Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Azmi Karamahmutoğlu

haberalmedya - Azmi Karamahmutoğlu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Azmi Karamahmutoğlu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Karamahmutoğlu: Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek? Haber

Karamahmutoğlu: Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek?

Azmi Karamahmutoğlu'nun basın açıklaması şu şekilde: "Bolu Kartalkaya Otel yangınında yaşamını yitiren 36'sı çocuk 78 yurttaşımızın acısı halen yüreğimizi yakarken, turizm ruhsatlı oteli ruhsatlandıran Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın başındaki Bakan Mehmet Ersoy, hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi bakanlık koltuğunda oturmaya devam etmektedir. Mehmet Ersoy'un bu tutumu, makam hırsıyla açıklanabilir belki, ancak kendisini o makamda tutan Cumhur İttifakı hükümetinin başı olan Sayın Tayyip Erdoğan'ın bu konudaki ısrarının sebebi merak konusudur. Bakan Mehmet Ersoy'un bakanlık görevinden alınması artık gecikmiş bir karar olup, bu gecikme AKP hükümetinin bir alışkanlığı haline gelmiştir. Yangının üzerinden geçen sürede ne yazık ki hâlâ kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapılmamış, sorumluların üzerine kararlılıkla gidilmemiştir. Kartalkaya Otel'in yangına karşı alınan önlemlerinin yetersiz olduğu, kaçış yollarının kapalı olduğu, bina güvenliğinin yeterli seviyede olmadığına dair iddialar kamuoyunda güçlü bir şekilde tartışılmaktadır. Yangın güvenliği konusundaki ihmallerin zincirleme bir felakete yol açtığı aşikârken, hükümetin konuyla ilgili sorumluluktan kaçması, adalet mekanizmasını da sorgulanır hale getirmektedir. Ümit Özdağ hakkındaki iddianame ve hukukun siyasi amaçlara alet edilmesi Kartalkaya Otel yangınının bilirkişi raporu bilerek geciktirilirken, aynı zamanda Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutuklanmasına sebep olan savcılık iddianamesi de henüz hazırlanmamış ya da mahkemeye gönderilmemiştir. Sayın Genel Başkanımızın tutuklanmasının üzerinden 50 gün geçmesine rağmen iddianamenin halen hazırlanmamış olması, tutukluluğun cezaya dönüştürüldüğü şeklindeki düşünceyi yaygınlaştırmaktadır. Sayın Adalet Bakanı'nın ve Adliye'nin bu konuya dikkatini çekmek istiyoruz. Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ hakkında hazırlanan iddianame, hukuki bir metinden çok siyasi bir belge niteliği taşımaktadır. Sayın Özdağ, halkın menfaatlerini savunan, milli güvenliği ve toplumsal huzuru önceleyen bir siyasetçi olarak her zaman açık ve net bir duruş sergilemiştir. Ancak hükümetin, kendisini susturmak amacıyla hukuku bir silah olarak kullanmaya çalıştığı görülmektedir. İddianamenin geciktirilmesi, Sayın Özdağ’ın siyasi etkisini kırmaya yönelik sistematik bir girişimin parçasıdır. İddianamede yer alan suçlamalar, tamamen afaki ve mesnetsiz iddialardan ibarettir. Özellikle kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, savcılık makamı henüz somut bir delil sunamamış, yalnızca siyasi gerekçelerle hareket etmiştir. Sayın Özdağ’ın Türkiye’nin sınır güvenliği, yasa dışı göç ve milli çıkarlar konusundaki hassasiyetleri herkesin malumudur. Ancak bu konulara dair görüşlerini açıkça ifade etmesi, hukuki değil siyasi bir tehdit olarak algılanmış ve tutuklanması için bahane üretilmiştir. Bu noktada hükümete ve yargı makamlarına sormak istiyoruz: Adalet gerçekten bağımsız mı? Eğer öyleyse, neden Sayın Özdağ hakkında hazırlanan iddianame kamuoyuna açıklanmıyor? Neden bu süreç bilinçli olarak uzatılıyor? Hukuk, siyasi hesaplarla hareket edenlerin aracı olmamalıdır. Adalet Bakanlığı’ndan ve ilgili yargı mercilerinden beklentimiz, derhal bu hukuksuzluğa son verilmesi, iddianamenin açıklanması ve Sayın Özdağ’ın adil yargılanma hakkının sağlanmasıdır. Sayın Ümit Özdağ'ın tutukluluk süresinin uzatılması, siyaseten baskı yaratmak amacı taşıyan bir girişimdir. