, çıkış yolu bırakmayan düzenlemeler yapıyorlar. Adeta vatandaşın sabrını sınıyorlar. AKP iktidarı bir yandan vatandaşı açlıkla, yoklukla, yoksullukla sınarken bir yandan da; bu adaletsiz ekonomik ve sosyal düzen içerisinde sosyal belediyecilik anlayışıyla, kendi öz kaynakları ve kıt imkanlarıyla halkı gözeten, vatandaşın hayatını bir nebze kolaylaştırmak için çalışan ve üreten CHP’li belediyelere çamur atıyorlar. 22 yıldır tek başına iktidardalar; memleketin dört bir yanı pahalılıktan inim inim inliyor; ama onlar vatandaşın derdine derman olmak için çalışacaklarına bizim belediyelerimizi karalama peşindeler. "CHP’li belediyeler halk için çalışmaya, vatandaşın derdine derman olacak çözümler üretmeye devam edecek" CHP’li belediyeler vatandaşa, kent lokantalarında uygun fiyata, kaliteli yemek yiyebilme fırsatı sunuyor, bu ülkenin umudu olan gençlerimiz için yurt yapıyor, yarınlarımız, geleceğimiz olan çocuklarımız için kreş açıyor. Merkezine halka hizmeti koyduğumuz belediyecilik anlayışımız, vatandaşımızı memnun ediyor, işte bundan rahatsız oluyorlar. Vatandaşın CHP’li belediyelerin hizmetlerinden memnun olmasını hazmedemiyorlar. Çünkü; iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Çünkü tek adam yönetiminin değişmesinden; saraylardaki saltanatlarından ve şatafatlarından mahrum kalmaktan korkuyorlar. Çünkü yıllardır yedikleri kul hakkının hesabını vermekten korkuyorlar. AKP’nin belediyelerimizi her türlü kuşatma hamlesine rağmen, CHP’li belediyeler halk için çalışmaya, vatandaşın derdine derman olacak çözümler üretmeye devam edecekler. Burada ufak bir parantez açmakta fayda var. Hafta sonu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sıcak ve konforlu salonlarda bazı konuşmalar yaptı. Halkın gerçek gündeminin yakınından bile geçmeyen konuşmalarının yarısı “Fetih masalları”, yarısı da “Cumhuriyet Halk Partisi’ne attığı iftiralardı.” AKP’nin yandaşlarına akıttığı ballı ihaleler ortaya çıkınca; çareyi Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e ve Genel Başkan Yardımcılarımıza sataşmakta, onları suçlamakta buldu. İftira atmakla kabahatlerinin kapatılacağını zannedenlere birkaç hatırlatma yapmakta fayda görüyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, memlekete yapılan her hizmeti değerli ve önemli buluruz. Sizin görmezden geldiğiniz bizimse gözettiğimiz tek kriterimiz var, o da “kamunun üstün yararı. Rakamlar ortada, “Hazine garantili” Yap İşlet Devret ve Kamu Özel İş birliği Projeleri ile yıllardır kamuyu zarara uğratan bir AKP iktidarı var. Bakın Ulaştırma ve Altyapı Gölge Bakanı, Genel Başkan Yardımcımız Ulaş Karasu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Gölge Bakanı, Genel Başkan Yardımcımız Deniz Yavuzyılmaz çok önemli açıklamalar yaptılar. 2024 yılında Çanakkale Köprüsü geçiş garantisi verilen araç sayısı 16 milyon 425 bin, geçen araç 2 milyon 684 bin 738 hata payı yüzde 84. Hazineden şirkete ödenen garanti tutarı 281 milyon Euro. Sadece bu akla ziyan projeler değil bir de yandaşlar için “uygun” hale getirdiğiniz ihaleler var. Ankara-Samsun Hızlı Tren Projesi kapsamında inşa edilecek Delice Çorum hattı kısmı. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. İhaleyi önce 27 Aralık günü olarak planladılar ve ilan ettiler. İhaleyi alacak şirket günler önce ortaya çıkınca ihalenin göstermelik olduğu belli oldu. Bu sefer ihale gününü 31 Aralık olarak ilan ettiler. Şirketin ismi değişti ama kendisi değişmedi. "Biz memlekete hizmete değil, yolsuzluğu hizmet diye pazarlayanlara karşıyız" Üstelik senenin son günü ihaleye çıkarak yandaş şirketin, işçilik ücretlerini 2024 yılına göre yapabilmesini de sağladılar. Adrese teslim şekilde yandaş müteahhitlere yangından mal kaçırır gibi yılın son günü altın tepside ihale verdiler. Tamamı kamu zararı. Vatandaşın parasıyla yandaşların cebini doldurdular. Bu nedenle ülkedeki fabrikaları, limanları tek tek satan, halkın cebinden alıp, yandaşın cebine aktaran, vatandaşa geçmediği köprünün, kullanmadığı havalimanının parasını ödeten bir iktidardan “hizmet” tavsiyesi alacak değiliz. 22 yıllık iktidarı boyunca defalarca Kamu İhale Kanunu değiştirip, sağladığı istisna ve muafiyetlerle kanunu yandaşa “uygun” hale getiren, halk açlıkla sınanırken, kamunun kaynaklarını 3-5 şirkete peşkeş çeken, yolsuzlukları ülke sınırlarını aşan, vatandaş yoksullaşırken, kendisini ve çevresini zenginleştirme derdine düşenler bir kez daha duysun diye söyleyelim: Biz memlekete hizmete değil, yolsuzluğu hizmet diye pazarlayanlara karşıyız. Yeni yıla girmeden önce 2007 yılında kurulan Yunus Emre Vakfı ile ilgili çok ciddi iddialar gündeme geldi. Bu vakıf AKP iktidarları döneminde kurulan sayısız vakıftan biri. “Türkiye’nin uluslararası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve itibarını artırmak” vizyonu ile kurulduğu söylenen bu vakıfın misyonu ise “Dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmak” imiş… “Anlaşılan o ki vizyonu da, misyonu da kâğıt üzerinde kalmış…” Görünen o ki; Vakfın misoyonu olarak ifade edilen Yurt dışında bağ kurma meselesi, vakıf yöneticilerinin yurt dışına kaçmaları içinmiş. Sözde kamu yararına kurulan bu vakıfta sahte belgelerle yüz milyonlarca liralık yolsuzluk yapıldığı tespit ediliyor. Bu vakıf aracılığıyla Suriye'ye yardım kisvesi altında naylon faturalar kesilerek büyük soygun yapıldığı ortaya çıkıyor. Konuyla ilgili başlamış olan bir soruşturma var. Şüphesiz yolsuzluk iddiaları tüm yönleriyle araştırılmalı. Ama burada çok önemli iki husus daha var. Soygunu yapan bürokrat göz göre göre Almanya'ya kaçmış ve orada iltica talebinde bulunmuş. Son 20 gün içinde Aile Bakanı’nın eşi ve MHP Genel Başkan Yardımcısının oğlu kurumdan istifa ettirilmiş. Bu kişiler bu soruşturmanın neresindeler? Şüpheliler hakkındaki suçlamalara bakar mısınız? "Görevi kötüye kullanma", "Zimmet", "Nitelikli dolandırıcılık" ve "Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" "Milli Eğitim Bakanlığı bu kez de; Hizbullah ve Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen bir vakıf ile protokol imzalandı" Bakın Değerli arkadaşlar bu ülkede, Tweet attığı için sorgulanan insanlara yurt dışı yasağı var, ama naylon fatura düzenleyenler elini kolunu sallayarak Almanya'ya gidiyor. Vatandaşın cebinden ödediği vergilerle, sözde (!) kamu yararına kurulmuş vakıflar üzerinden devleti soyanlardan, kamuyu zarara uğratanlardan hesap sorulmalıdır. Soyulan Yunus Emre Vakfı değil, vatandaşımızdır. Laiklik karşıtı uygulamaları ve skandallarla anılan Milli Eğitim Bakanlığı bu kez de; Hizbullah