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise, adaletin herkes için eşit şekilde işlemesi gerekmektedir. Ancak bugün geldiğimiz noktada, yargının tarafsızlığı ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Yargının, hükümetin politik hedeflerine hizmet eden bir araç olmaktan çıkması ve bağımsız bir şekilde hareket etmesi şarttır. Aksi takdirde, Türkiye’de hukuk devleti kavramı büyük yara alacaktır. Yeni infaz düzenlemesi ile teröristler af mı edilecek? Adalet Bakanlığı, yeni bir infaz düzenlemesini 10. Yargı Paketi'ne dahil etmeyi planlamaktadır. Ancak, 22 Ekim'de duyurulan ikinci çözüm süreciyle birlikte, bu paketin terör suçlarını da kapsayacak şekilde bir affa dönüşme ihtimali endişe vericidir. Hükümetin bu konuda açıklama yapmasını bekliyoruz. Ülkemizde adaletin sağlanması için infaz düzenlemelerinin adil olması gerekmektedir. Ancak geçmişte olduğu gibi, terör örgütü mensuplarına yönelik af girişimleri, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir durum yaratacaktır. İktidarın, vatandaşların vicdanını yaralayacak bu tür adımlardan kaçınması, terörle mücadelenin sulandırılmasına izin vermemesi gerekmektedir. Avrupa Birliği için sınır güvenliği var da Türkiye için neden yok? AKP hükümeti, Türkiye-Yunanistan sınırına 8,5 km uzunluğunda bir duvar örme kararı almıştır. Bu duvarın işlevlerinden biri, yasa dışı kaçak göçü Avrupa'ya engellemektir. Ancak, Avrupa Birliği için gösterilen bu özenin, Türkiye'nin kendi sınırlarında da gösterilmesini talep ettiğimizde anti-hümanist olarak yaftalanıyoruz. Türkiye'de 13 milyonu bulan yasa dışı kaçak nüfus, hem ekonomik hem de toplumsal yapıya büyük zarar vermektedir. Ülkemizin sınır güvenliği sadece Avrupa’nın talepleri doğrultusunda değil, milletimizin güvenliği için sağlanmalıdır. Türkiye’nin demografik yapısını tehdit eden yasa dışı göç akışı konusunda hükümetin net ve kararlı adımlar atması zorunluluktur. Aksi takdirde, ülkemiz ilerleyen yıllarda geri dönülmesi imkânsız bir krizle karşı karşıya kalacaktır. Yeni anayasa tartışmaları ve sandıktan kaçma girişimleri AKP hükümeti, "darbe anayasası" diyerek eleştirdiği 1982 Anayasası'nı bugüne kadar 21 kez değiştirmiştir. 2007, 2010 ve 2017 yıllarında referanduma giderek anayasa değişiklikleri yapmıştır. Peki, neden bu kez halk oylamasından kaçılmaktadır? AKP, halk desteğini kaybettiğini bildiği için anayasayı mecliste "kaptı kaçtı" yöntemiyle değiştirmeyi planlamaktadır. Zafer Partisi olarak, memlekette herkes için hak, hukuk ve adalet mücadelesinden geri durmayacağız. Siyasi rakiplerimizi zindanlara hapsetmek yerine, sandıkta yenmeyi denemelisiniz. Türk seçmeni bizlere sahip çıkmaya devam edecektir. Suriye’deki mezhep çatışmaları Son üç gündür bizleri insanlığımızdan utandıran insan vicdanını kanatan görüntülere tanık oluyoruz. Suriye'nin Lazkiye ve Tartus şehirlerinde yaşanan sivil katliamları izledikçe insanlığımızdan utanır hale geliyoruz. Oysa Suriye'deki Arap milliyetçisi Baas rejiminin yıkılıp yerine yine Arap milliyetçisi bir dinci kadronun iş başına gelmesiyle birlikte adeta Suriye bütününün tamamında bir otoritenin tesis edildiği Türk kamuoyuna pompalanmıştı ve yeni yönetimin iş başına gelmesi bir fetih olarak sunulmuştu. Şimdi görüyoruz ki buradaki Esat rejiminden kaçıp gelmiş olan geçici sığınmacı, geçici koruma altındaki Suriyelilerin yanına şimdi belki de Suriye'deki nüfusları toplamda 3 milyonu bulan Nusayiri Araplar eklenebilir. Bu kez de cihatçı, dinci, Siyasal İslamcı kadroların uygulamakta olduğu devlet teröründen kaçan Nusayri Araplara Türkiye belki de bu kez kucak açmak zorunda kalacaktır. Bu işin sonu arkası ardı yok. Dünyanın her tarafında çatışmalar var. Hepsine insanlık vicdanı itiraz ediyor. Fakat hepsine tek bir ülkenin kucak açacak olması doğru bir politika değildir diye itiraz ettiğimizde bunları kastediyorduk. Şimdi Suriye'deki otomobilin direksiyonunda bulunan Ahmet Elşara'nın koltuğunda yan koltuğunda oturan AKP hükümetinin bürokratlarına bakanlarına seslenmek istiyoruz. Üzerinde zerre otoriteniz varsa Suriye'de yaşanan bu mezhep temelli katliama itirazlarınızı dile getirin. Bu vicdana sahip olduğunuzu hatta bazı girişimlerde bulunduğunuzu biliyoruz. Fakat bunu daha kuvvetli daha sonuç alıcı bir baskı haline getirmelisiniz ve Suriye'deki Nusayri Arapların mezhep temelli bir katliama maruz kalmaması için Türk kamuoyunun desteğinin arkalarında olduğunu sergilemeniz gerekir. Suriye'deki mezhep savaşına o ateşe benzin dökerek Türkiye'nin Türk toplumunun huzurunu bozmaya Türk toplumu içerisinde kimlikler üzerinden ikilik çıkarmaya ayrışma yaratmaya Suriye'deki ayrılığı Türkiye'ye taşımaya AKP'nin hiçbir bileşeninin hakkı yoktur. Bu Türkiye'yi bekleyen önemli bir tehlikedir. Çünkü Suriye'de ne yazık ki hem etnik temelli ayrışma ve çatışma potansiyeli vardır ve sürmektedir. İnanç kimlikleri üzerinden mezhep temelli bir ayrışma ve çatışma tehlikesi olasılığı vardır ve sürmektedir. Bize düşen Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları olarak bize düşen ülkemizdeki üniter devletin ulus bütünlüğünü sağlayarak, ulus bütünlüğü içerisinde kalarak dışarıdaki sorunları alt kimlikler üzerinden Türkiye'ye taşımamaktır. Gelen haberlerin kötülüğü teyit edilmediği için konunun detayına daha fazla girmeyeceğiz fakat anlaşılan bu haftayı suredeki bu sivil katliamları konuşarak götüreceğiz."

"Adalet bakanı yalan söylüyor" Haber

"Adalet bakanı yalan söylüyor"

Azmi Karamahmutoğlu£nun açıklaması şu şekilde:  6 Şubat depreminin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen depremzedelerinin büyük çoğunluğunun yalnızlığı ve çaresizliği sürüyor. İki yıldır her yılın dört mevsimini yaşamlarını konteynırların içinde sürdürmeye çalışan depremzedeler, AK Parti hükümetinin seçim kazanmak için vaat ettiği konut sahibi edindirme yalanlarının yıkıntısıyla da karşı karşıya bir yandan. Sadece bir evin salonu büyüklüğündeki ölçekte olan küçücük konteynırlarda iki yıldır yaşamaya çalışan depremzedeler, rüşvet batağındaki müteahhitlerin iş üretmesini, binalar çıkarmasını bekliyorlar. Daha ne kadar bekleyeceklerini bilmeden konteyner şehirlerde hükümetin gelmesini bekliyorlar. Ve bu ailelerin okullara giden öğrenci çocukları var. Burada basın toplantılarında sık sık dile getirmiştik, okullardaki öğrencilere bir öğün olsun yiyecek desteğinin verilmesinden söz etmiştik. AK Parti hükümeti olarak siz okullardaki öğrencilere yemek desteğini Türkiye genelinde hiçbir yerde sağlayamadınız. Bari depremin vurduğu illerdeki Hatay, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş'taki öğrenci çocuklarımız için okul yemeği desteğini esirgemeseniz. Bunun için kaynak yaratsanız. Çok da zor değil. Bir kap ücretsiz yemeği öğrenci çocuklarımızdan esirgememeniz gerekiyor. Onlar büyüme ve gelişim çağındaki çocuklar yeterli ve dengeli beslenmeleri yaşamsal önemde. Bunun yapılabilmesi içinse kaynak sizin bankalardaki kişisel hesaplarınız değil, şahsi banka hesaplarınızı açın demiyoruz bu kaynağı yaratmak için. Devletin çarçur ettiğiniz kaynakları bu ihtiyacı karşılamak için yeterlidir. Yani söylediğimiz şefaatinizden vazgeçtik mezarımızdan taş çalmayın yeter. Bu okul yemeği konusu sadece bir öncelik meselesidir ve ülkemizin çocukları herkesten ve her şeyden daha önceliklidir. 