ve Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen bir vakıf ile protokol imzaladı. Domuz bağı ile Gaffar Okkan cinayeti ile özdeşleşmiş bir örgüt olan Hizbullah ve Hüda-Par ile ilişkisi bulunan gerici bir vakıfla iş birliği yapan Milli Eğitim Bakanı da laik ve çağdaş eğitime açılan savaşın bir diğer cephesidir. İmzalanan protokol sayesinde bu gerici vakıf, ilkokul 4. sınıf ile 12. sınıf arası tüm okullardaki 10-18 yaşlarındaki 10 milyon öğrenciye, MEB’in onayıyla erişebilecek. Bu vakfın yönetim şemasına bakıldığında; vakfın çocuklarımıza temas etmesi konusundaki endişemiz anlaşılacaktır. Vakfın başkanı olan şahsın; Hizbullah örgütünün yasadışı medrese faaliyetlerini yürüttüğüne dair ciddi iddialar var. Vakıf başkan yardımcısı ise 2011 yılında düzenlenen Hizbullah operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanmış. Vakfın bir başka Yönetim Kurulu Üyesi, Hüda-Par'ın Genel İdare Kurulu Üyesi. Bütün dünya yapay zekâyı nasıl kullanırız diye konuşuyor, bunun için milyonlar harcıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Milli Eğitim Bakanlığı ise tarikat bağlantılı vakıflarla protokol imzalama derdinde. MEB’in Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı cemaatlerle yaptığı tüm protokol ve anlaşmalar ivedilikle iptal edilmelidir. Bu protokollerde imzası bulunanlar ile ilgili soruşturma açılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı illa bir protokol imzalamak istiyorsa, TÜBİTAK gibi köklü kurumlarla işbirliği halinde olmalıdır. Neden TÜBİTAK ile bir protokol imzalanmıyor, neden bilim temelli eğitim desteklenmiyor da karanlık zihniyete hizmet ediliyor? Tüm bu sorular, yetkili ağızlardan tatmin edici bir şekilde cevaplanmalıdır. Daha bugün bir başka protokolün yapıldığını da öğrendik. MEB, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ile de protokol imzalamış. Protokol kapsamında; Ülkü Ocakları okullarda kurs açabilecek, etkinlik düzenleyebilecekmiş. Ülkü Ocakları ile MEB iş birliği halinde çalışacakmış. Devlet okullarında artık eğitim öğretim dışında her şey var. Aklın ve bilimin ışığındaki eğitim ve öğretimin yerini, cemaat ve tarikat zihniyeti alıyor. Laik, çağdaş eğitim yok, siyasi partilerin uzantıları var. Hiçbir çocuğumuzu ve gencimizi, aydınlık geleceğimizi tarikat ve cemaatlerin eline bırakmayacağız, günlük siyasi heves ve çıkarlarınıza kurban etmeyeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi, laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitimin bekçisi olmaya devam edecektir. "Bunların derdi Suriye’den para kazanmak" Suriye’de Golani’nin başında bulunduğu HTŞ yönetiminin yaptığı atamalar söylemlerle çelişmektedir. Uluslararası basına ılımlı mesajlar veren, cübbesini sarığını çıkarıp takım elbise giyinip kravat takan Golani; Türkiye’nin de arananlar listesinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir teröristi tuğgeneral atadı. Bu atamadan daha vahim olan durum bu teröristin bir mahkeme kararı olmadan, İçişleri Bakanlığı'nın arananlar listesinden aniden çıkarılmasıdır. Peki buradan İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya soralım: Bu terörist Mehmetçik’e mi kurşun sıkmıştı, yoksa bombalı eylem mi düzenlemişti? Bu kişiyi arananlar listesinden hangi gerekçeyle çıkardınız? Sokak