2013 yılındaki birinci çözüm ihanet süreci Türk milletinin reddiyle çöpe atılmıştı. Şimdi ise 3 ayı aşkın süredir 22 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin duyurmasıyla başlatılan ikinci çözüm Kürtçü terörizm ile al-ver pazarlık sürecine tanıklık ediyoruz. Üniter Türk Devleti'ni aşındıracak ve hatta dönüştürecek alçakça pazarlıkların son 3 ayı aşkın süredir ortalığa saçıldığı, ihanetin küstahlaştığı karanlık bir döneme Ekim ayından bu yana girmiş bulunuyoruz. Türk halkından gizlenmeye çalışılan, kaçırılmaya çalışılan bu terörle pazarlık masasını ifşa etmeye devam edeceğiz. Ancak görüyoruz ki Cumhur İttifakı, Türk halkını bu ikinci ihanet sürecine itiraz edeceği anlaşılınca, AK Parti hükümeti, Zafer Partisi'nin Türk halkıyla birlikte geliştirmiş olduğu bu itiraz sürecini baskılayabilmek için halkın gözünü korkutma yoluna gidiyor. Cumhur İttifakı iktidarı, Türk halkını sindirmeye, susturmaya, korkutmaya çalışıyor. Halkı başka türlü razı edemeyeceğini görüyor. Fakat sarışın kurt nasıl söylediyse öyledir. Türk halkı cesurdur. Türk milletinin cesaretiyle biz Mehmetçiklerin, Polislerin, öğretmenlerin katili olan Abdullah Öcalan ile karşılıklı oturduğunuz bu terörle pazarlık masasını dağıtacağız! Bu ikinci ihanet sürecinin fişini çekeceğiz . Türk medyasının değerli mensupları, bu haftaki değerlendirmemizde ele almak istediğim diğer bir konu ise Genel Başkanımızın tutukluluk hali 20 Ocak tarihinde gözaltına alınan Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ, bugün itibariyle 21 gündür siyasetten uzaklaştırılmış halde tutuklu bulunuyor. Evet, bir parti genel başkanı Polis ve adliye marifetiyle siyasetten uzaklaştırılmış bir mahpushanede tutuklu bulunuyor. Bugün 21. Gün, Ümit Özdağ’ı niçin hapiste tutuyorsunuz? Siyasi bir taraf olan siyasi bir taraf olarak Adalet Bakanı Yılmaz Tunç doğruları söylemiyor. Hükümet medyasının kanalında geçen akşam yakmış oldukları içinden çıkamadıkları haksızlığı hukuksuzluğu izah etmeye çalışırken yine doğruları söylemeden kendi seçmenini ikna etmeye kamuoyu oluşturmaya çalışmış. Tekrar ediyorum, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç doğruları söylemiyor ve kendisi siyaseten taraftır. Hükümetin atanmış bir bakanı olarak Adalet Bakanı bu meselede taraftır. Silivri Cezaevinde mahpus ettiğiniz Ümit Özdağ ise bulunduğu yerden televizyon ekranlarına çıkamadan yazılı olarak soruyor. Sosyal medya üzerinden iletti. Ümit Özdağ, “Devlet bir siyasi parti liderinin tutuklanması için göz göre göre sahte belge üretir mi?” diyor. Bu AKP hükümetinin geçmiş hükümet dönemlerinde sicilinde olan bir husus vardır, özel yetkili savcılar, özel yetkiyle donatılmış savcılar vardı. Bugün de belli başlı davaların sadece tek bir savcılıkta, tek bir elde, tek bir adliyede toplandığını görüyoruz. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarının uygulamaları olarak Türk milletinin hafızasında adeta kötülüğün adı olarak yerini almış olan bu özel yetkili savcılar. Zamanında biliyorsunuz bu savcıların ve onların yürüttüğü davaların bir de siyasi savcısı vardı kendi ağzından ifadesiyle. Onlara da seslenmek istiyoruz. Zamanında savcısı olduğunuz o kumpas davalarının kötü izlerini açtığı yaraları hala silebilmiş ve sarabilmiş değiliz. Ne o yaralar hala sarılabildi be de o izler silinebildi. Savcısı olduğunuz kumpas davalarının sebebiyle şimdi eski alışkanlıklarınızla ülkemizde lütfen yeni yaralar açmayın. Bu eski kötü alışkanlıklarınızı bir yana bırakın hukuku yargıyı daha fazla siyasallaştırmayın. En başından itibaren kamuoyu içimdeki tekrar olacak tekrar olacak sıkıcı olmamak adına söylüyorum fakat Antalya'daki bir konuşma suç orada işlendiyse Antalya Savcılığı bakmamış. Ankara'da oturan şikayet edilen ikametgahı burada bakmamış. Şikayet eden Cumhurbaşkanlığı makamıysa Cumhurbaşkanlığının ikameti burada bakmamış. Sivil bir vatandaş olarak değil. Tut ki öyle olsun. Sivil bir vatandaş olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın ikamet adresi Üsküdar ilçesinde. Üsküdar ilçesi İstanbul'un Anadolu yakasında. Adından dolayı belki Adalet Bakanı İstanbul'da tek bir adliye olduğunu zannedebilir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı denildiği için fakat değil İstanbul'un o yakasına yani Anadolu yakasına Üsküdar ilçesinin bulunduğu Anadolu yakasına Anadolu bir adliyesi bakıyor. Anadolu Adliyesindeki Cumhuriyet Başsavcılığı öyleyse bu davayı açabilmeliydi. Bu dosyayı hazırlayabilmeliydi. Yoksa Çağlayan Adliyesindeki değil yani burada da doğruyu söylemiyorsunuz. Sayın Adalet Bakanı, şimdi buna da bir cevap geliştirin, bunun da içinden çıkmaya çalışın. Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Belli ki Sayın Ümit Özcan, hükümetin başını eleştirmiş olduğu, Antalya'daki yapmış olduğu o konuşma, hükümetin başını eleştirdi o konuşma birilerinde öfke patlaması yaratmış o öfke o kızgınlık bir karara dönüşmüş o karar gözaltına, tutuklamaya dönüşmüş oysa Türk yargı sistemi bağımsızdır bağımsız olması gerekir makamı ve unvanıyla birlikte öfkesi ve nefreti ne kadar büyük olursa olsun hiç kimse ona emir verememeli. Hiç kimse bağımsız yargıyı siyasallaştıramamalı. Cumhuriyet Türkiye'sinde her yurttaş eşit vatandaştır. Adaletin uygulanması vatandaşların siyasal tercihlerine göre farklılık gösteremez. Hukuk, kanun maddeleri vatandaştan vatandaşa, onun siyasal kimliğinden siyasal kimliğine göre değişemez. Bugün iktidarda olan siz, muhalifleri ikinci sınıf vatandaş olarak görüyorsunuz. Ancak biz ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeyi ve öyle davranılmayı kabul etmiyoruz. Sizden Anayasa ile çerçevelenmiş, çizilmiş, yasalarla tanımlanmış görevinizi yapmanızı bekliyoruz sadece. Size tanımlamış, verilmiş süre içerisinde o görevinizi yapmanızı bekliyoruz sadece. Ayrıca bir de mevcut anayasal ve yasal haklarımızın gasp edilmemesini talep ediyoruz. Bu haklarımızın gasp edilmemesini talep ediyoruz. AKP'ye ve MHP'ye oy veren, destek olan yurttaşlarımızın kullandığı haklarıyla aynı hakları kullanabilmek herkesin vatandaşlıktan gelen hakkıdır. Her bir Türk yurttaşının vatandaşlıktan gelen hakkıdır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı'nı oluşturan partilerin seçmenlerine ayrı hukuk ayrı haklar diğer muhalif seçmene ayrı hukuk ayrı haklar uygulayamazsınız. Bugün için iktidarı eline geçirmiş olanların da himmetine ihtiyacımız yok. Bunu himmet beklediğimiz için söylemiyor. Haklarımıza Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktan kaynaklanan haklarımıza sahip çıkmak için söylüyoruz. Sahip çıktığımız için söylüyoruz. Yoksa sizden himmet beklemiyoruz. Hukuka uymanızı bekliyoruz. Kanunları çiğnemeyin yeter diyoruz.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.