ortasında kadınları infaz ettiren bir kişi adalet bakanı, IŞID’li bir terörist Suriye İstihbarat Başkanı olarak atanıyor. Erdoğan, Suriye’nin yeniden inşası konusunda bakanlarına talimat verdi. Ulaştırma bakanı hemen ön incelemesini tamamladı ve Şam ve Halep Havaalanlarını, kara yollarını, demir yollarını onaracaklarını ya da yeniden yapacaklarını söyledi. Hemen arkasından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Suriye’nin % 60’ndan fazlasında elektriğin olmadığını ve elektrik altyapısını yine bizim tarafımızdan inşa edileceğini ifade etti. Suriye’nin yeniden imar edilmesi için ilk etapta acil olarak 80 milyar dolara ihtiyaç olduğu hesaplanıyor. Birçok Avrupa ülkesinin yaptırım uyguladığı Suriye’ye; AKP iktidarı bu yatırımları kimin parasıyla yapacak? Tabiki asgari ücretliden, emekliden, esnaftan, çiftçiden ve üreticiden kıstığı paralarla yapacak. Karşılığında ne olacak? Tabiki 5’li çeteye ve onların yavru müteahhitlerine iş bağlayacaklar. Bunların derdi Suriye’nin yeniden ayağa kalkması yada Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyelinin geri dönmesi değil. Bunların derdi Suriye’den para kazanmak. "Derhal Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi için bir planlama yapın ve takvim açıklayın" Esad düşer düşmez koştur koştur, nefes almadan Suriye’ye koşan İbrahim Kalın Emevi Camii’nde namaz kıldı. Fotoğraflarını kendi sosyal medyasında paylaşıp şovunu yaptı. Ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yine aynı şekilde gidip Golani’yle kucaklaştı. Kasiyun Dağı’nda beraber çay içtiler. Peki, sormak lazım; HTŞ’nin Türkiye’de okuyan; Dışişleri Bakanı Şeybani neden ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye değil de Suudi Arabistan’a yapıyor? Neden Türkiye’ye gelmeden önce Ortadoğu turuna çıkıyor? Suriye’yle ilgili en önemli konu: Türkiye’de bulunan Suriyeliler. AKP ve Erdoğan Suriyelileri ülkelerine göndermek istemiyor. Milletimiz bunu çok iyi anlamalı ve irdelemeli! Çok etnik kökenin, çok dinin, çok mezhebin bir arada yaşadığı ve kuruluşundan günümüze kadar gerilim, savaş, çatışma kıskacında olan Suriye ulus devlet olamamış ve yıkılmıştır. 54 yıldır diktatörlükle yönetilen, şimdi de cihatçı selefi bir gurubun otorite kurmaya çalıştığı Suriye’de kısa ve orta vadede umut görünmemektedir. Suriye’deki bu umutsuz durumu Türkiye’de yaşayan Suriyeliler de görüyor ki ülkelerine geri dönmüyorlar. HTŞ’nin; El-Kaide, El-Nusra ve IŞID genlerinden arınacağını düşünmek en hafif tabirle saflıktır. AKP ve Erdoğan’a geçen hafta yaptığımız çağrımızı yineliyoruz. Derhal Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi için bir planlama yapın ve takvim açıklayın. Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle 13 yıldır en büyük çileyi, Suriye halkından sonra biz çektik; en büyük bedeli biz ödedik. Bu milletin bu yükü daha fazla taşımaya tahammülü yok." Açıklamanın ardından bir basın mensubu Deniz Yücel'e "DEM Parti heyeti ile CHP heyeti görüşecek mi?" diye sordu. Yücel soruya, "CHP heyetini yarın DEM Parti heyeti ziyaret edecektir. CHP heyetine Genel Başkanımız Özgür Özel başkanlık edecek ona CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın eşlik edecek" yanıtını verdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.